Tesettür emri ve tavizsiz bir duruş

Bir asra yaklaşan uzun ve bereketli ömrünü iman ve Kur’ân hakikatlerine vakfeden ve hem Sünnet-i Seniyye, hem de şeair-i İslâmiyenin ihyasına feda eden büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri; hayatı boyunca sürgün ve mahkemelerden kurtulamadı. Fakat kanunlar muvacehesinde de hiçbir suç bulunamadı. Çünkü Kur’ân’a, imana hizmet etmekten başka bir hedefi yoktu. Bu ise, hiçbir cihetle suç olamazdı.

Cumhuriyet dönemi mahkemelerinde ilk muhakemesi Eskişehir’de oldu. Savcılık tarafından yapılan suçlamalar çok ciddiydi. Gizli cemiyet kurmak, siyasî bir gaye gütmek, şahsî nüfuz temininde bulunmak, cumhuriyet aleyhinde fikirler yaymak, kılık kıyafet inkılâbına karşı gelmek ve devletin temel nizamlarını dinî esaslara uydurmaya çalışmak gibi dehşetli iddialar yapılıyordu. Sonuç ise, kendisinin ve talebelerinin idamla yargılanmasıydı. Mahkeme aylarca sürdü. Devletin en tepelerinden kesin talimat vardı. Bu iş sivilce halindeyken bitirilmeliydi. Hâkimler üzerinde ağır baskılar vardı. Osmanlı terbiyesiyle yetişen hâkimler ise vicdanlarının sesini dinliyor ve hukuk içinde kalarak bir suç bulmaya çalışıyorlardı. Ama kanunlar çerçevesi içinde savcıların isnat ettikleri bir suç bulmak mümkün olmuyordu. Mahkeme safahatı içinde avukat tutmayan ve şahane müdafaalarıyla dâvâsını korkusuzca savunan Bediüzzaman Hazretleri, adeta bir üniversite kürsüsünde ders veren bir hoca gibi, hâkimler ve gelecek nesillere adalet ve hukuk dersi veriyordu. Yirmi ay böyle geçti. Hâkimler sonunda vicdanî kanaatlerini kullanarak Bediüzzaman’a on bir ay, on beş talebesine altışar ay ceza verip, yüz küsur talebesine de beraat verdiler. Bediüzzaman’a verilen cezanın gerekçesi de, Tesettür Risalesi’nin başındaki bir paragraflık tek cümleydi. O cümleyi, kılık kıyafet inkılâbına aykırı fikirler olarak görebiliriz, diye yorumlamışlardı. Cümle şöyleydi: “Mesmuatıma göre, merkez ve payitaht-ı hükümette, çarşı içinde, gündüzde, ahalinin gözleri önünde, gayet adi bir kundura boyacısı, dünyaca rütbeten büyük bir adamın açık bacaklı karısına sarkıntılık etmesi, tesettür aleyhinde olanların hayâsız yüzlerine bir şamar vuruyor!” (Lem’alar, s. 455) Bu ifadeler, Ahzap Sûresi 59. âyetin tefsiri için yazılmış bir risale içinde geçiyordu. Cenâb-ı Hak o âyette meâlen “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına, mü’minlerin hanımlarına söyle, evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar.” Allah’ın bu emrine tefsir yazmak, suç olarak dünyanın neresinde görülmüş?

Haksız ve hukuksuz bir tarzda kendisini mahkûm etmek isteyenlere karşı merdane bir tavır ve tavizsiz bir duruş sergileyen Bediüzzaman, yaptığı müdafaasında “Ben de adliyenin mahkemesine derim ki: Bin üç yüz elli senede ve her asırda üç yüz elli milyon insanların hayat-ı içtimaiyesinde en kudsî ve hakikî ve hakikatli bir düstur-u İlâhiyi, üç yüz elli bin tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarına istinaden ve bin üç yüz elli sene zarfında geçmiş ecdadımızın ittifaklarına iktidaen tefsir eden bir adamı mahkûm eden haksız bir kararı, elbette rûy-i zeminde adalet varsa, o kararı red ve bu hükmü nakz edecektir.” (T. Hayat, s. 399) sözleriyle adeta hukuku ihlâl edenlere karşı meydan okumuştur. Bu müdafaaların sonunda, zaten yirmi aydan beri tutuklu olarak hapiste bulundurulan Bediüzzaman ve talebeleri hemen serbest bırakılmıştır.

Hakaik-ı imaniye ve şeair-i İslâmiye cihetinde, hak ve hakikat namına tavizsiz bir duruş sergileyen ve bunu mesleğinin önemli bir unsuru olarak gören Bediüzzaman Hazretlerinin bu tarzı ve tavrı, Risale-i Nur’un hakikî ve sadık talebelerinin de en mümeyyiz vasıfları olmuştur. Nur mesleğinin temel kurallarını vazgeçilmez bir hayat felsefesi gören o talebeler, elli altmış seneden beri onların mücadelesini veriyor ve yeri geldiğinde gözlerini kırpmadan bedellerini ödeyerek geliyorlar. Yeni Asya gazetesi o yüzden basın tarihinde en uzun kapatılan gazete unvanını aldı. 12 Eylül 1980 ihtilâlinden sonra tam 470 gün kapatıldı. Başka isimlerle çıkartılan gazetelerimiz de kapatıldı ve onların yerine yenileri devreye girdi.

1970’li yıllarda müstehcen neşriyat aleyhinde ilk kampanyayı o başlattı. 12 Eylül ihtilâliyle başlayan başörtüsü ve tesettür aleyhindeki devlet baskılarına karşı ilk mücadeleyi o verdi. Dindar kimlikle siyaset yapanların iktidarları döneminde başörtüsü problemi olanca vahametiyle devam ederken, mevcut iktidar yıpranmasın diye mücadeleyi terk eden sağ medya cenahına rağmen, her iktidar döneminde hakkın hatırını herşeyin üzerinde tutan Yeni Asya mücadelesini aralıksız devam ettirdi. Tesettür, Allah’ın emriydi ve İslâm’ın bir simgesiydi. Onunla uğraşanlarla ilim ve fikir zemininde mücadeleyi terk etmek, dinden taviz vermek anlamındaydı.

İlân ve reklâmlarla dindar medyanın hassasiyetlerinin aşındırıldığı bir zamanda ve parayla kırmızı çizgilerin yok edildiği bir devirde bile, Yeni Asya zorluklar içinde hassasiyetlerini korumaya devam ediyor ve etmeye de kararlı. Azıcık taviz gibi görünen durumlarda, sadık okuyucuları tarafından ikaz edilmekte ve haklı eleştiriler derhal dikkate alınmaktadır. Umumî temsilciler heyetinin meşveret kararları çerçevesinde tavizsiz duruş sürdürülmektedir. Zirâ Risale-i Nur mesleğine sadakat bunu gerektirmektedir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*