Teravih kılarken camide idik, ama hiçbirimiz namazda değildik!

Anlatılır ki, cömert birisi, Allah dostu bir zâta demiş ki: “Camide akşam namazı kılanların hepsini ziyafete dâvet ediyorum, namazdan sonra hepsini getir.” O da üç kişi getirmiş.

“Saf saf dolan camiye ne olmuş ki, üç kişi getirdin?” diye sormuş.

 

“Efendim, cemaat çıkarken hepsine teker teker sordum, ‘İmam Fatiha’dan sonra hangi zammı sûreyi okudu?’ diye. Sadece bu üçü bildi, diğerleri namaz kılmıyordu ki getireyim!”

23 Ağustos 2010 tarihinde, Yalova Merkez Camii’nde teravih kılıyorduk. Geç gittiğim için en arka safta idim. Gayet tadili erkân ile namaz kıldıran hoca efendi, beşinci rekâta kalktı. Ses çıkarmadık. Oturdu, ses çıkarmadık. Selâm verdi, yine ses çıkarmadık. Kalktık, ikinci dörtlüğe durmaya hazırlandık, yine ses çıkarmadık. Sadece yanımdakine işaret ettim. O da, “İmamın arkasında durdular, hiç ses çıkarmadılar!” diye topu onlara attı. Ben de, “Fark etmez, biz de sübhanallah deyip uyarabilirdik!” dedim ve namaza durduk…

Niye böyle oldu?

Hepimiz camide idik, eğilip kalkıyorduk, ama namazda değildik! Ben 3. rekâta kalkınca bazı hesaplara daldım, oldukça da derin hesaplardı, kaçıncı rekâtta olduğumu nasıl bilebilirdim ki! Hayfa ki, hesabı tamamlayamadan ve sağlamasını yapmadan beşinci rekâta kalkmışız, oturmuşuz, bu sefer kaçıncı rekâtta olduğumuzun hesaplarına durdum, ama bunu da neticelendiremeden imam 5. rekâta kalktı, oturdu ve selâm verdi bile…

Diğer cemaatin nerede olduğunu bilemem pek tabiî ki! Nereden bilebilirim ki, o kadar hesapkasap işinde iken!..

Sonra düşündüm ki, vaad ettiği halde neden Allah’ın yardım ve nusreti gelmiyor? İşte cevabı şu âyet meâlinde:

“Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah, muhakkak sabredenlerle beraberdir.” 1

Anlatılır ki, Hz. Ali (ra), abdest alırken Rabbin huzuruna çıkmanın aşkıyla titrerdi. Namaza durduğunda İlâhî azametin haşyeti bütün vücudunu sarar, kendisinden geçer, gözyaşları seccadesini ıslatırdı. Bir savaşta mübarek ayağına bir ok isabet eder. “Çıkarırsak acısına dayanamazsın” derler. Hz. Zehra’nın teklifiyle, namaza durduğunda çıkarırlar ve bunu hiç fark etmez. Öylesine bir vecd, öylesine bir huşû, öylesine bir haşyet ve öylesine bir namaz kılış!

“Sizin dostunuz ancak Allah ve Resûlü ile, namazlarını dosdoğru kılan, zekâtlarını veren ve Allah huzurunda rükûa varan mü’minlerdir” 2 âyetinin Hz. Ali hakkında indiği rivayet edilir.

Sıffeyn Savaşında çatışmaların şiddetli olduğu günlerden birinde Hz. Ali’nin (ra) sık sık güneşin battığı yöne baktığını görüp, sordum diyen İbni Abbas: “Ya Ali! O taraftan bir korkun mu var, düşman o taraftan saldırır diye bir endişen mi var?” Ali (ra) buyurdu: “Hayır, ben namaz vaktinin girip girmediğine bakıyorum?” diye cevap verdiğini nakleder. Ve şahadet şerbetini Kufe Camii’nde namaz kılarken içer.

Nefsimize, “Hz. Ali (kerremellahu veche) ol!” demiyoruz, “Onun gibi olmaya ve kılmaya çalış!” diyoruz…

Dipnotlar:

1- Kur’ân, Bakara, 153.; 2-Kur’ân, Maide Sûresi, 55.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*