Ümmî bir kahraman: Recep Koval Ağabey

0086

Kelimenin tam mânâsıyla isimsiz kahramanlardan biriydi, Recep Koval Ağabey. Onu her gördüğümde, hatırıma gelen ilk isim, “saff-ı evvel”den Adilcevazlı Bekir Ağaydı.

Zira, her ikisi de “ümmi” olmakla beraber allâmelerin hizmetini yapan, dolayısıyla pekçok insanın intibahına ve hidayetine vesile olan mütevazı, ihlâslı, gayretli, sadâkatli birer Nur kahramanıydı.

Muhterem kardeşlerimiz Mustafa, Ahmet ve Said’in babaları olan Recep Ağabey, aynı zamanda Yeni Asya’nın emektar foto-muhabiri Selahaddin Tercan Ağabeyin de kayınpederiydi.

Geçen hafta vefat etti. Cenâb-ı Hak, ona rahmet ve mağfiret eylesin. Amin.
* * *
1979’dan beri tanışırdık Recep Ağabeyle. Meşhûr ünvanıyla, Kore gazisiydi.

Devamlı sûrette, Cağaloğlu’daki hizmet binasına gelir, imkânları nisbetinde cep boy risâlelerden alır, çantasını doldurur, gider ve ilk fırsatta yine gelirdi.

Sultanhamam-Yeşildirek piyasasında ticaretle uğraşırdı; lâkin, müştak ve meftun olduğu Nur hizmetini hiç ama hiç aksatmadan, ihmâl etmeden…

80’li yılların başlarında çıkan bir yangın sonucu, bütün işhanıyla birlikte kendi dükkânı da yanıp kül oldu.

İşte, maddeten sıfırlandığı o günlerde bile metanetini hiç bozmadı. Sabrını, şükrünü edâya aynen devam etti.

Ve bilhassa, Nur Râsalelerini alıp dağıtma hizmetini hiç aksatmadı.

Öylesine bir ihlâs ve gayretle o hizmeti yapardı ki, haline dikkatlice bakınca gıpta etmemek, hayran kalmamak elde değildi.

Gurbette parlayan hizmetler

Torunu Zübeyir Kardeşin naklettiğine göre, aslen Akseki’nin (Antalya) köylerinden olan dedesi ile anneanesi, evlendikten bir müddet sonra memleketten hicret edip ayrılmışlar.

Gurbetlik, birçok kimse için yeni bir hayatın, yeni bir hizmetin başlangıcı olurmuş. İşte, Recep Ağabey ve ailesi için de aynı hakikat tecelli etmiş.

İlk olarak Safranbolu taraflarına gelip yerleşmişler. Burada ve daha ziyade Karabük’te dondurmacılık yapmışlar.

Bilhassa Nur dairesine girdikten sonra Recep Ağabeyin daima yaptığı ve hayatının sonuna kadar aralıksız şekilde devam ettirdiği bir adetini burada da aynen tatbik etmiş: Rızkını temin ettiği ticarî işiyle beraber Nur hizmetini de hiç aksatmadan yürütmek ve bilhassa Nur Risâlelerini muhtaç kimselerin eline vermek…

Bunun için de, yanında daima Nur Risâlelerinden bulundurmayı vazgeçilmez bir alışkanlık haline getirmiş.

Bir dondurma, bir risâle

Karabük’te dondurmacılık yapan Recep Ağabey, uygun gördüğü kimselere, bilhassa gençlere cep boyu risâlelerden hediye edermiş… İşte, bir gün yine aynısını yapmış ve 19 yaşlarında olan bir delikanlıya verdiği dondurmanın yanı sıra ayrıca küçük bir risâle hediye etmiş.

Kitabı eve götüren bu delikanlı, yaşadıklarını ailesine de aynen aktarmış: Bu kitabı “Koreli Recep” isminde dondurmacı bir amca verdi. “Al oku, çok istifade edersin” dedi.

O risâleyi, ailenin diğe efradı da, pür merak ve artan bir iştiyakla okurlar. Aynı merak ve iştiyakla, zaman içinde diğer risâleleri de temin edip okuma cihetine giderler.

Gel zaman git zaman, aradan yıllar geçer ve Recep Ağabey ile o delikanlının yolu bu kez İstanbul’daki bir Nur dershanesinde kesişir… Yıllar sonra Recep Ağabeyi karşısında gören bu delikanlı, hemen eline-boynu sarılır ve gözyaşları içinde şunları anlatır: “Yıllar önce bana hediye ettiğiniz o küçük risâle, benim ve bütün aile efradımızın mânevî kurtuluşuna vesile oldu. Annem, babam ve kardeşlerim, hatta diğer akrabalarımdan da o kitabı ve ardından diğer risâleleri temin edip okudular. Çokça istifade ettiler. Şükürler olsun, o kitap vesilesiyle iman ve hidayet dairesi içine girdik. Allah sizden ebeden razı olsun.”
Eminiz ki, bunun gibi yaşanmış daha pekçok hadise ve hatıra var.

Okutup pür dikkat dinlerdi

Recep Ağabeyin okuma-yazması olmadığı için, çantasından hiç eksik etmediği risâleleri yakınlarına ve yanında bulunan kimselere okutma cihetine giderdi.

Evde ise, hanımı veya çocuklarına, yolculukta ise yol arkadaşlarından birine çantasında hazır bulundurduğu Nur Risâlelerinden okumalarını istirham ederdi.

Okunan bahisleri pür dikkat dinler, hissesini tam alır ve artık hizmet etmeden yerinde duramaz hale gelirdi. Tıpkı, Adilcevazlı Bekir Ağanın Üstad’ına bildirip tarif ettiği şu kudsî halette olduğu gibi:

Fazîlet-meâb Üstadım Hazretleri,

Efendim, malûmunuz, fakir talebeniz ve kardeşiniz cahil olduğum halde, güneş misâli olan umum Nur Risâlelerinizi okutup dinledim.

Risâleleri istimâda (dinlerken) ruh ve kalbimi tetkik ettim… Baktım ki, ruh ve kalbimde bir feyezan ve coşkunluk var ki, beni bilâihtiyar bir vazifeye sevk etmek için hemen “Haydi, haydi!” diye tazyikata başladı. Ben de ruhumda olan bu vâkıayı takip ederken, o Nurların irae ettiği miftahları gördüm ve gösterildi.

Anladım ki, bu anahtarlarla icap eden kapıları açıp, o Nurlara ehil olan kardeşlerimi-min gayri haddin-arayıp bulmak vaziyeti adeta bana emrolunup, o Nurlardan güneş gibi nur saçılması hususunda ben de bu hali kendime vazife addettim.

Emânetullah ve emânât-ı Peygamberînin (asm) gayet parlak, yakut ve zümrütten kıymettar olan hazinelerini o zatların ellerine teslim ettim. Elhamdülillâh, Cenab-ı Hak muvaffak etti. (Barla Lâhikası, s. 45)

Tersleyen adam, tersine döndü

Recep Ağabey, yanında hanımı olduğu halde bir gün yine vapura binmiş gidiyor.

Hanımının da okuması var, ama zayıf, ağır. Bu sebeple, yanında oturan bir yolcuya çantasından çıkardığı İhlâs Risâlesini uzatarak şunu söyler: “Beyefendi kardeşim. Benim okumam-yazmam yok. Ama, şu kitaplardan da çokça istifade ediyorum. Rica etsem benim için biraz okuyabilir misiniz?”

Adam, biraz bozulur  ve okumak istemediğini söyleyerek teklifi red eder…

Recep Ağabey, bu kez hanımına döner ve yavaş  da olsa onun okumasını ister.

Ablamız, zaten alışkın olduğu üzere kitabı alır ve tane tane okumaya başlar.

Yanlarında oturan o beyefendi ise, gayrı ihtiyarî de olsa okunanları dikkatle dinler, istifade eder ve ayrılırken şu mukabelede bulunur: “Doğrusunu söylemek gerekirse, okunan sözler hoşuna gitti. Rica etsem, o kitabı bana verebilir misiniz? Parası neyse verip alayım. Siz kendinize ayrıca alırsınız.”

Şahitlerin şehadeti

Acizane kendim, Cağaloğlu’nda çalıştığım on beş sene müddetle (1979-93) merhum Recep Ağabeyin bu tarz hizmetine yakînen şahit olmuş biriyim.

Benden sonra ise, halen Cağaloğlu büromuzda hizmet veren otuz yıllık emektar kardeşimiz Mustafa Bayram da, yine aynı minval üzere devam eden hizmetlerinin ikinci bir şahididir. Hele, Yeni Asya Vakfı ana hizmet binası için yaptığı yardım ve sarf ettiği emeği ise çok az kişi biliyor.

Şüphesiz, Nur’un isimsiz kahramanlarından Recep Ağabeyin, o halis, o riyasız olan gayretli hizmetlerinin daha başka şahitleri de vardır.

Ama o, sadece ve sadece “Allah biliyor ya; işte, o bana yeter” şuur ve inancıyla, hayatı boyunca hizmetini idame ettirdi, durdu.

Cenâb-ı Hak’tan tekrar kendisine rahmet ve mağfiret diler, yakınlarına sabr-ı cemil niyaz eder, taziyetlerimizi sunarız.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*