Temmuz ayında vefat eden Nur talebeleri

Temmuz ayında bazı Nur Talebeleri de vazifelerini tamamlayıp fani dünyadan baki âleme göç ettiler.

Muhacir Hafız Ahmed: Bediüzzaman’ın “saff-ı evvel” dediği ilk talebelerinden Muhacir Hafız Ahmed, 1 Temmuz 1948 tarihinde vefat etti. Rumeli’den göç ettiği için muhacir lakabıyla anılan Hafız Ahmed Barla eşrafındandır. Kabri, Barla mezaristanındadır. Bediüzzaman’ın medresesinin yanındaki Yokuşbaşı Mescidinde uzun yıllar imam olarak görev yaptı.

Hafız Ahmed, Bediüzzaman’a çoluk çocuğuyla beraber sadakatla sekiz sene hizmet etmiştir. Vaazlarında Nurlardan anlatır ve risalelerin yazılmasına ciddiyetle çalışırdı. Hatta vefatından on dakika önce, kendi yazdığı ve tamamlayamadığı bazı risaleleri tamamlaması için, Şamlı Hafız Tevfik’e vasiyet ettiği rivayet edilir.

Halil İbrahim: Bediüzzaman’ın talebelerinden Halil İbrahim (Çöllüoğlu), 1 Temmuz 1956 tarihinde vefat etti. Âlim ve şair bir zat olan Halil İbrahim’in Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Lem’alar, Kastamonu ve Emirdağ Lahikalarında şiirleri bulunmaktadır. Bediüzzaman onun şiirlerindeki Risâle-i Nur’a dair güzel tabirlerin ihlâsından kaynaklandığını belirtmektedir. Denizli hapishanesinde Said Nursî ile birlikte dokuz ay kaldı. Hapishanenin o zor şartlarında sarsılmayan bu talebesi hakkında Bediüzzaman, “Milaslı Halil İbrahim hakikaten Risâle-i Nur’un demir gibi metin ve sarsılmaz bir şakirdidir. O kasaba onunla iftihar etmeli” şeklinde takdirkâr ifadeler kullanmaktadır.” Mezar taşında şunları okuyoruz:

“Arz-u hâl için sultana geldim
Sâilim, lütf-u ihsana geldim.
Bildim ki varlık perdedir Hakka
Ref edip âni cânana geldim.”

Hesna Şener: Denizli Ağır Ceza Mahkemesi hâkimlerinden Hesna Şener Hanım, 22 Temmuz 1975 tarihinde vefat etti. Bediüzzaman ve talebelerinin beraatı için mahkeme heyetine tesir eden vicdanlı hâkime hanım, eski alay müftülerinden Senirkentli Nuri Beyin kızıdır. Bazı yerlerde geçen kısa memuriyet ve hizmetinden sonra Denizli’ye hâkim olarak tayin edilmişti. l943 senesinde Bediüzzaman Said Nursî’nin talebeleriyle birlikte verildiği Denizli mahkemesinin âdil hâkimlerinden olarak ebedî fazilet ve adalet levhalarına geçen bahtiyarlardandır. Risâle-i Nur’un hizmet tarihinde önemli bir dönüm noktası olan Denizli mahkemesinin ilk beraat kararını veren merhum Ali Rıza Balaban Bey’in bu kararına iştirak eden bir Senirkent hanımefendisiydi. Risâle-i Nur müellifi, “Hâkim-i âdil ile beraber, hakiki adalete çalışan zatlar, değil yalnız bizi, belki Anadolu’yu ve âlem-i İslâmı manen minnettar eylemişler” diye bu mutlu hâkimleri alkışlamıştı. İşte Senirkentli Hesna Hanımefendi “Anadolu’yu ve İslâm âlemini” minnettar eden kahraman kadınlardan biriydi. Denizli’ye tayin edilişinden itibaren otuz üç yıl, tıpkı namazdaki tesbihin mübarek sayısı kadar, orada yer değiştirmeden dirayetle vazifesine devam etmiş ve ancak vefat edişiyle görevinden ayrılmıştır. Bazı haller ve şartlar var ki, zerre kadar bir hizmet o hallerde dağ gibi bir önem kazanır. Vatan savunması için nöbet tutarken soğuktan donan bir erin, şehitlik gibi yüksek bir makamı kazanması halinde, makamındaki yücelik ne ise, Denizli’nin âdil hâkimlerinden Hesna Şener’in “Dinden ima ve telmih yoluyla dahi bahsetmek yasaktır” denildiği ve bunun bir emir halinde bütün vatana bildirdiği Halk Partisi’nin o kara ve karanlık günlerinde, Said Nursî gibi bir İslâm fedâisi ve kahramanının ve talebelerinin beraatini resmen ilân etmeleri, hem de “Beşinci Şuâ” dâvâsının, beraati kararı merhum hâkimleri her türlü takdire layık kılmıştır. Bizler, halkçıların o zulmetli günlerini yaşayanlardan dinlemekteyiz. Bir tek dinî eserin dahi yazılmasına ve neşrine müsaade etmeyen bir kara zihniyetin hâkimiyetinde, âdil hâkimlerin şerefli kararları bu vatan ve millet için hassaten Denizli ve Senirkent’liler için bir şeref levhası halinde, bir yüz akı olmuştur. l5 Haziran l944 tarihli beraat kararıyla, din ve fazilet ehli insanları tahliye eden Hesna Şener ve arkadaşları istikbâl nesilleri tarafından ve bugün bizlerce şükranla anılmaktadırlar. Beraatla ilgili Hesna Hanımın şöyle dediği nakledilir:

“Bediüzzaman ‘ilm-i hakikat sahibi bir zattır. Onu mahkûm etmek, öncelikle vicdanımızı mahkûm etmek demektir. Yukarıdan gelen baskılara uyarak vicdanımızı mahkûm edemeyiz. Bu zatın ve eserlerinin mutlaka beraat etmesi lazım.” Risâle-i Nur hakkında daha sonra meydana gelen sayısız mahkemelerde, Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin vaktiyle vermiş olduğu beraat kararı, en büyük bir dayanak belgesi niteliğini taşıyacaktır.
Vefatından sonra Senirkent’lilerin bütün ısrarlarına rağmen Denizli’nin imanlı ve kadirbilir insanları Hesna Şener Hanımefendi’nin naaşını vermemişlerdi. Bekâr olarak bir hayat geçirmiştir. 9 Ağustos l975 tarihli Senirkent Postası Gazetesi’nde Hesna Hanım Efendi’nin vefat haberi “İlk kadın hukukçumuz, ilk kadın hâkimimiz Hesna Şener’i kaybettik” diye verilmişti. Cenaze merasimine pek çok halk katılmış, derin bir tazim saygı ve huşu içinde ve arkadaşlarının omuzları üzerinde Denizli asrî mezarlığına defnedilmiştir.

Albay Hulusi Bey: Bediüzzaman’ın ilk talebelerinden Albay İbrahim Hulusi (Yahyagil), 26 Temmuz 1986 tarihinde vefat etti. Risâle-i Nurun birinci talebesi Hulusi Bey 1896 yılında Elazığ’da dünyaya gelmişti. 1929 yılında birkaç arkadaşıyla birlikte Barla’ya giderek Said Nursi’yi ziyaret etti. Daha sonraki ziyaretlerinden birisinde, Bediüzzaman ona; “Uzaklığın alameti olan mektuplaşmak âdetim değildir. Fakat sen yaz” dedi. Mektubat’ın çoğu bu mektupların sonunda yazılmıştır. Konuyla ilgili özellikle Barla Lâhikasında pek çok mektubu görmek mümkündür. 1950 yılında albay rütbesiyle Denizli Askerlik şubesi başkanlığından emekli oldu. Değişik tarihlerde Bediüzzaman’ı ziyaret etti. Hizmetle dolu bir ömür geçiren Hulusi Bey bir ders sonrası rahatsızlanarak vefat etti. Kabri, Harput’taki aile mezarlığındadır.

Mustafa Türkmenoğlu: 1952’den bu yana Risâle-i Nur’un yeni harflerle neşrinde büyük emek sahibi ve hizmetinde bulunan, müteaddit defalar Risâle-i Nur için hapis yatan, muhtelif vilayetlerde Nur Hizmetine koşan Bediüzzaman’ın talebelerinden Mustafa Türkmenoğlu, 12 Temmuz 2007 tarihinde vefat etti. Üçler mezarlığında Abdülmecid Nursî’nin kabrinin yanına defnedildi. Risâle-i Nur eserlerinin arka arkaya basımının ve piyasaya çıkışının Üstadı çok memnun ettiğini, kendisini ziyarete gelenlere “Risâle-i Nur’un bayramını yaşıyoruz” diye memnuniyetini izhar ettiğini anlatır. Mustafa Türkmenoğlu Nurun isimsiz ihlâs kahramanlarından biriydi. Şöyle diyordu:

“Biz onun dâvâsına gönül verdik. Bu dâva İlâhî mukaddes bir dâvâdır. Kur’âna ve imana hizmet verme yolunda çok sıkıntılar çektik. Helâl olsun. Onun dersine lâyık olabilmişsek, benim için en büyük mutluluktur?”
O, hukuk fakültesini bitirdikten sonra hâkim, avukat ve savcı olmak varken, sırf Kur’an hakikatları, Risâle-i  Nurları okuduğu için, sevgili vatanımızın zindanlarında dolaştırılmıştır. Ticaret ve memuriyet için, mühim vazifelerle bu dâr-ı imtihan olan dünyaya gönderilen o insanlar, ticaretlerini yapıp, vazifelerini bitirip ve hizmetlerini itmam ettikten sonra, yine onları gönderen Hâlık-ı Zülcelâllerine döndüler ve Mevlâ-yı Kerîmlerine kavuştular.

Muhacir Hafız Ahmed, Halil İbrahim, Hulusi Bey, Mustafa Türkmenoğlu ağabeyleri ve Hesna Şener Hanımı vefat yıldönümlerinde bir kez daha rahmetle anıyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*