Tencere kapağındaki hükumet

“Hükumetleri tencere götürür…

Hükumetleri tencere getirir…”

Bu söz “Tencerenin düşüremeyeceği hükumet yoktur” diyen rahmetli Demirel’in sözünün bir başka ifadesidir.

Bu günlerde daha çok anılır oldu.

Çünkü iş geldi tencereye dayandı.

Öyle tencere deyip de küçümsemeyin sakın.

Bu tencere ki Koca Halife Ömer’i titreten…

Ve dahi buram buram terleten tenceredir.

Hikayeyi çoğunuz bilirsiniz:

Hani Ömer bir gece vakti Medine sokaklarını gezmeye çıkar, yanında ise Abbas.

O adalet timsali Halife sorumlu olduğu halkın huzurunu bizzat yerinde kontrol eder; “derdi olan, ihtiyacı olan, muhtaç durumda kalan var mı” diye.

Şehir sakin, insanlar huzurlu ve derin uykudadır.

Lakin, uzaklardan bir ses duyarlar, ağlamaklı.

Bir çadıra varırlar, bakarlar ki bir yaşlı kadın, ocakta bir tencere.

Çocuklar ağlamakta, tencere ise kaynamakta.

Ömer sorar: “Ana bu ne hal, çocuklar niye ağlar?”

“Açlar” der kadın, üzgün.

“E, doyursana, bak tenceren kaynar” der Ömer.

Kadın tencereyi gösterir, içinde kaynayan taşlar…

“İki gündür bu taşlarla avutuyorum, ancak kalmadı sabır” diye, titretir Ömer’i…

Ömer yine der: “Niye halifeye gitmedin?”

“Gitmem…” der o ihtiyar kadın, izzetle: Ardından bir sürü beddua Ömer’e.

Halife üzgün ve şaşkın, ama yine de sorar:

“Halife nereden bilsin ana sen söylemezsen senin derdini?”

Kadın cihanı titreten o sözünü söyler:

“Benim halimi bilmeyecekti de niye halife oldu?

Niye omuzuna milletin yükünü aldı?”

Halife dayanamaz artık sözlere.

“Kalk, Abbas, kalk… Fırat’ın kenarında bir koyun yitse, Adl-i İlahi sorar onu Ömer’e”

Koşar gider bir un çuvalı sırtında, döner gelir o çadıra.

Hemen tencereye koyar unları kavurur ve o aç yavruları doyurur.

Bilir ki Ömer…

Şayet tencere kaynamazsa, boş tencere her yönetimi dağıtır ve savurur.

İşte tencerenin hikayesi böyle başlar.

Muhtemeldir ki Demirel de bu hikayeden esinlendi.

Ve o tarihi sözünü söyledi:

“Tencerenin devirmeyeceği hükûmet yoktur” diye.

Günümüzde de iş bu noktaya geldi sanki.

Hükumet şu an en çok boş tencerelerin kapak seslerinden korkar halde.

Hatırlayın:

Anasol-M hükumetini götüren tencere idi.

“Yazar kasa” tencerenin çarşıya çıkmış haliydi tabi ki.

Ardından bunlar geldi.

Yani tencere birini götürdü, diğerini getirdi.

Şimdi ise tarih tekerrür ediyor sanki.

“Men dakka dukka” misali yani.

Her ne kadar telefon muhabbeti, keyif çayı, hadi iyisin iyisin gibi sözlerle mugalata yapılsa da…

Tencerenin sesi daha sert çıkmaya başladı.

Çünkü anayasa karın doyurmuyor.

Hele ki aya çıkacağız lafları ise hiç hiç doyurmuyor.

Bu tür gaz vermeler, “ekmek yoksa pasta yesinler” diyen zihniyetle bire bir örtüşüyor.

Vatandaş böyle işsizlik ve yoksulluk kıskacında kıvranırken…

Boş tencerenin tıkırtılarını melodi niyetinde dinlerken…

Birileri “beş maaş” birden alıyor.

Hem de utanmadan sıkılmadan.

Bunlar ne garip insanlarmış!..

Bir türlü doymuyorlar.

Sanırsınız ki akşam sofrada “dolar ve euro” yiyorlar.

Hele bir beşli “müteahhitlerimiz” var ki hiç sormayın.

Yol, yol, yol diye yola yola yol koymadılar.

Geçenden üç akçe geçmeyenden on üç akçe alıyorlar.

İşte bütün bunlar da tencerenin içini boşaltıyor.

Bu gidişle kaynatacak taş dahi kalamayacak.

Hükumet ise tencere kapağına yapışmış, aman hiç ses çıkmasın diye.

Ancak;

Tencere dolmaz ise bu kapağın altında kalacaklar.

Bu muhakkak…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*