Türkiye, Ortadoğu’nun talihini değiştirebilir mi?

Doğu veya Batı

alt2011´den günümüze, Şam-ı Şerif’in başına gelmiş musîbetler çerçevesinde, dönüp bakabiliyor muyuz?

Tarihin fevkalâde sür’atli nescine, bazen hayal bile yetişemiyor. Ahirzaman şerirlerinin, Hicaz’ın kapısı olan bu mübarek şehre giremeyeceğini haber veren Efendimiz´i (asm), zaman tasdik ederek ilerliyor. Biz daima ileriye bakıyoruz. Barışa ve demokrasiye gönül vermiş bir hareketin mensupları olarak; yangının tamamen söndürülmesinin, muhacir ve gariplerin sılaya dönme zamanlarının ve bölgedeki yetim çocukların başlarının okşanacağı zamanın, çok yakın olduğuna inanmak istiyoruz. Çok yakın olduğuna bizi inandıran sebepler, yalnızca tarihin çok sür’atli döngüsü değil. Bu hadiselerde büyük yanlışlar yapan siyasetçi ve idarecilerin, artık hatalarının farkına varabilecekleri ümidi… Kürtlerin, Ortadoğu barışının çekirdeği ve mayası olduğunu söylemiştik. Demokratların; Avrupa Birliği’nin kuruluş yıllarında, bu bölgeye bu projeye (AB’ye) mümasil CENTO´yu taşıdıklarını ve o yıllarda birliğe ev sahipliği yapan Faysal hanedanını katledenlerin esas hedeflerinin demokrasi olduğunu yazmıştık. Irken Kürt olmayan ve İsrail’in maaşlı elemanı olarak bölgede tetikçilik yapanların, AKP kurmaylarınca izzetli makamlara çıkarılışlarının İslâm Birliği’ne ihanet olduğunu söylediğimizde, hadisenin mahiyetini bilmeyenler bize çok kızmışlardı.

TÜRKİYE, BÖLGE BARIŞINDA BAŞI ÇEKMELİ…

Neoconların; İngiliz, Fransız ve Amerikan Troçkistlerini (anarşist tugaylar!) bölgede organize etmelerinde ilk hedefin Türkiye, ikinci hedefin Avrupa Birliği olduğunu söylemeye devam edeceğiz. İsrail’in sözcülüğünü yaptığı yapının devletleşmesinde, hançerin evvelâ Türkiye’nin böğrüne saplanacağını Bernard Levy gibi neocon gazeteciler ve ihtilâlciler çok iyi biliyorlar. Türkiye’nin büyük şehirlerine göç ettirilmiş Kürt nüfusu, Levy´nin kıt aklına göre, ihtilâli bütün Türkiye’ye yaygınlaştıracaktı. Fakat bu yarasa bakışlı ve gazeteci elbisesine bürünmüş Paris şeytanı; İslâmiyetteki kardeşliği, dinin “sosyal yaraları” sarmadaki rolünü ve bugün yedi milyona ulaşan Türk–Kürt aile birleşimini bilemeyecek kadar geri düşünceli… Mevcut şartlara göre en büyük zararı Türkiye gördüğünden, bölgedeki ittifak ve barış için inisiyatifi canlı tutacak biz olmalıyız. İran, Irak, Suriye ve yardımcı olarak da Rusya daha aktif rol alacaklardır. Bu meselede, yaklaşık kırk senedir neocon’ların musallat ettikleri terör belâsıyla maddî imkânlarını ve evlâdını kaybeden biziz. Neocon tetikçisi Barzani’nin engellenmemesi, ülkemizin terör ile kuşatılması anlamına geleceğinden; komşularımızla acilen derin bir işbirliğine gitmek zorundayız artık…

BU İTTİFAK AB’SİZ OLAMAZ…

Dünya şartlarını görmek istemeyen günümüzdeki bazı barış karşıtlarını iki kategoride değerlendiriyoruz. Biri, bilgisi eksik, muhakeme-i akliyesi kıt ve yanlış bir gelenekten gelen siyasal İslâmcılar… Diğerleri ise, bu işin Avrupa’sız olmayacağını çok iyi bildikleri halde, Avrupa Birliği ile mücadele eden şuurlu komünistler… Vatanseverlik, ulusçuluk veya millîlik; onların esas niyetlerini gizleyen aktüel kamuflajlardan ibarettir. Kürtçülük fitnesini Türk milletine politikalarıyla miras bırakmış bir ideoloji ile bu problemlerin çözülemeyeceğini ortaokuldaki çocuklarımız da bilirler. Burada bir dizi istifhamlar zihnimize gelebilir. Meselâ, bölgede hem IŞID’i ve hem de Marksist Kürtçü militanları eğiten İngiliz, Fransız, Alman ve Amerikalı askerler… Amerika bayrağı ile bölgeye sevk edilen onlarca milyarlık silâhlar… Neocon Von der Leyen’in, Almanya’nın misyonuna ihanet eden Peşmerge yardımları… Burada, Bediüzzaman’ın Avrupa tahlilini bilmiyorsak, yani İki Avrupa ile Amerika’yı hesaba katamıyorsak, istifhamlarımızı gideremeyiz. Demokrasiye karşı olan neocon ve neoliberal güçler, ABD ve AB’de de demokrasi ile savaşıyorlar.

SONUÇ: Türkiye, Avrupa Birliği’nin fiili ortağı olduğundan hem başı çekmeli ve hem de köprü olmalı burada. Önce Türkiye’nin, sonra bölgenin ve nihayet Avrupa Birliği’nin menfaatleri kiminle görüşüp barışmayı gerektiriyorsa, Türkiye bunu acilen yapmalıdır. Barış misyonunun Türkiye’nin kapısına asıldığını düşünüyoruz. Bölge ülkeleri ve Avrupa Birliği’nin yapacağı ortak çalışma ile Ortadoğu’ya hem demokrasi gelir ve hem de neoconlar pılıyı pırtıyı toplamak zorunda kalırlar. Bu ifadelerimizi hakikat olarak telâkki edemeyenler, dönüp altmış bir sene önceki Bağdat Anlaşmasına baksınlar, incelesinler…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*