Türk kadınları Alman kadınlarından geri kalmamalıdırlar

Almanya’daki başörtüsü tartışması hergün farklı bir boyut kazanıyor. Gün geçmiyor ki renkli manzaralar ve beklenmedik açıklamalar olmasın. İşin başında yalnızca Müslümanları ilgilendirdiği sanılan başörtüsü yasağı tartışması, artık Hıristiyanlık gelenek, sembol ve figürlerini de içerisine almış durumda.

 

Mesele hür ve medenî bir ülkede kanun yapma noktasına gelince; çifte standartlığın, prensipsizliğin, ırkçıklık ve mantıksızlığın çirkin yüzü de ortaya çıkmış oldu. Belki de Avrupa’da İslâma zarar vermeyi hedefleyen mihraklar bu tartışmaya sebep olduklarına bin pişman olmuşlardır. Tartışma İslâmiyetin insaniyeti içerisine alan ve hakikî barış ve saadeti temin eden yönünü buradaki ehl-i ilme ve mütefekkirlere gösterince İslâm karşıtlarındaki panik had safhaya yükselmeye başladı.

Tartışmanın en güzel son bir kesiti geçen gün Berlin’de yaşandı. Alman kadınlarını en üst düzeyde temsil eden; politikacı, sanatkâr, düşünür ve diğer temsilciler ortak bir platformda bir araya geldiler. BAŞÖRTÜSÜ YASAĞINA KARŞI ÇAĞRI adı altında toplanan kadınları hükümetin uyum politikalarından sorumlu Marie Luisebeck ile eski meclis başkanı Hıristiyan Demokrat Rita Süssmut kamuoyu önünde temsil ettiler. Berlin Senatosunun eski yabancılar sorumlusu ve Berlin Hıristiyan Demokrat Eyalet Meclisi Üyesi Barbara John, partisinin tüm itirazlarına rağmen yasağa karşı tavrını açık ve netlikle sürdürdü ve partisinin tenkitlerini geriye çevirdi.

Eski Adalet bakanlarından Leutheusser Schnarrenberger (FDP’li) ile SPD’li bayan milletvekilleri, Berlin sosyal işleri Heidi-Knake Werner ile birlikte başörtüsü yasağının insanlığa büyük bir ayıp olduğunu ifade ettiler. Tüketiciyi Koruma Bakanı Renate Künast (Yeşiller), stasi dosyalarını incelemekle vazifeli Marianne Birthler ile Hamburg psikoposu Maria Jepsen de bu hareketin içindeki yerlerini aldılar. Meşhur Margret Münig-Reane ile sanatçı Katja Riemann da başörtü yasağına karşı ayağa kalkan temsilciler oldu.

Alman kadın temsilcilerinin İslâmiyetin muhtevasını ve başörtünün mahiyetini tam bilemediklerini elbette biliyoruz. Fakat onların Avrupalı Müslüman kadınlara insaniyetlerinden dolayı destek gösterdiklerini ve hemcinslerinin böyle çağdışı bir ayrımcılıkla zarar görmemeleri için mücadele verdiklerini görüyoruz.

Ok çoktan yaydan çıktı. Başörtünün bir ayrımcılık sembolü veya siyasî amblem olduğu safsatasını; düşünen insanlar çoktan aşmış bulunuyor. Türkiye’deki koca koca yazar ve aydın geçinenlerimiz hâlâ “siyasî sembol!” olarak sayıklaya dursunlar, tesettürü… Medenî Avrupa´nın insaniyetperver; düşünür, ulema ve siyasetçileri türbanın siyasî bir sembol olmadığını, Müslüman kadının hayatının bir parçası olduğunu İslâm tarihini ve aktüel İslâm coğrafyasını göstererek isbat etmeye çalışıyorlar. Avrupa’da mağlubiyetlere sarılı bu tür galibiyetlerin arkasında Avrupalı Müslümanlardan ziyade; medenî, insaniyetperver ve Hıristiyan Avrupalıları aramak daha insaflı olur. İnsanlığın bu güzel yükselişindeki totaliter, Kemalist sözcülerin ters vuruşlarla yaptıkları yardımları! da unutmamak gerekiyor.

AB’li kadınların temsilcileri, bizde olduğu gibi heva ve hevesine esir olmuş erkeklerin elinde oyuncak olarak hareket etmiyorlar. Medenîce tartışıp, iddialarını bilimsel tezlerle isbata çalışıyorlar. Haklılıklarını toplumun tüm birimlerine çeşitli mahfilleri kullanarak göstermeye çalışan kadınlar; modernizm adı altında kadını aslî değerlerinden soyutlandırılıp ayağa düşürülmesine karşı da tepkilerini medyada duyuruyorlar. Bilhassa son zamanlarda Batı dünyasında yaygın bir hastalık istidadı gösteren “hemcinsine cinsel ilgi” vebasına karşı da ilgilileri ikaz etmeye çalışıyorlar.

Burada artık modernizm denilen safsata sloganlarla hakikî insanî değerler arasındaki çizgi gittikçe kalınlaşıyor. Kadının anne, eş ve mürebbiye özelliği öne çıkarken; nikâhı reddeden, çocuk yapmaktan kaçan ve düzensiz hayatı seçen menfî imajı da yavaş yavaş anlaşılmaya başlandı. Üretken olmaktan uzak olan tüketici, problemli, masraflı, psikolojik hasta ve kıymetini yitirmiş kadının cemiyette meydana getirdiği hasarı tamirle uğraşan kişi ve kurumların tavsiye ettikleri kadın tipi ile İslâmın öngördüğü kadın tipi örtüşünce başörtüsü pozitif bir sembol haline gelmeye başladı. Gönül arzu ediyor ki, bin senden beri Kur´ân’a hizmet etmiş Türk milletinin kadınlarının sesleri de en az Avrupalı kadınların sesleri kadar gür çıksın. Kültür, tarih, örf ve geleneğimizi simgeleyen başörtüsüne karşı Avrupa’daki kâfirlerle Türkiye’deki münafıkların başlattıkları hareketin ne kadar adi, haysiyet kırıcı, gerici ve vahşî bir hareket olduğunu dünyaya haykırmak, evvelâ Türk kadınlarının vazifesi olsa gerek. Haklılıklarını yanlış üslûpla ifadeye çalışan bir-iki cılız sesin dışında Anadolu’dan ses çıkmayınca Avrupalı kadınlar da hayrete düşüyorlar.

Hapishanelere düşürülmemiş prangalara vurulmamış ve ölüm tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmamış Türk kadınının İNSANÎ SESİNİ duymak isteyen Alman kadınları haklı değiller mi? Bir kaç Kemalist hemcinsinin sürmenaja uğramış bed seslerinden Avrupalı kadınların rahatsız olduklarını da burada belirtmek zorundayız. Evet, Türk kadınları başörtülerini ve daha doğrusu insaniyetlerini müdafâ hususunda Avrupalı kadınların gerisine düşmemelidirler diyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*