Tesanüt ve uhuvvet zamanı

Lâhika mektupları ve Hizmet Rehberi dikkatle okunduğunda, tesanüd ve uhuvvetin hemen her sayfada nazara verildiği göze çarpar ki, bu da “İslâmiyetin mizacı-rabıtası; muhabbet-uhuvvet ve sevmektir. Risale-i Nur’un en kuvvetli rabıtası; uhuvvettir, mesleğimizin esası da uhuvvettir,”hakikatini akıllara derc ediyor. Bununla birlikte “neden tesanüd-uhuvvet” sorusunu da akla getiriyor.

Bu hakikatlerin yazdırıldığı dönem düşünüldüğünde, o zamanki kesretli düşmanların ne kadar dessas olduğunu anlıyoruz. Bugün de aynı dessas çevreler, değiştirmiş, tesanüdümüzü ve mânevî kuvvetimizi kırmaya çalışıyorlar. Dünyevî ve siyasî meseleleri –nefis ve şeytanın yardım etmesiyle, sanki ayrılık sebebiymiş gibi gösterip, birliğimizi bölmeye, uhuvvetimizi sarsmaya çalışıyorlar. En acı vereni de, kendi içimizde ehl-i iman ve hakikat kardeşlerimizi bizden soğutmak, aramıza nifak sokmak istiyorlar.

Fakat bizler, hem bu dünya ve sıkıntılarının zevale mahkûm ve fâni olduğunu, hem de her şeyde bir güzellik ciheti ve rahmetin bir cilvesi olduğunu bildiğimizden; inşallah bu tür oyunlara gelmeyip, en esaslı kuvvetimiz ve nokta-i istinadımız olan tesanüdümüzü muhafaza edip, bu tür hadiselerin uhuvvetimizi bozmasına izin vermeyeceğiz.

Bizim kuvvetli, sarsılmaz metanetimiz, tesanüd ve hakikî uhuvvetimiz bütün plan ve oyunları akim bırakacaktır.

Bu sebeple şimdi daha çok itidal-i dem, ihtiyat, sabır, tahammülle ve şiddetle tesanüdümüzü, uhuvvetimizi muhafaza etmeye mecbur ve mükellefiz.

Kim olursa olsun, madem imanı var; o noktada kardeşimizdir. Bize düşmanlık da etse, mesleğimizce mukabele edemeyiz. (Kastamonu Lâhikası)

Bizler, birbirimizin kusuruna bakmayıp örtmekle, hiddet yerinde hürmet etmekle, itiraz yerinde yardım etmekle, gerektiğinde sıkıntısını giderip, şefkat etmekle sorumluyuz. Çünkü,”Risale-i Nur zinciriyle kuvvetli uhuvvet, öyle bir hasenedir ki bin seyyieyi affettirir.” (13. Şuâ)

Dünya cereyanları hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar bizi birbirimizden ayırıp, aramızdaki uhuvvet ve samimî muhabbeti sarsmamalı.

22. Mektup-1. Mebhas- 2. Vecihde beyan edilen, bir birlerin (Hâlıkımız bir, Malikimiz bir, Mabudumuz bir …..) vahdet ve tevhidi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiğini, uhuvvetin de İHLÂS gibi zerre miktar menfaati kaldırmadığını hatırdan çıkarmamalı.

“Aziz, sıddık kardeşlerim,

Sizin tesanüdünüze benim ziyade ehemmiyet verdiğimin sebebi, yalnız bize ve Risale-i Nura menfaati için değil, belki tahkiki imanın dairesinde olmayan ve nokta-i istinada ve sarsılmayan bir cemaatin kat’i buldukları bir hakikate dayanmaya pek çok muhtaç bulunan avam ehl-i iman için dalâlet cereyanlarına karşı yılmaz, çekilmez, bozulmaz, aldatmaz bir merci, bir mürşit, bir hüccet olmak cihetiyle, sizin kuvvetli tesanüdünüzü gören kanaat eder ki, ”Bir hakikat var, hiçbir şeye feda edilmez, ehl-i dalâlete başını eğmez, mağlûp olmaz” diye kuvve-i maneviyesi ve imanı kuvvet bulur, ehl-i dünyaya ve sefahate iltihaktan kurtulur.” (13. Şuâ)

Neden uhuvvet ve tesanüd, sorusunun cevabı çok net değil mi?

Ya Erhame’r-Rahimin, medet! Bizi muhafaza eyle. Bizi cin ve insi şeytanların şerrinden kurtar. Kardeşlerimin kalplerini birbirine tam sadâkat ve muhabbet ve uhuvvet ve şefkatle doldur. Amin…

Meral Demirdöğmez

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*