Üç aylar ve sonrası

Kâinatın feza okyanusunda, güneşe bağlı olarak onun etrafında baş döndürücü bir hızla yüzdürülen dünya gemisi üzerinde âhiret âlemlerine doğru yol alırken, ömür günlerimiz de son sür’atle tükenmeye doğru gidiyor.

Her sene karşılaştığımız ve üç aylar denilen Recep, Şaban ve Ramazan ayları, âhiret yolu üzerinde kurulmuş panayırlar gibi, ebedî âleme bol sevaplar göndermeye vesile olan ticaret alanları hüviyetini taşıyor. Her biri elli senelik bir ömre bedel olan Regaib, Mi’rac ve Berat geceleri gibi, seksen dört senelik bir ömür neticesini kazandırabilen Kadir Gecesi de bu ayların içinde bulunuyor.

Üç aylar geldiğinde bütün İslâm dünyası adeta teyakkuza geçiyor ve daha fazla Kur’ân okumalar, evrad, ezkâr ve ibadetleriyle hayatlarına hayat katıyorlar. Ramazan gelince iftarları, sahurları, hayır ve hasenatlarıyla her fert, üç aylar çıkmadan âhiret âlemlerine yatırım yapıyor.

Ramazan Bayramıyla birlikte, oksijen çadırını andıran ve âhiret âlemlerinden bir nevî nefes aldıran üç aylar örtüsü kalkıp gidince, herkesin yüzü ve yönü tekrar dünyaya dönmeye başlıyor. Bahar ve yaz aylarının verdiği rehavet ve tatil mevsimi olmasıyla insanlar mânevî iklimden ne yazık ki uzaklaşmaya başlıyorlar.

Muazzez Üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinin sağlığında bu durum aynen oluyor ki, bir kısım talebeleri tarafından bu halden şikâyet edip nasıl kurtulabileceklerini soruyorlar. Aşağıdaki uzunca iktibas bu hali ve çaresini nazara veriyor:

“Maddî hava bozulduğu vakit nasıl ki sıkıntı veriyor, asabî sinelerde inkıbaz hali başlıyor; öyle de, bazen manevî hava bozuluyor. Hususan maneviyattan yabanileşmiş bu asırda ve bilhassa hevesat ve müştehiyat-ı nefsanîye taammüm etmiş memleketlerde ve hususan şuhur-u muharreme ve şuhur-u mübarekede [mübarek aylarda] manevî havayı tasfiye eden âlem-i İslâm’ın intibah ve teveccüh-ü umumisi, o mübarek şuhurun [ayların] gitmesiyle tevakkuf etmesinden fırsat bulup, havayı bozan dalâletlerin tesirleri zamanında ve bilhassa kış tazyikatı altında, bir derece hayat-ı dünyeviye ve hevesat-ı nefsaniyenin tasallutlarının noksaniyetinden, ehl-i İslâm ve ehl-i imanda, hayat-ı uhreviye çalışmak iştiyakı, baharın gelmesiyle hayat-ı dünyeviyenin ve hevesât-ı nefsaniyenin inkişafıyla, o iştiyak-ı uhreviye gizlenmesi anında, elbette böyle kudsî evradlarda zevk, şevk yerinde esnemek ve fütur [gevşeklik] gelir. Fakat madem ‘İşlerin en hayırlısı zahmetli olanıdır’ sırrıyla, meşakkatli, külfetli, zevksiz, sıkıntılı a’mal-i saliha [sevaplı ameller] ve umur-u hayriye [hayırlı işler] daha kıymetli, daha sevaplıdır. O sıkıntıda, o meşakkatteki ziyade sevabı ve makbuliyeti düşünüp, sabır içinde mesrurâne şükretmek gerektir.” (Kastamonu Lâhikası. 183)

Evet, yüzü âhirete dönük ve dünyayı âhiretin tarlası olarak bilip çalışması gereken insanları, dünyanın gaflet veren bin türlü hallerinden kurtarmanın çaresi, sürekli Kur’ân, Cevşen ve Risale okumalarıyla âhiret bağlantılarını devam ettirmektir.

Anadolu’nun bütün hizmet mahallerinde olduğu gibi, bulunduğumuz ilçede yüz seksen kişiye paylaştırdığımız ve gelecek Ramazan ayına kadar devam edecek haftalık altı hatmin cüzleri, aylık okunacak Risâle kitaplarının tesbiti ve Büyük Cevşen taksimleriyle bu kervana bizler de katıldık. Küçük bir adım ve organizenin büyük neticeler verdiğini gördük. Allah’ın fazlından dolayı da binler şükrettik.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*