Üstad Bediüzzaman ve Hutuvat-ı Sitte

Altı adım” veya “altı şeytânî adım” mânâsına gelen Hutuvat-ı Sitte, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin telif ettiği bir eserdir. “Hutuvat-ı Sitte adlı eser, 1920-1923 yıllarında İstanbul’un işgali sırasında yazılıp, işgalcilere karşı gizlice neşredilmiştir ve el altından dağıtılmıştır.”1

Hutuvat-ı Sitte, hacim ve cisim olarak küçük bir kitapçıktır. Fakat mânen ve mahiyeten ve yazıldığı zaman ve zemin itibarıyla çok büyük ve çok mühim bir eserdir. “Hutuvat-ı Sitte neşredildiği zaman Çanakkale’de muharebe oluyordu.”2 İstanbul İngilizler tarafından işgal edilmişti. “O dehşetli günlerde Anadolu’nun dört bir yanı işgalci kuvvetlerle sarıldığı bir sırada, başta İngiliz olarak istilacıların yüzlerine tükürürcesine matbaa lisanıyla, İslâmın izzet ve şerefini haykıran ve şehamet-i imaniyesini çekinmeden izhar eden kahraman Üstadın, binler mehasin-i ulviye ve hizmet-i âliyesine yalnız şu küçük kitap dahi bir parlak ayinedir.”3 Evet, “İstanbul’da en büyük ve en ehemmiyetli ve tesirli hizmet-i vataniye ve milliyesinden birisi de Hutuvat-ı Sitte adlı eseriyle gaddar zalimlerin yüzlerine tükürüp, izzet-i diniyeyi ve şeref-i İslâmiyeyi muhafaza etmesidir.”4

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin her zaman olduğu gibi, bu dehşetli işgal döneminde de çok büyük kahramanlıklar ortaya koyduğunu görmekteyiz. “İstanbul’da İngilizler desiseleriyle Şeyhülislam ve diğer bazı ulemayı lehlerine çevirmeye çalışmalarına mukabil, Bediüzzaman Hutuvat-ı Sitte adlı eseri ve İstanbul’daki faaliyeti ile; İngilizlerin, âlem-i İslam ve Türkler aleyhindeki müstemlekecilik siyasetini ve entrikalarını, tarihî düşmanlığını etrafa neşrederek, Anadolu’daki millî kurtuluş hareketini desteklemiş, bu hususta en büyük amillerden birisi olmuştu.”5 “Harekât-ı milliyede İstanbul’da, İngiliz ve Yunan aleyhindeki Hutuvat-ı Sitte eserimi tab’ ve neşr ile belki bir fırka asker kadar hizmet ettim.”6 “Ve kendimi tehlikeye atıp, İngilizlerin İstanbul’a tasallutu altında, İngilizlerin başlarına vurdum”7 diyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “o zaman ki gazetelerin de yazdıkları gibi, istiklal harbinde Hutuvat-ı Sitte namında bir makale ile İstanbul’daki efkâr-ı ulemayı İngiliz aleyhine çevirip harekât-ı milliye lehinde ehemmiyetli hizmetler yapmıştır.”8 “İngilizlerin, başta İstanbul Müslümanları olarak içlerinde itilaf ve ihtilaf gruplarını birbiriyle çarpıştırdığı ve İstanbul’un efkâr-ı umumiyesini kendi lehine çevirmeye çalıştığı, hatta Şeyhülislamlıktan bir fetva çıkartarak ve İstanbul’un bazı camilerinde kendi lehinde dualar ettirerek efkâr-ı umumiyeyi bulandırıp aldattığı bir hengâmda; Bediüzzaman Hazretleri Hutuvat-ı Sitte eserini Türkçe ve Arapça olarak telif edip, merhum Eşref Edip beyin gayretiyle tabettirip İstanbul’un her tarafına talebeleri vasıtasıyla dağıttırdı. Bunun üzerine İstanbul’un umumi efkârı bir anda kendine gelerek ayıldı ve İngiliz’in aleyhine geçti. Bu hadiseyi müteakip, İngiliz başkumandanı, Bediüzzaman’ı öldürtmek üzere verdiği emir mucibince, İstanbul şehri taranmaya başlandı. Hıfz-ı İlâhî ve muhafaza-i Kur’ân’iye ile Bediüzzaman’a bir şey yapılamadı.”9

“11 Nisan 1920 tarihinde Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi, kuva-yı milliyenin ve kurtuluş savaşının aleyhinde sayılacak beş fetva vermişti. Bu fetvaya karşı harekete geçen 76 müftü, 36 ilim adamı ve 11 mebus bu fetvayı tesirsiz hale getiren mukabil fetvalar verdiler. Bu fetvaya Üstad Bediüzzaman Hazretleri de karşı çıkmıştır. Şöyle diyordu: ‘İşgal altındaki bir memlekette İngilizlerin emri ve tazyiki altında bulunan bir idarenin ve meşihatın fetvası mualleldir, mesmu olamaz. Düşman istilasına karşı harekete geçenler asi değillerdir, fetva geri alınmalıdır.’ ”10 Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin bu fetvası sinsi İngilizlerin oyununu bozan ikinci bir şamardı.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, İngilizlere üçüncü bir şamarı da duâsıyla vurdu. Tam da o günlerde, “Yunan Başvekili Venizelos, İngiliz Başvekili Lloyd George’dan elli bin kişilik silâh alıyor. Bu silâhlarla Anadolu’ya taarruz edecekleri sırada, bir Cuma gecesi Üstad Bediüzzaman Hazretleri namazdan sonra duaya başladı. O gece sabaha kadar uyumadı. Devamlı duâ ve ibadet etti: ‘Ya Rabbi, senin askerin daha çoktur. Bu mel’unlara fırsat verme.’ Sabahleyin gazeteler Yunan kralı 1. Aleksandors’u maymun ısırdığını ve maymunu ise öldürdüklerini yazıyorlardı.”11 Bu sayede Anadolu kurtulmuştu. Evet, Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu şanlı mücadelesiyle, eseriyle, duâsıyla ve fetvasıyla işgalci İngiliz ve Yunan’ı perişan etmiş, başta İstanbul olarak Anadolu’nun kurtulmasına vesile olmuştu. Adeta İstanbul yeniden fethedilmişti. “İstanbul fethedilecektir. Onu fetheden kumandan, ne güzel kumandan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur”12 hadis-i şerifinin tecellisi tekrarlanıyordu. Zaten Kur’ân’ın, “Allah’ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah ise nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz—kâfirler isterse hoşlanmasınlar.”13 âyetinin işaretiyle, “Avrupa kâfirlerinin devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmek niyetiyle müthiş su-i kast planlarını ve zulümatlarını Hazret-i Mehdî ve şakirtlerinin dağıtacağı”14 anlaşılmaktadır.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Hutuvat-ı Sitte eseriyle İngilizlerin sinsi ve münafıkane faaliyetlerini deşifre edip planlarını bozarken, her zaman yürürlükte olan şu tespitleri yapmıştır: “Her bir zamanın insî bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan sûretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar, fitnekârâne siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan elhannas (şeytan) altı hutuvatıyla (adımıyla) âlem-i İslâmı ifsat için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır madenleri, fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor. Kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı cahını, kiminin tamaını (aç gözlülüğünü), kiminin humkunu (ahmaklığını), kiminin dinsizliğini, hatta en garibi kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor.”15  

İslâm âlemindeki sancı ve sıkıntılar, iç savaşlar ve istibdatlar hep bu şeytanî siyaset ve onun nameşru evlatları yüzünden devam etmektedir. Bunun genel ismi, dünyada Deccalizm, Türkiye’de Süfyanizmdir. Bu menhus ruh, “şeytan gibi hasis hisleri, fena ahlâkları teşci ve himaye eder, iyi hisleri söndürür. Hem insânî, İslâmî hayatı men etmekle beraber muvakkat hayvanî bir hayatı, iki genci mücehhez pençeli, ekseriyeti kazanmak için, imhayı esas program yapmış.”16 Yani bu nifak cereyanı ve bu bedbaht ruhun hedefi, hayat anlayışı ve yaşayışı cihetinden milleti istilâ edip kendi maksadına çalıştırmak, İslâmî faaliyetlerin içine münafıkane yani sinsice ve sureti haktan görünerek dâhil olup, onlara dine aykırı düşen anlayış ve hareketlerin lüzumunu telkin ederek, onları İslâm aleyhindeki anlayış ve yaşayışa çevirmektir. Yani hedef, başta Türkiye’de dini öldürmek, Kur’ân’ı ortadan kaldırmak veya Müslümanları Kur’ân’dan soğutmaktır. Çünkü dünyaca meşhur sinsi “[İngiliz] siyasetinin hassai mümeyyizesi [ayırıcı özelliği], fitnekârlık, ihtilâftan istifade, menfaat yolunda her alçaklığı irtikâp etmek, yalancılık, tahripkârlık, hariçte menfîliktir. (…) Fenalık ve ahlâkı seyyie, siyasetine vasıta olduğu için, her yerde ahlâkı seyyieyi himaye ederek teşcî eder.”17

“Ahir zamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müthişe-i muzırraları, İslâmın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek, az bir kuvvetle nev-i beşeri herc-ü merc eder ve koca âlem-i İslâmı esaret altına alır.”18 diyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, o dönemde “Hutuvat-ı Sitte Risâlesiyle hem ulemayı ve Şeyhülislamı İstanbul’u işgal eden ecnebi taraftarlığından kurtarmış”19, hem de Müslüman kamuoyunu uyandırarak büyük bir fütuhatı başlatarak, İstanbul’un ve Anadolu’nun, dolayısıyla ülkemizin kurtulmasına vesile olmuştur. Bundan sonraki süreçte ise, milletimizin ve âlem-i İslâmın imanının selameti ve maddi manevi kalkınması için hem de bütün insanlığın huzuru için Risale-i Nur eserlerini telif ederek dünya barışına çok büyük bir katkı yapmıştır. Bu noktadan, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin ve Risale-i Nur’un paha biçilmez kıymeti ve büyüklüğü ve hizmeti tartışılmazdır. Ve şu anlaşılacaktır ki, Üstad Bediüzzaman ve Risale-i Nur, Türkiye’nin medar-ı iftiharı, dünya barışının da teminatıdır.

Dipnotlar:
1-Sünuhat 215 (yeni tanzim Yeni Asya Neşriyat),
2-Tarihçe-i Hayat 217,
3-Sünuhat 216,
4-Tarihçe-i Hayat 216,
5-Sünuhat 230,
6-Şualar 839,
7-Mektubat 125,
8-Şualar 711,
9-Mufassal Tarihçe. c.1 s.362,
10-Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi 250 Yeni Asya Yayınları N.Şahiner,
11-age.233,
12-Mektubat 181,
13-Tevbe Suresi 32. Ayet,
14-Sikke-i Tasdik-ı Gaybi 156,
15-Sünuhat 234,
16-age.251,
17-Eski Said Dönemi Eserleri 575,
18-Mektubat 455,
19-Emirdağ Lahikası 277

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*