Türkçe ezan laikliğin iflâsı oldu

Tanrı uludur

Tanrı uludur

Şüphesiz bilirim ve bildiririm: Tanrı’dan başka yoktur tapacak

Şüphesiz bilirim, bildiririm: Tanrı’nın elçisidir Muhammed

Haydi namaza, haydi namaza

Haydi felaha, haydi felaha

Tanrı uludur, Tanrı uludur

Tanrı’dan başka yoktur tapacak.

932 yılında bu yabancı ses yankılandı minarelerden… 18 sene boyunca ezan Türkçe okundu. Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ile 16 Haziran 1950’de ezanın Arapça da okunabilmesine izin verildi. Ezana hasret kalan halk, 60 sene önce bu tarihlerde Arapça ezana özlemini giderdi. Ezan minarelerde okunurken halk, bayram havası içinde tekrar tekrar ezanı dinlemek istedi. Araştırmacı Yazar Mustafa Armağan, bu dönemde yaşananları kitaplaştırdı. “Türkçe Ezan ve Menderes” isimli kitabı ile yazılamayan gerçekleri anlattığını belirten Armağan ile, ezanın neden Türkçeleştiğini ve bu yasağın doğurduğu sonuçları konuştuk.

Arapça ezan yasağı nasıl başladı?

Yasak inkılâpların devamıdır. Bildiğiniz gibi 1924’te inkılâplar başlar. Şapka, hilâfetin kaldırılması ve arkasından hukuk inkılâbı gelir. Ardından harf devrimi ve 1932’de Atatürk’ün kendi ifadesiyle dinde reform yapılır. Burada da ‘ibadetin Türkçeleşmesi’ ana çerçevesiyle hareket edilir. O zamana kadar devlet laikliği, “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” diye tanımlıyordu. Biz de bugün böyle tanımlıyoruz, böyle öğreniyoruz. Ama 1932’den sonra sınır artık diğer tarafa doğru aşıldı.

Nasıl yani?

Laiklik, din adamlarının devlet işlerine karışmasına engel olmak iken 1932’den sonra devlet, din işlerine karışmaya başladı. Yani laiklik bu defa tersinden, bizzat devlet adına çiğnenmeye başladı. Devletin ezanın nasıl okunacağına karışmaya hakkı var mı? Kur’ân’ın nasıl okunacağını söylemeye hakkı var mı? Bu din adamlarının işi. Madem devletle din işleri ayrıydı, o zaman ezanın, Kur’ân’ın, namazın nasıl olacağını o dinin prosedürü karar vermeliydi. Burada bir yetki aşımı oldu.

Yasakla, aslında laiklik çiğnendi, sıkıntı oldu. Halk, her gün duyduğu ezanı bir direnç noktası olarak kabul etti ve direnişler ezan etrafında gelişti. Diyorlar ya “inkılâplara karşı halk tepkisini göstermedi”, hayır gösterdi. Ezan için yapılan 4-5 tane kitlesel eylem biliyoruz. Bursa’da, Diyarbakır’da, Kayseri’de çeşitli yerlerde eylemler yapıldı.

Ezanın Türkçeleşmesinde amaç neydi?

Türkçe ezanın getirilme gerekçesini şöyle açıkladılar: “İnsanlar ezanın ne dediğini anlarlarsa daha çok Müslüman olur, daha çok ibadet etme isteği gelişir ve camiler dolar.” Bu şekilde ambalajlandı. Hâlbuki sonuç ne oldu, camiler boşaldı. Boşalan camiler satıldı, ahır ve depo yapıldı, CHP örgütlerine kiralandı. Amaç, söylenenin tam tersi olarak gerçekleşti. Demek ki plan buydu: Halkın ibadethanelerden uzaklaşması ve dinî duyguların zayıflatılması.

İlk Türkçe ezan nerede okunmuştu?

Türkçe ezan, Fatih Camii’nde 1932’nin 29 Ocak’ında ilk kez okundu. Ama bu bir denemeydi. Asıl aynı yılın Temmuz’unda Diyanet bunu genelge olarak hocalara bildirdi. 1932 Temmuz ayından sonra sistemli bir şekilde uygulandı.

Kesin olarak Arapça ezan okuyanın cezalandırılacağı, 1933’ün Şubat’ında genelge olarak yayımlandı.

Ezan sesleri tekrar ne zaman minarelerden Arapça yükseldi?

1950’de Demokrat Parti iktidara geldiği zaman “Biz halka mal olmamış inkılâpları tasfiye edeceğiz” sözünü vermişti. Bunların en başında da ezan geliyordu. Çünkü halka mal olmamıştı. Halk hiçbir zaman ezanın Türkçe okunmasını kabul etmedi. Bunun namazına, ibadetine zarar vereceğini düşündü. Camilerden çekildi. Evlerinde namaz kıldılar. Halk, direncini en çok ezanda gösterdi ve 18 yıl boyunca gerek bireysel, gerekse grup olarak bir takım sivil itaatsizlikler, karşı koymalar gerçekleşti.

Menderes bu dalgayı gördü, yakaladı ve dedi ki; “Biz bunu değiştireceğiz. Halka mal olmuş inkılâpları koyacağız, mâl olmamışları tasfiye edeceğiz.”

Menderes, 9 Haziran’da Genel Başkan oldu. 16 Haziran’da Ezan Kanununu çıkardı. Dikkat ederseniz bu gün bile hâlâ şu söyleniyor; “Menderes’in yasağı kaldırması inkılâplara karşı hareketin başlangıcıdır. Karşı devrimin başlangıcıdır.” Hâlbuki ben kitabımda da vurguluyorum, ezanın Arapça yapılmasına CHP’liler de o zaman oy verdi. Onlar bile direnemedi. CHP sözcüsü Mecliste konuşma yaptı ‘Biz bu kanuna karşı değiliz’ diye. Tasarı Meclisten geçti. Niye? Çünkü CHP örgütünün tamamı da din düşmanı değil. Onların içinde de namaz kılan, etrafa bu yasağı anlatmakta zorlanan birçok örgüt yetkilisi vardı. Partiye bu şekilde baskı yaptılar. Dolayısıyla bu, ümmetin genel olarak bir başarısıydı. Menderes de bu başarıyı sonuçlandıran kişi oldu. Dalganın üzerinde duran kişi oldu. Bu süreci iyi yönetti.

Benim iddiam şudur: Eğer Menderes bunu 1950’de kaldırmasaydı 1955’te hiç kaldıramazdı. Belki 2010’da da kaldıracak biri çıkmazdı. Bugün biz ezanları hâlâ Türkçe okumaya devam ediyor olurduk. Bu çok önemli bir noktadır.

Ezanın Arapça okunması serbest bırakıldıktan sonra tekrar Türkçeleşmesi istendi mi?

1959’da böyle bir tartışma başladı Türkiye’de, Menderes iktidarının sonunda. Özellikle CHP eğilimli insanlar tarafından Türkçe ezan, Türkçe Kur’ân meselesi tartışıldı. 27 Mayıs darbesinden sonra, özellikle Cemal Gürsel ve Alparslan Türkeş basına açıklamalar yaptılar. Kim dergisine, Cumhuriyet gazetesine “Ezan Türkçe olmalı, Kur’ân Türkçe olmalı” şeklinde. Kitabımda da hepsi yer alıyor. Fakat bu tasarı; halk tarafından tepki göreceği için, bir de Diyanet örgütünün büyük direnişi sayesinde atlatıldı. Gerek Diyanet İşleri Başkanı, gerek İstanbul Müftüsü merhum Bekir Haki Efendi, kendisini ziyaret eden İstanbul Valisi’ne “Ben bu yaştan sonra kendime gâvur dedirtemem” demiştir. Dolayısıyla 27 Mayıs’tan sonra bu varta atlatıldı.

Fakat ondan sonraki 28 Şubat sürecinde bunun tekrar gündeme geldiğini görüyoruz. Bugün gazetesinde 1999 yılında jandarmanın bir andıcı manşete çıkmıştı. Ezanın Türkçe okunması için asker bir andıç oluşturmuştu.

Yine 2006 yılında zamanın Deniz Kuvvetleri Komutanı Yener Karahanoğlu durduk yerde “Ezanın Türkçe olması lâzım. Ezanı Arapça’ya çevirmek karşı devrimin başlangıcıdır” gibi, üzerine vazife olmayan bir açıklama yaptı. Demek ki hâlâ bu özlemde olanlar var, ama bu halk bir kere böyle bir nimeti ele geçirdikten sonra bir daha bırakmayacak.

Kitabı yazma amacınız nedir?

Kitabı yazmada amacım şuydu; ezanın kıymetini bilelim. Bu noktaya kolay gelinmedi. 18 yıl bu millet hayatını kaybetti, hapislerde yattı, dayak yedi, mahkemelere çıkarılıp sürgün edildi. Bu destansı bir mücadeleydi. Bunu bir şekilde kazandık. Artık bu müktesep hakkımızı elimizden alanlara bundan sonra prim vermeyeceğiz. Bu bilincin yayılması ve ezanın kıymetinin idrak edilmesi lâzım.

Ezan, İslâm şeâiri olduğu için halk değiştirilmesini istemedi, bunun için mücadele etti. Diğer taraftan başörtüsü ve Kur’ân-ı Kerim de şeâir olmasına karşın, ülkemizde başörtüsü hâlâ yasak, Kur’ân öğrenimi ise belli bir yaşla sınırlandırılmış. Sizce insanlar, bu yasaklara, ezanda olduğu gibi tepkisini gösteremedi mi ya da etki etmedi mi?

Felsefe olarak aynı düşüncenin uzantıları bunlar. Üniversiteli genç kızlarımızın çektiği sıkıntılar var, Kur’ân öğretiminde sıkıntılar var. Ama bunları ayrı ayrı değerlendirmek gerekiyor. Ezanın özelliği şu; her gün 5 kere okunmak durumunda. Namaz kılan kılmayan, bu ülkede yaşayan herkesin ister kültürel Müslüman olsun, ister dindar Müslüman olsun, isterse hiç Müslüman olmasın, bu tepeden tırnağa herkesi ilgilendirir. Bir şekilde musikîsiyle, sözleriyle bu ülkenin Müslümanlığını, her gün 5 kere haykıran bir semboldür. Diğerleri de muhakkak herkesi ilgilendiriyor, ama daha dar çevreler bu problemlerle karşılaşıyorlar. Ezan bir şekilde Cuma’ya giden, Bayram namazına giden, namaz kılan kılmayan herkesin gündeminde olan bir şeydir. Minaredeki yabancı ses, bu halkı her gün duya duya adeta dinden, kutsallıktan, Allah’tan ve mukaddes değerlerden uzaklaştırmıştı. Bu bakımdan bunun sembolik bir önemi var. Herkes tepeden tırnağa bununla kendini ilgili gördü. Böyle görmesi de normaldi.

“Arapça ezan okuyanlar 3 aya kadar hapis, 200 liraya kadar para cezasıyla cezalandırılacaktır” hükmünün kanuna koyulması laikliğin iflâsı oldu. Menderes’in 1950’de yaptığı şudur: Arapça ezan okuma yasağı ibaresini kaldırdı sadece. Yoksa “Türkçe ezan okumak yasaktır” diye bir şey koymadı. Dolayısıyla şu anda Türkçe ezan okumak serbest, kanunla yasaklanmış bir şey değil, ama 60 yıldır bir tek camide bir tek vakit Türkçe ezan okunmadıysa, bu alınan kararın ne kadar isabetli olduğunu gösteriyor. Ne devirler geçti, ama insanlar ezan deyince “Allahüekber” sesini duymak istediler. Bu milletin de ortak kararıydı. O karar 60 yıl önce bu tarihlerde gerçekleşti.

Ezan yasağı kalktığı gibi diğer yasaklar da kalksın

1932 yılında Arapça ezanın yasaklanmasıyla, Türkiye’de Müslümanlar 18 yıl ezana hasret kaldı. 1950’de kaldırılan yasakla, ezanın orijinal dili olan Arapça okunması serbest bırakıldı.

Bugünlerde yasağın kaldırılışının yıldönümü münasebetiyle aynı sevinç yaşanırken, diğer yasaklar da protesto ediliyor. Adem Gerede, Sultanahmet Camii önünde eylem yaptı. Arapça ezan yasağının kaldırılmasının 60. yıldönümünde 18 yıl inananların kulağını mühürleyen zihniyeti kınadı. Gerede, başörtüsüne ve Kur’ân-ı Kerim’e getirilen yasakları da boykot ederek, bir an önce serbestiyet getirilmesi gerektiğini ifade etti. Gerede’nin açtığı pankartta şunlar yazılıydı; “Ezanı Arapça okuma yasağını canları pahasına kaldıranlara rahmet. Kur’ân’ı, başörtüyü yasaklayan darbecilere; insanlığa, TBMM’ye savaş açan cuntaya lânet.”

Adem Gerede, ezanın yasaklanma tarihini anlatan kitapları tanıtarak, eylemine son verdi.

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. halkımız bu gerçekleri bilselerr HİÇ BİRİSİDE biz LAİK iz demezler, helede inançları sağlam ise diyemezler….
    halkın ihtiyaçlarını gidermeyen devrimler devrim olamaz …
    sadece zulm seviyesinde kalır…

  2. lozan müzakereleri yapılırken inönü ye ingilizler çeşitli vaadlerde bulunuyorlardı.kuracağınız hükümet veye devlet batı tipi bir devlet olursa biz sizi destekleriz şeklinde telkinde bulunuyordu.bunun ispatlanmasını istiyorlardı.o zaman musul,kerkük ve 12 adalar konusunda türkiyenin yanında yer alacaklarını söylüyorlardı.inönü türkiye ye geldikten bir süre sonra 3 mart 1924 te çeşitli gerekçeler gösterilerek halifelik kaldırıldı.bakınız o zaman ki ingiliz gazeteleri ne yazıyor.türkler yakında dinlerini değiştirip de hırıstiyan olurlarsa şaşmayalım gibi aşağılayıcı manşetler atmışlardı.devam eden yıllarda islama karşı düşmanca tutumlar devam etmiş.türkçe kuran veya türkçe ezan safsatası çıkarmışlar ama millet yememiş!!!

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*