Toplu vuran yürekler

Bandrol

Nur’a perde çekilmez, denense bile her yol..
Derin güçler, zındıka, nifak oynasa da rol..
Hak hükmünü vermiştir: Bu Nurlar parlayacak..
Önünde diz çökecek, şimdi direnen “bandrol”!..

İslâmiyet ve insaniyet namına yapılan hizmetlerin, gösterilen gayretlerin içinde, yanında veya bir tarafındaysanız; birlikte ve beraber çalışmanın mâna ve ehemmiyetini de biliyorsunuz demektir. Birlik ve beraberliği daima canlı ve muhkem tutmanın yolu da hiç şüphesiz toplantılardan, toplanmalardan ve istişarelerden geçer.

Hem de şahıs merkezli hizmet anlayışları, artık heyet merkezli hizmet anlayışlarına terk-i mevkî ediyor. Çözüm teklifleri, alternatif çıkış yolları çoğaldıkça, ortak akla olan ihtiyaç daha da artıyor. Bir akıl yerine bin akıl devreye giriyor. Haliyle müzakereler ve meşveretler kaçınılmaz oluyor.

Hizmetine amade olduğunuz dâvâ ne kadar büyük ise, omuzlarınızdaki yük ve sorumluluk ne kadar ağır ise; istişarelerin de usûlüne uygun ve sistemli yapılması, katılımcıların liyâkatli, donanımlı, fikren ve zihnen sağlıklı olması da o nisbette önem arz eder. Ki Nur’un mesleğinde bu liyâkatın göstergesi, “çok konuşmak” ve çok bilmek de değildir. Katılımcılar arasında öyleleri bulunur ki, onların orada sadece “var” olmaları bile büyük anlam taşır. Onlar duruşlarıyla, bakışlarıyla ve “rey” izharlarıyla, gidişatın seyrine büyük katkıda bulunurlar. Zira aslolan, “fikren ve zihnen” sağlıklı olmaktır.

Yol belli, hedef belli, misyon belli ise; şaşmaz ölçüler, sağlam kaideler, vazgeçilmez prensipler ve çizilmiş yol haritası var ise; müntesiplere de ihlâs, sadâkat ve samimiyetle yol almak kalır. Artık endişeye, korkuya, tereddüde ve ümitsizliğe asla mahal kalmaz.

Zira şairimizin dertli deyimiyle,

“Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”

Yeter ki, her zaman, her yerde ve her vesileyle ortaya çıkan meselelere istişarelerle yön verilsin. Ki, bu yolda ve bu doğrultuda bugüne kadar kazanılan tecrübe, bilgi ve beceriler; geleceğe ümitle bakmayı ve emin adımlarla yürümeyi sağlayacak niteliktedir.

TOPLU VURAN YÜREKLERİN TOPLANTISI

İlkbaharın bütün haşmetiyle yüzünü gösterdiği bir günde, İstanbul’daki gazetemiz binasında yapılan toplantıda; “Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi, nev-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşaallah.” diyen Üstâdı yanımızda hissedip, sesini duyar gibi olduk. Cismen aramızda olmayan bir ses geliyordu kulaklarımıza:

“Sizi temin ederim ki, şimdi ecel gelse, ölsem, kemâl-i rahat-ı kalble karşılayacağım. Çünkü içinizde kuvvetli, metin, genç çok Said’ler bulunduğuna ve bu biçare, ihtiyar, hasta, zayıf Said’den çok ziyade Risale-i Nur’a sahip ve vâris ve hâmi olacaklarına kanaatim geliyor.”

Bu mâna ve bu emir tahakkuk etti ki, yeni “genç Said’ler”e yeni vazifeler tevdi edildi. Süre meselesinin, gündem maddelerinin çokluğu ve önemiyle mütenasip olmasıyla ilgili “alt yapı” çalışmalarının, yeni heyete havalesi uygun görüldü. Bu meyanda; uzaklardan oraya kadar ulaşıp, gazetemiz birimlerini ziyaret edemeden; yetkili, yazar ve çalışanlarımızla bir lâhzacık hasbihal edemeden oradan ayrılışımı, kendimce sürenin kısıtlılığına hamledişimin kabulünü ilgililerden istirham ederim.

TOPLU TAZİYE VE GEÇMİŞ OLSUN

Dünya menfaati içinde “köşeyi dönmek” zevkinden dört köşe olanlara inad, gazetemizde dört köşe içinde çıkan “taziye” ve “geçmiş olsun” ilânları, nazarımızda öyle zevkleri cidden acılaştırıyor; hastalıkları ve ölümleri daima yanımızda ve yakınımızda gösteriyor. Bu, o kadar hızlandı ki, takip etmekte zorlanıp, taziye ve şifa dileklerimizi ânında iletemiyoruz. Lâkin Fatihalarımızı gönderip, hatimlerimize ve duâlarımıza dahil ediyoruz. Toplantılar bu mânayı da ihtar ediyor. “Eğer dostlardan mufarakat olmasaydı, ölüm ruhlarımıza yol bulamazdı ki, gelsin, alsın.” Ayrı kaldığımız anlarda “ölüm” gelip yakalıyor, ekseriyetle. Aman ha, bulunduğumuz her yerde yan yana, omuz omuza, saf saf duralım! Bu toplantıda Mevlüt Polat büyüğümü göremedim. Her görüşmemizde bizi yazıya teşvik eden bu şefkatli ve sâdık kahramanımızla yeniden görüşmemiz artık ahirete kaldı.

Şimdi yeri gelmişken, Ali Asmaz’ın muhtereme annesi Şefika Asmaz Ablamıza ve Yaşar ailesinin büyüğü Mustafa Yaşar Ağabeyimize, son şahitlerden Üzeyir Şenler Ağabeyimize ve bu meyanda dâr-ı bekaya intikal edip de, gazetemiz ilânatıyla isimleri duyurulan ve duyurulamayan cümle dost, kardeş, ağabey ve ablalarımıza Cenâb-ı Hak’tan rahmet ve geride kalanlarına sabr-ı cemil niyaz edip taziyetlerimizi; ayrıca Mehmet Köse Ağabeyimize, Hasan Şen Ağabeyimize ve muhtereme eşi Nurbanu Şen Ablamıza, Euronur editörü Ceyhan Tekin kardeşimize geçmiş olsun dileklerimizi arz ederken, tam bu yazı esnasında gelen ve Türkiye’yi sarsan, yüreklerimizi yakan maden ocağı musîbetinde vefat edenlere rahmet, yaralılara şifa, mahsur kalanlara kurtuluş ve acı içinde bekleyenlere sabr-ı cemil niyaz ederiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*