Uhuvvet cennetinde yaşayanlar

Aslında onlar kendilerini bilmezler! Çünkü ilgilendikleri tek meseleleri Risale-i Nur’dur, kendileri değil. Kur’ân kâinatın kayyumudur, o olmasa kâinat vefat edecek hakikatince, Kur’ân hakikatlerinin aynası olan Risale-i Nur’a o intisapla bağlıdırlar. Sadece ona lâyık olmaya çalışırlar.

Orada, dünyevî etiketler, hatta dünyaya ait herşey dışardadır. Çünkü onlar; dershanelerinde marifet devletinin içindeki uhuvvet cennetinde yaşarlar. Aslında onlar gri Ankara’nın, Türkiye’nin başşehrinin, habis siyasetin merkezinde, dünyanın pis bütün çekiciliğinin içindedirler, fakat görmezler, bilmezler, duymazlar… Çünkü sadece birbirlerini dinler oradaki kardeşler. Onların aralarındaki sohbetleri nurdur, bakışları nurdur, esprileri nurdur. Konuşmaları, hayalleri nur… Onların dershanelerinde yenilen yemekler çok lezzetlidir. Dışarda bulamazlar. Güya yedikleri makarnadır; ama o lezzete değişmezler dünyanın en pahalı en gösterişli nimetlerini. Çünkü onlara göre saadet nimeti Risâleleri, kardeşleri ve sevgiyle sunulmuş kahveleridir. Bu üçü varsa onların medreselerinde, hiç çıkmak istemezler oradan. Onların cenneti dershaneleridir. Farklı bir kokusu vardır dershanelerinin. Nur kokuyordur. Birbirlerini birgün görmeseler nasıl özlerler, bunu sadece onlar bilir. Neseb kardeşini nasıl özlersin, bunlar da birbirlerini ziyadesiyle özler ve severler. Belki herkes hissedemez kalbinde, ama birlikteyken nasıl da huzurludurlar herkes müşahede eder. Herkes onlar gibi hissedemez belki, belki de katılmaz ve anlamazlar onları. Ama onların kardeşlerinden birinin gözünün ışığı sönse anlar, hisseder, öyle müteessir olurlar ki günlerini gecelerini onun şevkini nerede bıraktığını arayıp, geri getirmek için günlerini feda ederler. Şevk. Onu buldukarı gün bayram günüdür… O gün yaşarlar dâvâ bayramını…

Aslında farkında değiller, ya da bu yazıyı okusalar abartmış derler. Ama onlar birbirine karşı o kadar sevgi beslerler ki, hiçbir kusur görmezler. Farkında değiller ellerinde okudukları Nur cevherler duâları olmuş. O duânın vakti kaza olmuş, yürüyen tecessüm etmiş hakikat olmuş ve kalpte sadece Risale-i Nur sevgisi varmış ve onlar bu asırda yaşarmış… Farkında değiller, çünkü bu hisler tarif edilemez. Belki uhuvvet, dershanede beslenen lâtifeler, ya da sırdır, tarif edilmez. Ama imkânınız varsa gidin şahit olun onların bu kardeşlik seline.

Ben medrese hayatımda ikinci kez tanıştım Risale-i Nur’la. Hatta hergün yeniden tanışıyorum, okurken diyorum ‘Ben burayı ilk kez okuyorum galiba, hoşgeldin merhaba hakikat-ı camia’ diyorum. Nurdan kardeşlerimi tarif etmek kolay, ama Risale-i Nur’u tarif etmek o kadar zor, o kadar zor ki… İdrakim nakıs, lisanım aciz, kalemim âtıl… Ama size diyeceğim şu ki; gidin onlarla tanışın.

Onlar “Ankara Nur Talebeleri”dir. Onları dershanelerinde ziyaret edin. Ve tecessüm etmiş Medresetüzzehra görün. Ve muazzez Üstadımın duâsının şehadetine binler elhamdülillah çekin. Ben onları fahir için anlatmadım. Çünkü hoşlanmazlar. Ama imkânı olup da gitmeyen varsa Cenâb-ı Hak sormasın sonra bizden diye ifşa ettim onları. Ama bu okuyuculara âmin deyin. Bu yazıya rast gelip de enaniyet çukuruna yuvarlanmasınlar, âmin deyin. Ve âmin deyin ki, bu birbirlerini bulmuş kardeşlerin de arzuları olan, Rabbimin onları iki cihanda da ayırmaması duâlarına âmin, âmin deyin..

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*