TBMM´yi alkışlarken

Millet ne de hasretmiş… 12 Eylülcülerin milleti arkadan hançerleyerek oluşturdukları “atanmışların danışma meclisinden” bu yana, milletin Meclisi doğru-dürüst dik duramamıştı. Ya Atlastan öteye bağlanan “kırmızı telefon” veyahut da bizim hanedan mensuplarının “gizli ayak oyunlarıyla” hep tökezlettiriliyordu. Dışarıda efelenen vekillerin Mecliste nasıl efsunlandığını hayretle takip ettik.

Fakat bu Meclis bizce “garip” bir hadiseyi millete yaşattı. Korkunç baskı, iğfal, blöf ve desiselere rağmen “milletin kalbine” tercüman olarak topraklarının iğrenç bir savaş için işgal edilmesine ve kardeş milletlerin “deccal kuvvetlerince” arkadan vurulmasına “hayır!” dedi.

12 Eylül’den bu yana hakikaten Meclisin üzerine “mezellet toprağı” yağıyordu. Seçmen çorap değiştirircesine “parti” değiştiriyordu. Fakat her seçimde yeni bir oyun ve her kapıdan yeni bir desise ile milletin emelleri tarûmar ediliyordu. İlk kez “milletin vekilleri” yirmi senedir teraküm etmiş mezellet toprağını üzerlerinden silkelemeye başladılar.

Bizim tebriğimiz yeterli değil… İslâm âlemini dinozorların pençesinden kurtarabilecek güçte bulunan “İsevî dünyasının” da tebrikleri lâzım… Şükür ki gelmeye başladı… Süd Deutsche Zeitung, Meclisimizin Avrupa demokrasileri içindeki rüşdünü isbat ettiğini yazıyor… Dolu-dizgin savaş lehinde yayın yapan Rheinische Post gazetesi tezkere oylamasından sonra “ani frene” başvurdu. Fransa-Almanya ve Rusya dışişleri bakanları Paris’te yeni bir dayanışma içine girdiler. Bush’un böldüğünü zannettiği AB, zaaflarını gidererek “tahribatçı Avrupa’ya” tam mânâsıyla dur demeye hazırlanıyor. Bütün bunlar “kahraman vekillerimizin” dik duruşundan sonra gündeme geldiler.

Dünya insanî teşkilâtları, Kiliseler Birliği ve dünya barışına katkıda bulunan tüm örgütlerin Türkiye’yi ayakta alkışladıklarına belki de ilk kez şahit oluyoruz. Bu vesileyle AB’nin ve hatta dünyanın “bağımsız bir Türkiye’ye” olan ihtiyacı bir kez daha ortaya çıktı. AB içindeki “semavî din ve ahlâk düşmanlarının” Türkiye’yi dışlama çabalarını hep birlikte göreceğiz. Yalnız Türkiye okyanus ötesi sömürge anlamına gelen “Amerika ile serbest ticaret anlaşmaları” safsatasını bırakıp kanun ve nizamla belirlenen AB ekonomi kervanına katılmalı, aksi takdirde Türkiye’ye “saflık” muamelesi yapan Safire, Perle ve Friedman gibi dessasların desiseleri başımızı daha çok ağrıtacak. Onların bizi fahişelere benzeten tasavvurlarını dolarlarıyla birlikte suratlarına fırlatmanın tam zamanı olduğu kanaatindeyiz.

Bizdeki Selanikliler hanedanının iddia ettiği gibi ABD bizi “ham!” edemez. Bize yapabilecekleri hangi kötülük kaldı ki!

-İslâm ve Türk ülkelerindeki petrol denizlerinin arasında dünyanın en pahalı benzinini bu fakir millet kullandığına… (AB’de 1 Euro)

-Geleneksel zenginliğimiz olan tahıl, meyvecilik, hayvancılık ve ziraatte bizi iki paralık İsrail’e mahkûm ettiklerine göre…

-Bırakınız kendi silâhımızı üretmeyi, pahalı verdikleri silâhların tamirinde bile bizi Tel-Aviv’e muhtaç duruma düşürdüklerine…

-Milletin yaklaşık elli yıllık serveti olan fabrika ve orta ölçekli işyerlerinin camlarına “sahibinden satılık veya kiralık fabrika” tabelaları astırdıklarına göre…

ABD’li dinozorların bize yapabilecekleri hangi kötülük kaldı ki? Hem de muhtemel bir savaşın zararlarını cimri Yahudinin IMF belâsı vasıtasıyla vereceği 6 milyar dolar telâfi edemez. Bir milyar nüfuslu İslâm âleminin maddî-mânevî desteği ABD’den gelecek desteğin on katı olmaz mı? (Tabiî ki Selanikliler hanedanı müsaade ederse…)

TBMM’yi bin seneden beri İslâmın izzetini koruyan Türk milletinin izzetini koruduğu için âlem-i İslâm da tebrik ediyor. Muhtemel bir savaşın Müslümanların içine atacağı dehşetli fitneyi, topraklarımızı kullanarak Erbil’e geçen Lavrens ile Hemper’in çocuklarının marifetiyle daha iyi gördük. Düne kadar Türkiye ile gayet iyi münasebete sahip Kuzey Iraklıların bu organizeden sonra bayrağımızı yakacak hale getirilmeleri Müslümanların gözünden kaçmıyor. Halbuki Almanya ile Fransa dışişleri bakanları, İslâmın demokrasiye mani olmadığını ve İslâm Birliği şemsiyesi altında tüm İslâm coğrafyasının diktatörlerden kurtulabileceğini söylüyor. Fakat bu hususu ne sepeti seyrek petrol adamı, ne Newyork’lu dinozorlar ve de bizim dinozorcuklarımız anlamak istemiyorlar. Dünyayı terör, tahrip ve kaosun kucağına iterlerken sloganları yine malûm: “Demokrasi, terörle mücadele, cumhuriyet, laiklik ve çağdaşlık.” Fakat bunu da ne dünya, ne AB, ne de vekillerimiz yutmadılar..

Yalnız… Yalnız seçim öncesinde Amerikalı Yahudilere söz verenlerin dizginlenmesi ve bizim Selaniklilerle temasının kestirilmesi lâzım. Aksi takdirde “müsamere çocuğu” dengesizliklerine devam edebilir. Zira, hırs basireti köreltir.

Şükür ki, Meclisimizin gözü açık.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*