Uçan, kaçan kuşa deri yok!

Yıllardır, bu aziz ve zavallı milletin ensesinde boza pişiren Kemalistler, milletin her şeyine, hatta aldığı nefese dahi el atmışlar. Her şeyi kendi istekleri doğrultusunda kullandıklarından, adeta nefes almayı bile kendi müsaadelerine tâbi kılmışlar. Her şeyde olduğu gibi, milletin dinî tercihlerine de ambargo koymuşlardı.

Hiç unutmuyorum. Daha ilkokul sıralarındayken Ankara’da, her Ramazan ayında THK ve kızılayın, “zoraki bağış” ı olan, “fitre zarfları” dağıtılır ve genellikle de, öğretmenler tarafından tehdit edilir” zarfın içine para koymayan okula gelmesin” denilirdi. Tabii eve gidince bunu babamıza gösterince de, o küplere biner, “Ben o mendeburlara niye zorla para verecekmişim?” der. Artık biz o zarfı ya korka korka boş veya içine bir şekilde harçlıklarımızdan filan birkaç kuruş koyarak götürürdük. Böyle baskı, zulüm, despotluk nerede görülmüştür acaba? Dünyanın başka bir yerinde de böyle zulümler yapılmış mıdır bilmeyiz? Hem adı üstünde buna,“bağış” diyeceksiniz, yani, gönüllü olarak yapılacak bir şey, ama işte zorla baskıyla milletin anasını ağlatırlardı.

Tabii bu Ramazan ayında, bayram öncesinde böyleydi. Bir de kurban bayramında yapılan, yaptıkları zulüm vardı. O da; Müslümanların, “Allah rızası” için kestikleri kurbanlarının derilerine el koyma operasyonlarıydı. Yani ne kadar saçma sapan bir şey! Siz, Allah rızası için kurban keseceksiniz, Allah’ın adını dahi anmaktan, yâd etmekten uzak birileri sizin kurbanınızın derisine el koyacak, onu işretlerinde veya sefahetlerinde kullanacak, olacak bir şey miydi bu? Ama oldu! Hem de yıllarca oldu. Hele fetret ve ihtilal devirlerinde daha katmerli oldu. Onların o el koymalarından dolayı, gerçekten Allah rızası için çalışan; Camii, kur’an kursu veya diğer hizmet mekânlarının hakkıyken, o derileri rahat toplayıp, alıp, o hayır işlerinde kullanamıyorlardı. Kaçak-maçak o işleri yapıyorlar ve hatta derdest edilip yakalanıp hapse atılanlar dahi oluyordu. Aziz milletimizin buna çok canı sıkılıyor ve her kurban bayramında kendi aralarında “uçan ve kaçan kuşa deri yok!” diye, o gasbediciler kastedilerek, derilerin onlara verilmemesini söylüyorlardı. Ama tabii onlar, zorla ve devlet imkânlarını kullanarak toplama işi yapıyorlardı. Hatta bunlardan yüz bulan 70 li yılların komünist derneklerinden DEV-GENÇ dahi, milletin elinden zorla kurban derilerini almıştı. ( o yıllarda, bundan 35 sene önce biz, Yeni Asya da bunu, “kurban derinizi DEV-GENÇ e verir misiniz” başlıklı kinâyeli bir yazı da yazmıştık.)

12 Eylül 1980 “Atatürkçülüğü kafalara çakmak ve ikame etmek” için yapılan ihtilali de, bu deri toplama işini kanunen uçan ve kaçan kuşlara bağlayıp, zorun da zorunu kullanarak, milleti bayağı sıkıntıya sokmuştur. (aslında var ya, inanın ki bu deri gasbetmenin hikâyesi yazılsa, belki tezlere bile konu olabilir)

Neyse şükür, yıllar sonra bu iş de gerçek mecrasına çekilip, kurban derisi toplama işi zordan çıkarılıp, milletin istediği yere verilmesi serbestîsi çıkarılmış oldu. Fakat anladığımız kadar yine uçan kuşlar toplama işine devam edecek, ama bunda dikkat edilmesi gereken en büyük şey, önceki senelerde olduğu gibi, başta belediyeler olmak üzere, diğer devlet dairelerinin vasıtalarının kullanılmamasıdır.  

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*