Temel Haklar İdarecilerin Lütfu mudur?

Image

İnsanlıkla mücadeleye girişen cereyanın global olduğunu daha önce de söylemiştik. Dünyanın gelişen teknoloji ile ufacık hale geldiği şu zamanda, global cereyanın kuvvetinin tahribini siz de hissediyorsunuz.

Kur´ân ve İslâm, yüzlerce ayet ve prensipte insanlığın temel haklarına vurguda bulunduğundan olacak ki; dinsiz, tahripkâr ve sefih ikinci Avrupa, başta Kur´ân olmak üzere İslâmın erkân ve şeairini tamamıyla taaruz hedefine yerleştirmiş durumda. Avrupa´daki dinsizler Kur´an´ın yasaklanmasına çalışırlarken, Türkiye´deki münafıklarda derinden derine Kur´ânî, Peygamberî ve İslâmî hayatı, Türkiye´nin yaşadığı hayatın dışına itmeye çalıştılar ve çalışmaya devam ediyorlar. Gerek Avrupa´da ve gerekse Türkiye´de “İslamî hayata” reva görülen muameleyi henüz hristiyanlar için konuşmak mümkün değil. Hatta, isevî dininin şeairini veya geleneksel yaşama biçimine vaki olacak en küçük müdahele, kamuoyunun çok büyük tepkisiyle karşılaşıyor.

Ya Bizde? 12 Eylül sonrasındaki Türkiye´de? Muhafazakâr ve dindar geçinen bir kısım cemaat temsilcilerinin kemalizmle barışma teşebbüsünden bu yana, büyük tahrip dalgaları müslümanların kemalistlerden mücadele ederek aldıkları siperleri kaybı netice verdi. Suçlu arama yerine bu dessas labirintten çıkışı arıyoruz, bugün.

Avrupa anayasalarında, temel haklar ana çizgileriyle ifade edilir. Genel manada din hürriyeti, seyehat hürriyeti ve mülkiyet hürriyetleri kaydedilir. İnsanların dinî, kültürel ve zevkî tercihlerini sınırlayacak hiçbir mana orada bulunmaz. Hristiyanlığın şu veya bu mezhebine de müsaade vardır, veya şu topluluk şu şekilde de yaşayabilir, diye lütuf ve ihsanı çağrıştıracak manalar; aşağılama ve tahkir olarak kabul edilirler…

Bizde ise… 12 Eylül denilen meşum münafık hareket, dinsizlere ittiba ederek tesettürü hayatın resmî karelerinden kaldırmaya kalkıştı… Zorbalıktı… Keyfilikti… Millet bu tür zorbalıklara zamanla son verilecekti. Ama, muhafazakâr Özal, tesettürü yasalarla serbest bırakmaya kalkışınca, tesettür düşmanları kurdukları plânı işlettiler ve Anayasa mahkemesini devreye sokarak büyük bir zulüm sürecini başlattılar. Zalimler belliydi ama, zulme bilmeden yardım edenler de… Zira tesettür insanımızın temel bir hakkı değil miydi? M. Kemal´in bile cesaret edemediği bir yolu teslimiyetçi Özal münafıklara açmıştı. Duyumlarımıza göre oyun yeniden tekrarlanmak isteniyormuş. Derin düşünceden ve basiretten mahrum AKP kurmayları güya tesettür serbestiyetini Anayasa ile teminat altına almak istiyorlarmış.

Anayasa; erkekler ceket giyebilir, insanlar araba ile dolaşmaya müsaadelidir ve çocuklar okula gidebilir, diye bir hüküm koyma halinde neyi çağrıştıracaksa, Türkiye´de, bin seneden beri İslam´ın bayraktarlığını yapmış milletin evlâdına, iffetlerini örtüleriyle süslemeye çalışan kadınlarımıza, tesettürle, “okula gidebilirsiniz” demek de daha kötü manaları çağrıştırır. Yapılan ne bir İngiliz, Fransız yasasıdır ve ne de Moskof ve Peking Anayasaları… Bu yasaları hazırlayan yüzdeyüz müslüman olduklarını iddia eden ve düne kadar da islamcı geçinen kadrolar değil mi? Yeni Anayasaya hüküm koyarak tesettürün hayatın bir parçası olmadığını, Türkiye´nin bir İslam ülkesi olmadığını ve Soros´un başında bulunduğu modern hayat sisteminin Türk milletinin asıl hayat tarzı olduğunu ilâna mı çalışıyorlar bu kadrolar? Öyle ise 70 – 80 sene önce yapılanlara neden itiraz ediliyor ki? Ulusalcı kemalistlerle bu yeni liberellerin farkı nerede kalıyor?

AKP kurmayları dinsizlerin telkinatıyla yanlış yola saparlarsa, müslümanlar bu beladan çok çekerler. Tesettür kanunu dünyanın hiç bir yerinde yasaklanamadığı gibi, hiç bir ülkenin Anayasasında da, o milletin giyim–kuşamıyla alakalı bir hüküm yoktur. Bizimkiler yaparlarsa dünyaya maskara olurlar. Avrupalı dinsizlere hakk vermiş olacaklar ve Alem-i İslâmı ümitsiz ve rencide etmiş olurlar… Bizden söylemesi…

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*