Uğrunda hayatını verdiklerin, sana hayat vermeli

Her şeyin bir mevsimi var… Sizce şimdi ne mevsimi?

Pek çok dostlarımızın hemen ‘okuma programı’ dediklerini duyar gibiyim.

Yaz rehaveti başka ne ile atılabilir! Eğer bir okuma programınız yoksa, size ancak acınır.

Yani program şu demek; dünyanın gıl-u gış’ını bir kenara bırakarak, şöyle bir hafta, on gün çekilmek kenara.

Hayatı bırakıp akışına, bir molaya uğramak. Bir dinlenmek. Bir muhasebe yapmak.

Gidişatı bir gözden geçirmek. Emin olun, molaya girerkenki hızınızdan çıkarken daha hızlı çıkacaksınız.

Dinlenmiş olarak yola devam edeceksiniz. Kazaya kurban gitmeyeceksiniz. Şöyle bir bedeni, ruhu toparlamış olacaksınız. Daha bir kendinize gelmiş olacaksınız. Hataları, yanlışları, kusurları bulmuş olacaksınız. Böylece bu çok yönlü bir gelişme demektir.
***
Kabul edelim ki, pek çok insana bu programın muhtevasından bahsediyorsunuz. Emin olun, kabul ediyor, takdir ediyor, aslında iştirak etmek gerekir diyor. Arkasından gelen kelime ise her şeyi mahvediyor.

Ama, fakat, lâkin… Çünkü o dünyayı bırakmak istese de, artık öyle bir sarmal hale gelmişler ki, dünya onu bırakmıyor, iş onu terk etmiyor, insanlar onu serbest etmiyor.

Hayatın insanı esir etmesi böyle bir şey olsa gerek. Yani istediğini yapamamak, istediğini yiyememek, istediğini gerçekleştirememek, istediğini diyememek, istediğini sevememek…

Beyefendiye, haftalık sohbetlerimiz var diyorsunuz. Neredeyse sizi suçlu çıkarıyor. Yani sen onun kim olduğunu biliyor musun ki, böyle münasebetsiz (!) bir şey teklif ediyorsun.

Onun işinin sabah dört beşlerde başlayıp, gece dokuzlara onlara kadar uzadığını sen nereden bileceksin! Sen onun hayat halini nereden anlayacaksın! Münasebetsiz! Tabi tam gaz giderken, bir de bakmışsınız ki, sahne değişmiş. Beyefendi acile kaldırılmış. Aradan birkaç güç geçtiğinde ziyaretine gidiyorsunuz.

Felç! Konuşamıyor. Bir de küsmüş hayata. Çocukları ifade ediyor ki, bu olay başına geleli, yiyemiyor, içemiyor, moral sıfır.

Hiç beklemediği bir anda gelmiş. Daha bir sürü işleri, güçleri, projeleri, yapacakları, edecekleri varmış. ‘Ama’ işte bu ‘ama’ var ya işte her şeyi mahveden bu ‘ama’ olmuş. Evet, şimdi hayat felç! Uğrunda hayat verdiklerin sana vermiyorsa, hayat felç.

Uğrunda maddî hayatını verdiğin, sana maddî ve manevî hayat vermeli. Şu ‘ama’ların, şu ‘fakat’ların tuzağına düşmeden, molaya girmeli insan.

Her yolculuğun mutlaka bir ‘mola’sı vardır. Her yıla ait yolculuğun ‘mola’sını nerede verdiğimiz önemli.

Her günün ‘mola’larını nerde verdiğimiz önemli. İlâhî kudret bu planı bile bize bırakmamış. Namaz vakitleri günün maddî ve manevî ‘mola’ları hükmünde.

Peki insan bu ‘mola’lara girmezse ve gereğini yapmazsa, o zaman maddî ve manevî hasara uğrar ve hayatı ‘felç’ eder. Yaşınızı falan sormuyorum. Ne iş yaptığınızı hiç sormuyorum. Hele hele müsait misiniz diye bir cümleyi hiç mi hiç kurmuyorum.

Sadece diyorum ki, ‘Bu yıl nerede okuma programına katılıyorsunuz?’

Daha ötesi yok. Bu işin lamı, cimi hiç yok. Çünkü biliyorsunuz ki, ‘Erteleyenler helâk oldular.’ Çok güçlü bir hakikattir. Nefse yenik düşmeyelim. Emin olun, işler göreceksiniz siz olmadan da bir güzel yürüyor.

Geçenlerde vefat eden komşumuzun dükkânı, daha yoğun bir şekilde işliyor. Hatta bizim komşular diyorlar ki, önceki beceremiyordu, bakın şimdi nasıl işliyor!

İşleri yapan bulunur, siz hiç merak etmeyin. Gelin, hayata ‘mola’ verin ve istirahat edin.

Ta ki yolculuğunuzda, maddî ve manevî keyf edin. Ben, yıllık bakımını yapmamış insana, acınacak insan gözüyle bakıyorum.

Ne iş yapıyor olursanız olun, maddî ve manevî ‘bakımlı’ olun. Bu her şeyden daha değerlidir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*