Terörizm veya terörist üzerine

Mevsimlerin değişmesiyle, aynı mânâyı ifade eden kelimelerin de değiştiğinin farkında mıyız? Gençliğimizde terör yerine anarşi, terörist yerine de anarşist kelimeleri kullanılırdı. Terörün sınırlar içinde ve dışında oluşunun mânâyı ne kadar etkilediğini bilemiyorum.

Talebeliğimizde anarşi denildiğinde kuzeye bakardık. Anarşistler kuzeye kaçar ve yine kuzeyden sızarlardı Türkiye’ye… Motorlarla Karadeniz sahillerine cephane inerdi. Bazan da tırlarla Bulgaristan’dan sokulurdu ülkeye. 1980’den sonra anarşinin yönü değişti. Samyeli güneyden esmeye başladı. Sınırlarımızın ötesinden, ta Bekaa vadisinden…

Bekir Çelenk’in Bulgaristan yoluyla tırlarla yurda soktuğu silâhların Rusya’ya ait olmadığı kesindi. Kimin himmetiyle ta Kapıkule’ye bu silâhların getirildiğini, ancak dünyanın sermaye ve idaresini eline geçirmek isteyen zındıka biliyordu. Barzani’nin hem Kuzey Irak Kürtlerine, hem de PKK’ya İsrail’den silâh temin ettiğini ilgililer biliyordu. Öcalan’a kurşun eritenlerin bir gün bile İsrail’den şikâyet ettiklerini duymadım. Tıpkı Bekir Çelenk’i hapishanede çürütenlerin “asıl silâh kaynaklarına” gık demedikleri gibi.

Sonra devletin nezaretinde Güneydoğu’da ABD-İngiltere eksenindeki ”Çekiç Güç” tarafından canilerin inlerine erzak ve mühimmat atılmıştı. Sesini çıkarmak isteyen bir-iki kişi yine aynı zındıka gurubunca ortadan kaldırılmıştı. Fertten devletin içindeki sistemli organizasyona doğru giden anarşinin izini sürmeyi tehlikeli bulduğumuzdan, Türkiye olarak hep adi tetikçilerle yetindik. Ama masumları korumakla vazifeli yetkililerin, anarşi değirmenine su taşıyan rant çarkını, nerede ve nasıl döndüğünü bilmemeleri mümkün değildi.

Sahi terör denilince bugün aklınıza ne geliyor? Ne idüğü belirsiz vicdansızların, ellerindeki silâhlarla ne zaman ve nerede hangi masumların canlarını yakacağını mı düşünüyoruz? Zamanla bu mânâ da değişiyor. Dünya küçüldükçe terör devletler boyutunu aşarak milletler arası odaklar çerçevesine taşınıyor. Doğrusu dünyada şeffaflık devam ettikçe kelimelerdeki mânâlar değişiyor. Kuzeyde Bulgaristan’ı, güneyde İsrail’i üs olarak kullanan bu komiteleri sorgulamayan anlayış devam ettiği müddetçe dünya terörden kurtulamaz.
Bu zındıka komiteleri çıkardıkları fitne ve nifakla halkların doğru bilgilenme ve karşı koyma yeteneklerini tahrip edince, masum halk diktatörlerin veya cuntaların elinde inim inim inliyor.

Söz konusu zındıka işe kelimelerle başlamıştı. Avrupa’da yıllarca fundamentalist olmadığımızı savunduk. Sonra radikal İslâm gündeme geldi. İslâmcı derken, “İslâmcı terör”ü iğrenç bir şekilde gündeme oturttular. Bugün Avrupa’da yüzlerce Hıristiyan ilim ve din adamı İslâmın terörle hiçbir alâkasının olmadığını radyo ve TV’lerde anlatmaya çalışıyor. Fakat zındıka medyayı da kuşatmış. Kurşundan daha tesirli kelimeleri binlerce kanaldan insanlığa ezberletmeye çalışıyor.

Menfaatinde haris, ahlâksızlıkta müşevvik ve fitnekar misyonun yaktığı ateşle Türkiye çoktandır yanıyor. 1980’e kadar on bin gencini kaybetmişti. 1980’den sonra da tam otuz bin insanının acısıyla kıvrandı.
Demokrasi düşmanı, her yerde diktatör ve cuntaları iş başına getirmeye çalışan terör kaynağının dünyanın neresinde konuşlandığını araştırmacılar biliyor. Uzakdoğu ülkelerini yakın geçmişte ateşe veren para sihirbazlarının, Rusya’yı alabora eden Yahudi kökenli bankerlerin ve kültürler arası savaşın senaristlerinin aynı odağa mensup kişiler olduğu deşifre edilince, terör ve terörist kelimeleri de tedavülden kalkabilir. Yazdığı senaryoyu uygulayabilmek için, içinde yaşadığı dünyayı uçuranların, menfaatleri uğruna yüzlerce kuleyi milyonlarca insanıyla uçurma kabiliyetinde olduğunu herkesten önce Amerikan idaresi gördü. Çünkü bu terör örgütü Kandahar’da değil, ABD ve İngilterenin can damarlarında dolaşıyor. En gizli şifrelerle idarecileri tutsak alıyor. Tarihte içlerinden çıkmış ve aynı kanı taşıdıkları Peygamberleri hunharca katleden zihniyetin bugün tüm insanlığı menfaatleri uğruna tehlikeye atmasına engel ne olabilir ki?

On yıl önceki Körfez Savaşını hatırlamaya çalışalım. Churchill’i örnek almış insanların yüzlerce yalanla dünyayı nasıl da kandırdığı yıllar sonra ortaya çıktı. Almanya’ya 17,5 milyar marka malolan bu savaş Saddam’ı mazlum halkın tepesinden alacağına iktidarına kuvvet verdi. Oyuna gelmiş Körfez ülkeleri elli yılık bir haraca bağlandı.

Bugün aynı oyun Orta Asya için oynanıyor. Gerçi Körfezde petrole batmış-ölmüş yabani ördekleri CNN gösteremiyor, fakat Bin Ladin’in resimleriyle çocuklar korkutulmaya çalışılıyor. Yahudi bankerin yardımıyla iktidara gelmiş Putin Türkî Cumhuriyetleri çoktan sattı. Taliban ve Bin Ladin yalnızca birer hileden ibaret bilenler için.

Doğrusu asıl teröre Amerikan idaresi de bugün tutsak. Başkanın uçağını en gizli şifrelerle hedef almış örgüt, Amerikan ve İngiliz ordusunun yönünü Körfez’e ve Orta Asya’ya neden çevirmesin ki… Körfez’i muhafaza ve Orta Asya yeraltı kaynaklarını, gaz ve petrolünü tamamen ele geçirmek için iki kule değil, yirmi kule feda edilmez mi? Amerika durup dururken bir savaş çıkarsaydı yalnızca altı bin değil, belki altmış bin askerini kaybedecekti.. Şimdi kansız ve zahmetsizce dünyaca meşhur petrol, gaz ve maden yataklarına sahip olacak.

Kissinger gibi danışmanlara insanın hayatını, barışı, ahlâkı ve çevreyi sormayınız; yalnızca parayı sorunuz. Bu asıl terör örgütünün hiç hoşlanmadığı kelimelerin başında hürriyet, insanlık, Allah, ahiret, aile ve ahlak geliyor. Kadının cinselliğini para ve iktidarları için kullanan bu beyler, yollarındaki engelleri irtica, radikal İslâm, Nazizm ve antisemitizm kelimeleriyle kaldırıyorlar. Burada kelimeler kuleleri yıkan uçaklardan daha tesirli….

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*