Türk bayrağındaki Kürt kanı!

Geçtiğimiz yıllarda gazetemizde, ”Kürt kardeşim. Mert kardeşim” başlığıyla bir yazı yazmıştık. O yazıdan sonra, tebrik ve teşekkürler aldık, özellikle de Kürt kardeşlerimizden. Bazı Internet siteleri de bu yazımızı iktibas ederek, takdirlerini belirtmişlerdi. Tabii, biz bunları şahsımız adına değil de, bizi bu düşüncelerde müstakim tutan üstadımız ve Risale-i Nur’lar adına hoş karşıladık.

Bundan bir müddet önce, bir grup arkadaşla sohbet ediyorduk. Çoğunluğu öğretmen olan bu arkadaşlarımızdan birkaçı da Kürt’tü. Memurlar bir araya geldiğinde, haliyle maaşları ile ilgili konuşmalar oluyor. Orada da bir arkadaş, devlet memurlarının yabancı dil bilenlerine verilen ek tazminatla ile ilgili bir şey attı ortaya. Birisi, “Bulgar’ca da yabancı dilden sayılıyormuş, göçmenler yaşadı” dedi. Kürt olmayan bir başkası, ”Kürt’çe de sayılıyor mu?” deyince,” yok” dediler.  Ben hemen orada devreye girdim ve ”niye sayılsın? Kürtçe yabancı dil değil ki, Kürt’ler başka bir millet ve azınlık değil. Onlar da bu vatanın asil evladıdır. Aslında Kürtçe’de Türkçe gibi bu vatanın evlatlarının konuştuğu bir dildir “ dedim. Tabii orada bulunan arkadaşlar da bunu tasdik ettikleri gibi, bu ifademden Kürt olan arkadaşlar da memnun olmuş, gözlerinin içi gülmüştü.

Evet, gerçekten de bu aziz milleti meydana getiren iki büyük unsurdan biri olan Kürt’ler, azınlık değil ki! Onlar da bu vatanın asil evlatlarıdır. Yeri geldiğinde, (bazılarınca denildiği gibi) onlar da; devletin her türlü makamına gelebiliyor, gelmiştir de. Bakan, Orgeneral, Başbakan, hatta Cumhurbaşkanı bile olmuşlardır. Eee, problem ne peki? Aslında, gençlik yıllarımızda zuhur eden uydurukça kelimelerden olan ve benim de, kullanmamaya gayret ettiğim, “mesele” yerine ihdas edilen “sorun” kelimesiyle ifade edilen ve ikide bir tekrarlanan “Kürt sorunu” tekerlemesi neyin nesidir peki?

Ne Kürt meselesi kardeşim? Söylediğimiz gibi, bu milletin kendi arasında bir problem teşkil etmeyen, sun’i bir şey ortaya çıkardılar, onun etrafında milleti döndürüp duruyorlar. Sadece döndürseler iyi. Bir de,  boştan yere insanları öldürüyorlar, öldürtüyorlar. Yazık değil mi vatanın gencecik insanlarına? Geçenlerde terminalden asker uğurlaması vardı. Şanlı milletim, güle oynaya askere gönderiyordu evladını, arkadaşını.  Bir anda içim “cızz !” etti. “Allah göstermesin, bu çocukların yarın cenazesi gelse, ne yapacak bu insanlar? “ dedim. Ve o askere uğurlanan gençler içinde; Türk, Kürt ayırım da yoktu. Dediğimiz gibi, milletin arasında olmayan bu ayırımı sun’i bir şekilde ortaya çıkaranlar, kim olursa olsun, bu milletin, bu vatanın dostu değiller. Ne millete, ne de devlete iyilik yapmıyorlar.

Et ve kemik gibi birbirine karışmış, birbirinden kız almış, kız vermiş bu vatanın sahibi iki unsur, beraber askerlik de yapıyor. Asırlar boyu bu vatanın düşmanlarına karşı müdafaa hareketinde;  omuz, omuza çarpışmamış mı, gazi ve şehid olmamış mı? İdris-i Bitlisi’yi, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini bir hatırlayın. O büyük zatlar bu vatanın ve milletin selameti için manevi gayretlerinin yanında, icab ettiği zaman savaş meydanlarında da koşturmuşlardır. Çanakkale şehidliğindeki mezar taşlarını bir okuyun bakayım, kimler var, kimler yok? Hani, Türk bayrağının doğuşuyla ilgili bir rivayet anlatılır; Bir savaş sonrası, savaş meydanına gelenlerin şahid olduğu bir şey vardır. Bakarlar ki, yerde şehidler yatıyor, gece yarısıdır. Gökte de ay hilal şeklinde. Önüne de bir yıldız takaddüm etmiş, yani sanki gelip hilalin ortasına yerleşmiş. Yerdeki şehidlerin akan kanları göllenmiş ve gökteki ay-yıldız oraya aksetmiş. İşte o manzarayı zihinlere nakşedenler, daha sonra bunu da bez üzerine nakşedip, Türk bayrağının şeklini ortaya çıkarmışlardır, rivayet bu. Doğru da olabilir, yanlış ta. Ama işte oradaki manzaradaki şehidlerin durumuna bakmak lazım. Bu vatan için canlarını feda edenler,  sadece Türk unsuru mu? Belki o anda orada olmasa da,  sonraki savaşlarda hep beraber olan Türk-Kürt unsurlarının kanı değil mi beraber akan. En son şu PKK alçaklarıyla yapılan mücadelede Kürt çocukları da ölmüyor mu? Onlara da şehid denilmiyor mu? Yani bayraktaki kanda, her iki unsurun da kanı yok mu?

İşte, böyle iç-içe geçen iki unsurun arasına,  kim fitne tohumunu ekiyor peki? Asırlardır bir arada yaşayan bu vatan evlatlarını, özellikle de aynı dine sahip olan bu vatan evlatlarını kim birbirine düşürmek istiyor? Yaklaşık bir asırdır ateşlenen bu fitne fitili eğer, büyük bir bomba olarak patlamıyorsa bunda bir iş var. İşte o da, bahsettiğimiz ortak nokta olan, din birliğinden geliyor. Zaten işin hassas noktası da bu. Ekserisi salâbet-i diniye sahibi olan Kürt’lerin, eskiden beri en rahatsızlık duyduğu şeylerin başında, (İslam dinine sağlam olarak bağlılıklarından dolayı) dine yapılan tahaccüm ve tecavüzler gelmektedir. Osmanlı zamanında Kürt unsurundan kayda değer bir isyan v.s kaydedilmezken, Cumhuriyet’in ilanından sonra dine karşı takınılan tavırdan sonra, dinine sağlam bağlı Kürt’ler bundan rahatsızlık duymuşlardır. Şeyh Said’in (yaptığı iş ve usulü hatalı olsa da), giriştiği  hareketin en büyük sebebi de bu değil miydi?  Gerçi orada, Said Nursi Hazretlerinin sözünü dinleseydi, tavsiyesine kulak assaydı, binlerce masumun kanı akmayacaktı.

Yani, “Kürt meselesi” deyip, bu meseleyi dallandırıp budaklandıranların, bu hallere getirenlerin  çoğunluğu da Türk kavminden olmadığı halde, ”Türkçülük” hareketi yapanların yanlış hareketleri değil mi? Kürt unsurundan bizim can-ciğer olduğumuz çok arkadaşımız var. Kardeşlikten başka aramızda  hiçbir problem de yok. Ama tabii, bizi onlara, onları bize bu şekilde rabteden, bağ ise, elhamdulillah ki Risale-i Nur talebeliğidir. Haa, şunu da söyleyeyim; burada bir hakkı teslim etmek için yazıyorum, ben Kürt de değilim (övünmek için değil, tesbit için söylüyorum), yakın akrabalarımda Kürt de yok. Baba tarafından Karaman oğulları, ana tarafından da, Osmanlı’nın karakeçili aşiretine giden bir soyumuz var. Bu Türkçülük iddiasında bulunan çok kimseden daha sağlam Türk’üz. Ama dediğimiz gibi, biz haksızlığa karşı olduğumuzdan ifade etmeye çalışıyoruz görüşlerimizi. Bu haksızlık kime yapılırsa yapılsın aynı şeyleri ifade ederiz. Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde çok bulunduk. Ortak değerlerimizin başında gelen din bağı ile hareket edildiğinde herkes birbirini seviyor, kim Kürt, kim Türk, anlaşılmaz bir hale geliyor. Mert insanlar, sizi bağrına basıyor.

Ama sen, birtakım imkân ve gücü de kullanarak, o bölgenin insanlarını “insan”  yerine koymayıp, iteleyip kakalarsan, (başta 12 Eylül darbesi sonrasında Diyarbakır hapishanesinde yapıldığı gibi) adamları haksız yere hapse atıp, sonra da olmadık, akla gelmedik işkencelerle, devlete düşman hale getirirsen bunun mesulü kim? Ondan sonra da, zaten en büyük düşmanımızdan biri olan cehaletin, cahilliğin de birçok insanımızda hâkim olmasından dolayı, bir küçük hareketle onu kullanan dâhili-harici fitne odaklarının gayretiyle bir keşmekeş yaşanıyor. Ölen niye öldüğünü, öldüren niye öldürdüğünü bilmiyor adeta. Tam ahir zaman alameti, aynen Peygamber (asm’ın) hadis-i şeriflerinde bahsettiği gibi.

Şunu da belirteyim: Bölge insanlarının çoğunun da karşı olduğu, şiddet ve bunun temsilcileri ile, yine o insanları temsilen siyaset yapıp, ortalığı karıştıranlar da bizce, Kürt’lere iyilik değil, kötülük yapıyor, o insanların üzerinden birtakım kimseler kendi ikballerini temin ediyorlar. Çocuk yaştaki zavallıları dağa kaçırıp eline silah veren hainler “Türkler bize baskı yapıyor, Türk ordusu hepimizi öldürecek, onlara karşı gelmeliyiz, hatta kendi devletimizi de kurmalıyız” diye kandırıp, o çocukların da ölümüne sebeb oluyorlar.  Zaman, zaman  baskın yaptıkları köylerde,  kundaktaki çocukları da gözlerini kıpmadan, vicdansızca katleden bu hainler için, çocukların ölmesi mühim değil ki. Derin işler var ortada, çoğu kimse maalesef bunu anlamıyor.

Aslında söylediğimiz gibi,  bu memlekette “Kürt meselesi” diye bir şey yoktur! Kürt’ler bu memleketin asil evlatlarıdır, azınlık değildir. Ve işin garibi, Batı bölgelerimizde yaşayan Kürt kardeşlerimizin sayısı, en az Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki kadar nüfusa sahiptir. Ama yıllarca bu milletin, özellikle dindar evlatlarına zulmeden vatan düşmanlarının hıyaneti yüzünden, uzun zamandır bu meseleyi gündemde tutup, başka cambazlıklar yapıyorlar. Ben Ankara’da doğdum, büyüdüm. Çocukluğumda; Bala, Haymana gibi kazalarda olan Kürt’lerin, neden oralarda olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım. Şeyh Said hareketinden sonra, devrin Devletlûları tarafından oralara tehcir, edilmiş daha doğrusu nefyedilmiş, sürülmüş-ki bunların en insafsızı Bediüzzaman Said Nursi’ye uygulanmıştır. – güya akılları sıra oralarda, batı insanının içinde eriyip, Kürt’lükleri gidecek. Ama insanın aslı değişir mi? İşte bugünlere gelinmiş, yine o beldelerdeki insanlar aynı.

Aslında, deştikçe uzayan bu mesele, yazıyı da uzatıyor. Onun için fazla da uzadığını bildiğim yazımı, şu son cümlelerimle bitirmek istiyorum:

Burada yapılacak en güzel ve doğru şey; O toprakların insan-ı eşrefi olan ve oraların hastalığının tedavisini bir asır önce teşhis edip, ilacını da sunan Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin sözlerinin dinlenmesidir. Bunun dışında ne yaparsınız boştur, boşunadır. Yoksa yapılan bütün gayretler; Milletin malını, canını, namusunu v.s boş yere heba etmektir. Yazıktır, günahtır!

 

Benzer konuda makaleler:

4 Yorum

  1. Bu konuda yazılmış dört dörtlük bir yazı. Agabeyimize teşekkür ederiz.Biz Kürdüz ama, aynı zamndada Türküz. Tıpkı agabeyimizin anlattıklarından, onunda Türk ama, aynı zamanda Kürt olduğu gibi. Irkçılık yok. Kürt sorunu diyede bir şey yok. Bunları icad edenler düşünsün. Apo maşası kullanılarak yapılan iç ve dış derin bağlara dikkat etmeli. Eğer “Kürt sorunu” denirse, Apoya hak verilmiş olur. O zaman demez mi ” bak ben ortaya çıktım sizin hakkınızı ortaya attım herkes Kürtleri tanıdı” o alçağa bir nevi meşrutiyet kazandırılmış olur. Kahrolsun ırkçılık, yaşasın İslam milliyetçiliği

  2. yüreğine sağlık, kalemine kuvvet Osman Zengin.Çok güzel tesbitler.Allah razı olsun.Din bir ise millet birdir Diyor Üstadımız.

  3. Hocam Allah aşkına bari siz yapmayın. Dilinize pelesenk ettiğiniz, beğenmediğiniz kemalizm söyleminden farklı söylediğiniz bir şey var mı yazınızda. Hep aynı hikaye, kardeşiz, asli unsuruz falan filan. Bize laf değil, icraat lazım. Madem asli unsuruz, neden azınlıkların bile sahip oldukları imkanlara sahip değiliz. Olayı hep dışarıdan birilerin tezgahladığına inanıyorsunuz. Benim Kürtçe dilimin yasaklandığını, milletimin hor görüldüğünü, dilimde isim kullanamadığımı siz bizden daha iyi biliyorsunuz. Üstad bile risaleleri tashih etmek zorunda kalmış. Eğer siz de böyle devam ederseniz, bizim sadece Türklerin dindar olanlarına bağlı kalmış son bağımızı da koparmış olursunuz. Ondan sonra da 2 kardeş millet değil, 2 düşman millet oluruz.

    • Muhammet bey, ne demek istediğini pek anlamadım ama galiba ırkçılık yapmak isteyen Kürt Nurculardansın. Üstadımızın çizgisini inhiraf etmeden Nurculuğa devam edersen iyi olur. İslami cemaatlerde, Türk’ü Kürt, Kürt’ü Türk gibi olan tek cemaat Nur cemaatidir. Burayı da sulandırıp, ırkçı Kürtçülük yapmayın lütfen. Abimizden Allah razı olsun. Ne güzel yazıp ifade etmiş

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*