TSK Said Nursî ile barışmalı

Genelkurmay’ın Ergenekon mahkemesine gönderdiği ve namazla ilgili kısmını ayrıca ele aldığımız “Psikolojik hedef: TSK din düşmanı değildir” başlıklı belgede, “TSK dine nasıl bakıyor ve uyguluyor?” konulu bir araştırma yazı dizisi hazırlatılıp gazetelerde yayınlatılması; anneler gününde başörtülü şehit ailelerinin katılacağı etkinlikler düzenlenmesi; mezuniyet töreninde bir teğmenin başörtülü annesinin görüntülerinin TV’de verilmesi; televizyonda yayınlanmak üzere, ‘Erlere kışlada din dersi veriliyor’ konulu bir film hazırlanması; kanaat önderi niteliğindeki aydın bir din adamının televizyonda “TSK ve din” konulu konuşma yapması; uğurlama törenlerinde kurban kesilmesine, bu uygulamanın TSK’da her fırsatta icra edildiğine ve seçilmiş emekli personelin hacca gittiğine dair haberler yapılması gibi maddeler de yer alıyormuş.

Bu örnekler, TSK’nın “din düşmanı” olmadığını gösterme konusunun karargâhı ciddî şekilde meşgul ettiğini ve bu hususa çok kafa yorulduğunu ortaya koyuyor. Üretilen formüller ise olumlu anlamda topyekûn bir zihniyet değişiminden çok, lokal ve mevziî adımlarla sınırlı bir “PR çalışması” çerçevesinde kalındığını düşündürüyor.

Oysa bu çok önemli ve hassas konuya toplum mühendisliği mantığıyla değil, ordumuzun tarihten ve toplumdan aldığı değerlerle uyumlu, samimî ve fıtrî bir tavırla yaklaşılması gerekiyor.

Bunun için de, bilhassa 28 Şubat sürecinde inanılmaz raddelere vardırılan ve yer yer hâlâ devam eden hoyratlıklara kesinlikle son verilmeli.

Meselâ vakit namazlarına katılımda rütbeli komutanların hariç tutulmasından vazgeçilmeli.

Camide namaz ve hacca gitme gibi ibadetlerin yalnızca emeklilere münhasır kılınmasından da.

Keza başörtüsü yasağındaki anlamsız ısrar ve inadın incittiği gönüller, sadece başörtülü anneler ve şehit aileleri üzerinden verilecek “jest”lerle kazanılamaz. Daha ileri adımlar atılması şart.

“Erlere kışlada din dersi veriliyor” gibi haberlerin ve aydın din adamlarınca ekranda yapılacak “TSK ve din” konulu konuşmaların olumlu sonuç vermesi ise, söz konusu ders, konuşma ve yayınlardaki muhteva ve üslûbun, millet ekseriyetinin kabul ve beklentileriyle örtüşmesi şartına bağlı.

Konuşmacıların kimlik ve kişiliğinin de.

Askerî jargonda maalesef yer etmiş olan ve orduyla milletin arasının açılmasında çok tahripkâr bir tesiri bulunan “dinci, irtica, mürteci, yobaz” yaftaları ve bunlara kaynaklık eden zihniyetin mutlaka terk edilmesi de hayatî öneme sahip.

Bu meyanda, 1959’da Isparta’daki tugayda inşasına başlanan caminin temeline ilk harcı Bediüzzaman’a koyduran ve onun duasını talep eden iradenin tekrar ihya edilmesi son derece önemli.

Bu bahiste şimdilik kısaca şunu ifade edelim:

TSK’nın Said Nursî ile de barışması şart.

Ve memnuniyetle ifade edelim ki, son dönemde “ordunun içi”nden gelen bilgiler bu yönde sağlıklı bir sürecin yaşandığına ve bu sürecin gelişerek devam ettiğine dair işaretler içeriyor.

5. Şua’daki “Kahraman ordu dizginlerini kurtaracak” tesbitinde ifadesini bulan bu gelişmenin sabote edilip kesintiye uğramamasını diliyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*