Üstad Bediüzzaman ve mağdurlara mektup

Bizler ehl-i iman insanlar olarak dinini, vatanını, milletini seven ve her türlü terörün ve bozgunculuğun hele de darbelerin karşısındayız.

Bu millet darbelerden çok çekti. 15 Temmuz uğursuz darbesi yüzünden maalesef mağduriyetler haddi hesabı aştı. Binlerce insan tutuklu ve yüzbinlerce aile perişan. Delil olabilecek herhangi bir suç unsuru bulunamadığından iddianameler hazırlanmıyor veya mahkemeler tehir ediliyor. Başvurulacak, müracaat edilecek hiçbir merci yok.

Sözde bazı itirafçıların sırf isim vermesinden dolayı aylardır binlerce insan hapis yatıyor. Bu gidişata dur denilmesi gerekmiyor mu? Gerek elimize ulaşan, gerek yakinen şahit olduğumuz, gerekse de gazetemizde yayınlanan insanların mağduriyeti son derece üzüntü verici. Bu insanların ekseriyeti dinine, vatanına bağlı insanlar. Vatan haini ya da teröristlikle alâkaları olabileceklerini zannetmiyoruz. Çünkü “hakikî bir Müslüman, samimî bir mü’min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olmaz”1 her zaman için darbelere karşıdır ve demokrasinin savunucusudur. Bu sebeple, gerçek suçluların cezasını çekmesi ve adaletin tecelli etmesi en büyük isteğimizdir. Bu insanlarımıza bir nebze de olsa moral vermek, dertlerine ve duâlarına ortak olmak niyetiyle Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadeleri ışığında bu mektubu yazmak istiyorum.

Evet, bütün suçsuz ve mağdur insanlarımıza evvelâ, binler selâm eder, Cenâb-ı Hak’tan, hem hapis hem mağduriyet musîbetinden bir an evvel kurtulmalarını ve sahil-i selâmete çıkmalarını ve hayırlısıyla ailelerine, işlerine güçlerine kavuşmalarını niyaz ediyoruz. Bu dünya imtihan yeri olduğundan, insan her an çeşitli vaziyetlerde imtihana maruz kılınıyor. Her şeyin hakikî sahibi ve Kadir-i Mutlak olan Allah, her şeyden haberdardır. “Allah’ı tanıyan zindanda da olsa bahtiyardır. Allah’ı tanımayan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.”2 diyen Bediüzzaman Hazretleri ve onun gibi büyük zatların ekserisi hep hapis musîbetine maruz kalmışlar, sıkı ve zor imtihanlardan geçmişlerdir. Dolayısıyla, bu gibi musîbetlere sabretmenin mükâfatı son derece büyüktür. Her bir dakikası bir saat, hatta bir gün hükmüne geçmektedir. Hele de zulmen suçsuz yere hapse atılmak mazlûmun sevabını daha da arttırır. “Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir; lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir. Madem dâr-ı hizmettir ve mahall-i ubudiyettir; hastalıklar ve musîbetler, dinî olmamak ve sabretmek şartıyla o hizmete ve o ubudiyete çok muvafık oluyor ve kuvvet veriyor. Ve herbir saati, bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden şekva değil, şükretmek gerektir.”3

Bu durumlarda bizlere düşen sabırla duâ etmektir. Meseleyi asıl sahibine yani Cenâb-ı Hakk’a şikâyet etmektir.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndaki şu ifadeleri dikkate şayandır: “Bu dünyevî hapsimizden istifade ederek elimiz mecburiyetle yetişmeyen çok günahlardan kurtulduğumuzla beraber, eski günahlardan tövbe edip farzlarımızı eda ederek herbir saat bu hapisteki ömrümüzü bir gün ibadet hükmüne getirmekle o ebedî hapisten necatımız ve o nuranî Cennet’e girmemiz için en iyi bir fırsattır.”4 Bu sıkıntılı ve zahmetli günler ferahlı, safalı günlere dönüşecek, adalet tecelli edecektir inşaallah. Bizler bütün mağdur olan insanlara her daim duâcıyız. Çünkü “Şu âlemde mü’minin mü‘mine en büyük yardımı duâ iledir.”5 Bir an evvel bu hapis musîbetinden kurtulmanızı bekliyoruz.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadesiyle: “İnsanların sana ettikleri ayn-ı zulümlerinde, ayn-ı adalet olan kader-i İlâhînin büyük bir hissesi var ve bu hapiste yiyecek rızkın var. O rızkın seni buraya çağırdı. Ona karşı rıza ve teslim ile mukabele lâzım. Hikmet ve rahmet-i Rabbaniyenin dahi büyük bir hissesi var ki, hapistekileri nurlandırmak ve teselli vermek ve sana sevab kazandırmaktır. Bu hisseye karşı, sabır içinde binler şükretmek lâzımdır. Hem senin nefsinin bilmediğin kusurlarıyla onda bir hissesi var. O hisseye karşı istiğfar ve tövbe ile nefsine ‘Bu tokata müstehak oldun’ demelisin.”6 Hem “Dünya madem fânidir. Hem madem ömür kısadır. Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır. Hem madem dünya sahibsiz değil. Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Hakîm ve Kerim bir Müdebbiri var. Hem madem ne iyilik ve ne fenalık, cezasız kalmayacaktır.”7

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, yazdığı hapishane mektuplarında, “mü’min insanların mukadderat-ı İlâhiye ile tanzim edilen hapishanede toplanmaları, yakından birbiriyle tesis-i uhuvvet ve yekdiğerlerinin yüksek ahlâk-ı şecaatkâranelerinden ders almak ve her şeyde bir vech-i rahmeti ve bir cihet-i nimeti görmekle şükür etmek ve her me’yusiyet zamanında ye’se düşmemek lâzım geldiğini tavsiye etmektedir.”8 Bu manada, hak, hukuk ve hürriyetin savunucusu olan gazetemiz Yeni Asya’nın her gün “Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları” yayınlaması takdire şayandır. Evet, Yeni Asya, bu noktada da okuyucusunu indi İlâhide mesuliyetten kurtarmaktadır. Yöneticilerimizden isteğimiz Risale-i Nurlar’ı ve Yeni Asya’yı cezaevlerine ulaştırmasıdır. Çünkü bazı cezaevlerinde keyfi yasaklar devam ettiğini duymaktayız.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin telif ettiği “def-i belâ” vesilesi olan ve Kur’ân’ımızın manevî tefsiri Risale-i Nurlar’ın, bütün mağdur insanlarımızın inşaallah büyük ümit, teselli, sabır ve kurtuluşuna vesile olması temennisiyle, tekrar bir an evvel hayırlısıyla sahil-i selâmete çıkmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyoruz.

Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat 1002.
2- Sözler 259.
3- Lem’alar 23.
4- Şuâlar, 366.
5- Barla Lâhikası, 399.
6- Lem’alar, 569.
7- Mektubat, 118.
8- Lem’alar, 1072.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*