Üç vazife ve cemiyet-i nurâniye

Hazret-i Mehdî’nin üç vazifesi vardır. Bediüzzaman “O vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemâati yapacağını rahmet-i İlâhiyeden bekliyoruz.”1 der.

Risale-i Nur’dan iktibas ettiğimiz yerde ve Mektubat’ta “Hazret-i Mehdî’nin cemiyet-i nuraniyesi”nden bahis vardır. Halbuki Bediüzzaman Hazretleri defaatle cemiyetçilik iddialarını ve isnadlarını hem eserlerinde, hem de mahkemelerde kabul etmez. “Meselemiz îmândır. Îmân uhuvvetiyle bu memlekette ve Isparta’nın yüzde doksan dokuz adamlarıyla uhuvvetimiz var. Hâlbuki cemiyet ise, ekser içinde ekalliyetin ittifakıdır. Bir adama karşı, doksan dokuz adam cemiyet olmaz.”2 der. Böylece “Sen siyasî bir cem’iyet kurmuşsun. Sen rejime aykırı fikirler neşrediyorsun. Siyasî bir gaye peşindesin.”3 şeklinde isnatlara “Benim gibi yetmiş beş yaşına varmış ve bütün dünya hayatından elini çekmiş, sırf ahiret hayatına hasr-ı hayat etmiş bir adamın yazıları elbette serbest olacaktır. Hüsn-ü niyete makrun olduğu için pervasız olacaktır. Bunları tetkik ile altında cürüm aramak, insafsızlıktan başka bir şey değildir…” 4 der ve “Evvelâ, ben dahi soranlardan soruyorum: “Böyle bir cemiyet-i siyâsiyenin bizim tarafımızdan vücuduna dair hangi vesika, hangi emareler var ve para ile teşkilât yaptığımıza hangi delil, hangi hüccet bulmuşlar ki, bu kadar musırrâne soruyorlar?” diye cevap verir. Bediüzzaman Hazretleri siyâsî ve dünyevî bir cemiyet ithamını ve isnadını kesin bir dille reddeder. Yine böyle bir iddiaya şöyle cevap verir: “Reis beyefendi, Kararnamede üç madde esas tutulmuş: Birisi: Cemiyettir. Ben buradaki bütün Risale-i Nur şakirdlerini ve benimle görüşenleri veya okuyan ve yazanları aynıyla işhad ediyorum, onlardan sorunuz ki, ben hiçbirisine dememişim: “Bir cemiyet-i siyâsiye veya cemiyet-i nakşiye teşkil edeceğiz.” Daima dediğim budur: “Biz, îmânımızı kurtarmaya çalışacağız. Umum ehl-i îmân dahil oldukları ve üç yüz milyondan ziyade efradı bulunan bir mukaddes cemâat-i İslâmiyeden başka mabeynimizde medar-ı bahs olmadığını ve Kur’ân’da hizbullah namı verilen ve umum ehl-i îmânın uhuvveti cihetiyle kendimizi, Kur’ân’a hizmetimiz için hizbü’l-Kur’ân, hizbullah dairesinde bulmuşuz. Eğer kararnamede bu mânâ muradsa, bütün ruhumuzla, kemal-i iftiharla itiraf ederiz. Eğer başka mânâlar murad ise, onlardan haberimiz yoktur!” 5

Bediüzzaman Hazretleri açık ve net olarak “Evet, biz bir cemâatiz. Hedefimiz ve programımız, evvelâ kendimizi, sonra milletimizi idam-ı ebedîden ve daimî, berzahî haps-i münferitten kurtarmak ve vatandaşlarımızı anarşilikten ve serserilikten muhafaza etmek ve iki hayatımızı imhâya vesile olan zındıkaya karşı Risale-i Nur’un çelik gibi hakikatleriyle kendimizi muhafazadır.” 6 diye asıl gayesini izah eder. Bediüzzaman’ın bütün gayesi vatan, millet ve din namına mükellef olduğu büyük vazifeleri deruhte etmektir. O vazifeler “siyaset âleminde, diyanet âleminde, saltanat âleminde, cihad âleminde” 7 olmak üzere hayatın bütün alanları ile alâkâlıdır.

Şimdi, hakikat-i hâl böyle olduğu halde Bediüzzaman’ın “Hazret-i Mehdî’nin cemiyet-i nuraniyesi” ifadesinden kasdı nedir? Dünyevî ve siyâsî cemiyetçilik iddialarını bu kadar kesin delillerle reddeden Bediüzzamân Hazretleri elbetteki başka bir hakikati ders vermektedir. Bu meseleyi daha iyi idrak edebilmek için yine Risale-i Nur’un müteferrik yerlerine bakalım. “Evet, müteaddit eşya bir cemâat şekline girse, bir şahs-ı mânevîsi olacaktır. Eğer o cemiyet imtizaç edip ittihad şeklini alsa, onu temsil edecek bir şahs-ı mânevîsi, bir nevi ruh-u mânevîsi ve vazife-i tesbihiyesini görecek bir melek-i müekkeli olacaktır.” 8 Görüldüğü üzere “müteaddit eşya bir cemâat” şeklinde ifade edilmiş. Aynı zamanda bu cemâatin bir şahs-ı mânevîsi vücuda gelir. O şahs-ı mânevî bütün eşyayı temsil eder. Eğer bu müteaddit eşya içinde; yani ekser içinde ekal vaziyette olan bir kısım eşya imtizaç edip ittihad şeklini alsa o ekalliyet vaziyetini alan eşya cemiyet olarak tesmiye edilir. Çünkü “cemiyet, ekser içinde ekalliyetin ittifakıdır.” Böylece o ekser içinde imtizaç ve ittihad eden cemiyetin, onu temsil edecek bir şahs-ı mânevîsi, bir nevi ruh-u mânevîsi ve vazife-i fıtriyesi olacaktır.

Sünnet-i Seniyye Risalesi’nde de buna benzer bir mevzu vardır. Meselâ.“Şeâir, adeta hukuk-u umumiye nev’inden, cemiyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasıyla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemâat mes’ul olur.” 9 Cemâat-i İslâmiye umum Müslümanları temsil eder. Ancak şeâire taalluk eden ibadetler hukuk-u umumiye nev’inden olduğu için ekser Müslümanlar içinden bir kısım Müslümanın o vazifeyi deruhte etmesi yeterlidir. O ekser içinde ekalliyette kalan Müslümanların şeâire taalluk eden ibadeti yapmaları cemiyete ait bir ubudiyet olarak tarif edilmiş.

Bediüzzaman; dünyevî, arzî ve siyâsî olarak teşekkül edildiği vehmine kapılarak kendisine isnad edilen cemiyet-i dünyevîye ve siyâsîye teşkilâtlarını kesinlikle kabul etmiyor ve hem eserlerinde, hem de müdde-i umumilerin mahkemelerdeki iddialarına net cevaplar vererek hizmetinin böyle olmadığını onlara ispat ediyor. Ancak kendi hizmet-i imaniyesine yardımcı olacak olan ve başta sayıları az; fakat ihlâs, sadâkat ve tesanüd sıfatlarına sahip bir kısım talebelerinin sırf rıza-i İlâhî ve uhrevî olan hizmetlerini ifade etmek için ekser içinde ekal olarak onları tarif etmek adına “Hazret-i Mehdî’nin cemiyet-i nuraniyesi” ifadesini kullanıyor. Böylece bir hakikati daha isabetli ve kasdî olarak kullanmış oluyor.

Bediüzzaman’ın “cemiyet-i nuranîye” ifadesinin dünyevî “cemiyet-i siyasîye” teşekkülü iddiası ile alâkası yoktur. Tamamen mânevî, nurânî ve uhrevî bir hizmeti ifade etmek için kullanılmıştır.

Elhasıl: Hazret-i Mehdî’nin cemiyet-i nuraniyesi 10, ahirzamanda huruç eden, aldatmakla iş gören bir komitenin tahribatçı rejim-i bid’akârânesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecek. Yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (asm) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (asm) tahribe çalışan bu komite, Hazret-i Mehdî cemiyetinin mu’cizekâr mânevî kılıcıyla; yani Risale-i Nur burhanlarıyla öldürülecek ve dağıtılacak. Başka bir deyişle inkâr-ı ulûhiyet fikrini öldürecektir. Hz. Mehdi’nin elbette geniş daireyi temsil eden bir cemâati olacak, o cemaati temsil eden bir şahs-ı mânevîsi de olacaktır. O cemâat içinde ekalliyette bulunan bir cemiyet imtizaç edip ittihad şeklini alıp onu temsil edecek olan bir şahs-ı mânevî ve bir nevi ruh-u mânevî meydana gelecektir. İşte o şahs-ı mânevî Hazret-i Mehdî’nin cemiyet-i nuraniyesinin ruh-u mânevîsini temsil ederek bütün ehl-i imanın mânevî yardımlarıyla ve ittihad-ı İslâmın muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa Âl-i Beyt’in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla, hatta Îsevî rûhânîlerle ittifâk edip Dîn-i İslâma hizmet ederek o vazife-i uzmâyı yapmaya çalışacaktır. Şu hakikat de asla unutulmamalıdır: ”Cemiyetteki tesanüt, durgun şeyleri harekete geçirmek için yaratılmış bir vasıtadır. Cemâatteki karşılıklı haset ise, harekette olanları durdurmaya yarayan bir vasıtadır.” 11 Vesselâm!

Dipnotlar:
1- Emirdağ Lâhikası-I, s. 456.
2- Tarihçe-i Hayat, s. 353.
3- Şuâlar, s. 784.
4- Şuâlar, s. 784.
5- Şuâlar, s. 460.
6- Şuâlar, s. 583.
7- Şuâlar, s. 932.
8- Sözler, s. 269.
9- Lem’alar, s. 181.
10- Bir kısım Nurcular olduğunda şüphe yoktur.
11- Mektubat (Hakikat Çekirdekleri), s. 804.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Bediüzzaman Hazretleri, Hz Mehdi’nin Kendisinden bir asır sonra geleceğini söylemiştir.(Kastamonu Lahikası) Hz Mehdi şimdi hayatta

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*