Üstadın mektup başlıklarındaki hikmet

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin, talebelerine yazmış olduğu mektupları her okuyuşumda muhtevasından önce başlıklar beni her zaman düşündürmüştür. Adeta bu başlıklar tek başına bir mesaj mahiyetindedir.

Aziz Üstadımız, kendine has ifadelerle yazmış olduğu bu mektup başlıklarında, sanki günümüze ve bizden sonra gelecek olan Nur talebelerine sesleniyormuş gibi bir intibâ oluşuyor. Şahsen ben öyle bir duyguya kapılıyorum.

Ayrıca çoğu mektubuna “Aziz ve sıddık kardeşlerim…” diye başlamasının bir hikmete binâen olduğu kanaatindeyim.

Meselâ; “Sadakatli, ihlâslı, vefakâr, sarsılmaz, metanetli ve kahraman kardeşlerim!” veya bazan “Aziz, sıddık, sarsılmaz, telâş etmez, âhireti bırakıp fani dünyaya dönmez kardeşlerim…” başlıkları tek başına birer mesajdır bence.

Üstad, talebelerine niçin bu şekilde hitap etmiştir? Bu vasıflar rastgele mi verilmiştir? Bu sözlerin önemini kavrayabilmek için o mektupların yazıldığı devirlere hayalen gitmemiz gerekir.

Mektupların yazıldığı o günlerde, Üstadın hayatı hep tecrit içinde ve gözetim altında geçmekteydi. Hücre hapislerinde çoğu kez zehir verilerek ortadan kaldırılmak istenilmiş, ancak buna muvaffak olunamamıştır.

Yaşı yetmişin üzerinde olan bu şefkatli gönül sultanı, son olarak hapisten çıktıktan sonra yine rahat bırakılmamış, Kastamonu’da karakolun karşısındaki bir evde ikamete mecbur edilmiştir.

Ayrıca; kimseyle temas kurmasın diye kapısına nöbetçi konulmuştur. Pencereden dışarıya bakmaması için, pencere ışık almayacak şekilde kapatılıp mıhlanmıştır.

Kendisine ekmek veya bir tas çorba getirenlere işkence edilmiş, yoldan geçerken o­na selâm verenler sorguya çekilmiştir.

Bütün bu baskılara, zor şartlara rağmen Üstadın kahraman talebeleri yılmamış ve o­na hizmetten geri kalmamışlardır. Kimi ziraatini, kimi ticaretini bırakmış, kimi de memuriyetini terk etmiş ve dâvâları uğruna hapishaneleri kendilerine mesken edinmişlerdir.

Şu anda rahat koltuğumuzda okuduğumuz Risâle-i Nur eserleri, o zamanlar elle yazılıp çoğaltılıyordu. Gönüllü Nur postacıları o­nları, yaya olarak veya merkep sırtında beldeden beldeye, ilden ile ulaştırmaktaydı.

Maddî ve manevî işkencenin had safhada olduğu o günlerde Üstad, talebeleriyle olan iletişimini bu mektuplarla sürdürmekteydi. Ve bu mektup başlıkları Nur Talebelerine bir âb-ı hayat, bir moral kaynağı oluyordu.

Çünkü o sıkıntılara göğüs gerebilmek ve tahammül edebilmek ancak bu vasıflara sahip yiğitlerin işi olabilirdi. Üstadın deyimiyle ancak ihlâslı, çok sadakatli, azimli, vefakâr, sarsılmaz ve metanetli olmak gerekirdi.

Peki günümüz Nur talebelerinin bu vasıflara ihtiyaçları yok mu? Dünyevîleşme hevesinin Müslümanları gaflete düşürdüğü; servet, şöhret ve makam aşkının insanların gözlerini kamaştırdığı bu fitne-yi ahirzamanda, bu vasıflara o kadar çok ihtiyaç var ki!..

Aslında geçmişteki Nur talebelerine yazılmış gibi görünen bu hitaplar, günümüzün Nur talebelerine de ‘böyle olmanız gerekir’ diye bir mesajdır.

Acizâne şahsım olarak ben nefsimi buna çok muhatap kabul ediyorum.

Cenâb-ı Allah bizlere o hitaplara uygun, o vasıflara lâyık bir hayat yaşamayı nasip etsin. Âmin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*