Teslimiyet, teneşirde gassala teslim olmak gibi olmalı

Image
“İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder.” (Sözler, 23. Söz, Üçüncü Nokta)

Bu saadet zincirinin “teslim” halkasından tutunup tevekkül etmek, insanı her türlü korku ve endişeden kurtaracaktır. “Teslim” kelimesi, İslâm literatüründe çok kullanılan bir ifadedir.

İslâmiyet’in kelime olarak anlamı, “itaat etmek, boyun eğmek, teslim olmak, selâmete ulaşmak” şeklinde tanımlanmaktadır. Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi, insan tek olan bir Yaratıcı’ya iman ettikten sonra, her şeyi ile O’na teslim olması gerekiyor. Çünkü en büyük hürriyet, O’na teslim olmaktır. Allah’a teslim olanı, Allah başka hiçbir şeye teslim etmez.
İslâmiyet, ”Allah’a teslim olmak” olduğuna göre, bu teslimiyet nasıl olmalı? Bir insan, Kelime-i Şehadet getirmekle, teslimiyetin şartlarını yerine getirmiş olur mu? Teslimiyet, “Teslim oluyorum” demekten ibaret olsaydı, her Müslüman’ın iki cihan saadeti garanti olmuş olurdu. Ama görüyoruz ki, iman etmek ve Müslüman olduğunu söylemek, yeterli değildir. İnsan iman etmekle, Allah’a bir söz vermiştir. “Ben sana teslim oluyorum, Sen ne dersen, onu yapmaya, nereye sevk edersen oraya gitmeye, sırtıma ne yük yüklersen itiraz etmeden taşımaya, emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmaya söz veriyorum” demiş olmaktadır. İnsan bu sözünde durduğu müddetçe teslimiyetin şartlarını yerine getirmiş olur.
İman ettikten sonra, imanın şartlarını yerine getirmeyi ihmal eden insan, bir nevî isyan etmiş olur ki, bu da teslimiyetin şartlarını ihlâl etmek demektir. Namaz kılmayan, Ramazan ayı geldiğinde üzerine farz olan orucu tutmayan, imkânı olduğu halde hac vazifesini yapmayan, fakirin hakkı olan zekâtı vermeyen, Allah’ın varlığını ve birliğini dili ile söyleyip kalben de tasdik etmeyen bir insanın, “Ben de Müslümanım” demesi, onun teslim olduğunu göstermez. Bu şartlardan birisine bile bir parça itiraz eden ve iman etmiş olmanın verdiği vazifelerin bir kısmını bile ihmal eden bir insan, teslim olmuş sayılmaz. Uymadığı her bir şart ve yapmadığı her bir vazife ve göstermiş olduğu her bir itiraz, isyan anlamına gelmektedir. O da teslimiyetin tam olmadığını göstermektedir. Halbuki imandan gelen teslimiyet, insanın her zerresi ile Yaratıcı’ya teslim olmasını gerektirir.
Öyleyse Mutlak Kudret’e karşı teslimiyet nasıl olmalı? Bu sorunun cevabı, ancak şöyle olabilir: “Teneşirde gassala teslim olmak gibi olmalı”. Evet, teneşirdeki bir cenaze, kendisini gassalın eline tamamen teslim etmiştir. Gassal onu istediği gibi evirir, çevirir, yıkar, kurular, kefene sarar. Cenazenin karşı koyma ve kıpırdama ihtimali dahi yoktur. İşte hakikî imandaki teslimiyet de böyle olmalıdır. Mutlak kudrete karşı mutlak teslimiyet budur.
Allah’a karşı tam teslimiyet, O’na her zaman hüsn-ü zan etmekle olur. Onun için de “Görelim Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler” düşüncesini kalbe yerleştirmek gerekir. Bu düşünce, insanı isyandan kurtarır. Başa gelen musîbetler karşısında “Neden benim başıma geldi?” diye kaderi sorgulamak gibi bir yanlışa düşürmez. Musîbet ne kadar büyük, dert ne kadar dehşetli olursa olsun, “Madem Allah’tan geldi, öyleyse hoş geldi” diye karşılama metanetini verir. Tıpkı gassal önündeki cenazenin “Bu adam beni niye evirip çeviriyor?” demek gibi bir şansı olmadığı gibi, musîbete maruz kalan bir mü’min de “Allah bana bu sıkıntıyı niye veriyor?” diye sorgulama hakkına sahip değildir. Ancak kendi hatalarını ve kusurlarını sorgular ve yanlışlarından kurtulmaya çalışabilir.
İnsanın bu dünyada mutlu olması ve her türlü sıkıntıya karşı metanetle karşı koyabilmesi için, Allah’a hüsn-ü zan etmesi, O’nun yaptığı her şeyin güzel olduğunu düşünmesi ve “Görelim Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler” düşüncesini kalbine yerleştirmesi gerekir. Zaten bunun devamında da ebedî saadetin kapıları açılacaktır. Böylece Üstad Hazretlerinin “saadet-i dareyn” dediği iki cihan saadetini elde etmiş olacaktır.
Teslim olan insanın tercih hakkı olmadığını Cenâb-ı Hak şöyle ifade etmektedir: “Mü’min bir erkek ve kadın için Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, artık onlar için teslimiyetten başka hiçbir tercih hakkı yoktur.” (Ahzab, 33/36)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*