Uyuşturucu raporu üzerine

Emniyetin “uyuşturucu bağımlılığı” ile ilgili raporu basında yer aldı.

Bu raporda, uyuşturucu tacirlerinin organize ettiği bazı etkinliklerde bir araya getirilen gençlere “Bir kereden bir şey olmaz, alırsan hafifleyeceksin, dertlerini unutacaksın” diyerek ilk torba bedava veriliyormuş.

En acı olanı uyuşturucu kullanım yaşının özellikle ilköğretim yaşına kadar düştüğünün belirtilmesi…

Raporda, gençlerin bu maddeye başlamasında öncelikli olarak arkadaş çevresinin etkili olduğuna dikkat çekiliyor.

Zira, bir kez kullanan çocuk bağımlı oluyor.

İlk torba bedava verilen hedefteki genç hemen “pota”ya alınıyor… Bir sonraki buluşmada ise yeni kurbanlara piyasa fiyatının üzerinde rakamlarla pazarlanıyor. Sonrasında zincirleme bu şekilde devam ediyormuş.

Rapordaki ayrıntılar önemli. Diyor ki, “Gençlerin yakın arkadaş çevresiyle eğlenmek veya vakit geçirmek için gittiği her türlü ortam yakın takibe alınır.”

“Samimî, üzüntülü, sıkıntılı ve öfkeli oldukları zaman diliminde bu madde teklif edilir.”

Neden?

“Çünkü bu gibi durumlarda gencin, oluşan atmosferden dolayı madde kullanımına ‘hayır’ demesi çok zorlaşır.”

Gelelim konumuzun “özne”sine. Yani gençliğe!

Zaman zaman benim de genç oğluma sarfettiğim şu sözler aklıma geliverdi, “Oğlum, bu zamanda siz çok rahat yaşıyorsunuz, bizim zamanımızda olsa, ohooo!”

Acaba, anne-baba, öğretmen, aydın, gazeteci ve televizyoncular olarak bir “kurgu”nun içinde mi yer alıyoruz?

Psikoloji ve eğitim üzerinden çocuklarımızın utanma duygusuna, mütevaziliğine ve dünyasına nasıl yön veriyoruz, hiç düşündük mü?

Kullandığımız argümanlarda çocuklarımızı “kibirli” mi yetiştiriyoruz?

Ebeveyn olarak, “çocuk özeldir, özel hayatına karışılmamalıdır, özel eşyaları, cep telefonu, bilgisayarındaki dosyalar, her ne sebeple olsun karıştırılmamalıdır. Bilmediği müziğe, giyim tarzına asla karışılmamalıdır, ona dinî ve ahlâkî değerler telkin edilmemelidir, yoksa ters teper” şeklindeki bir “kurgu”dan bahsediyorum.
Psikoloji kuramların hemen hepsinin ortak ilkelerinden birisi de çocuğun özgür ve özerk alanına müdahale edilmemesi gerektiği “dayatılır” bize.

Yani, bireycilik, özgürlük gibi argümanlarla niyetler ambalajlanmış oluyor bir bakıma.

Çünkü bu küresel sistem; çocuklarımızı anne karnından evlenene kadar materyalist ve haz merkezli tuzaklarla kendi dünyasının içine çekiyor. Bu nedenle aile-çocuk arasına din ve ahlâk gibi hiçbir duygunun girmesine izin vermiyor.

Çünkü bu küresel sistem; “Gençler özgür olsun” fikrini uydurarak, onları tüketimin kölesi yapıyor.

Çünkü bu küresel sistem; “Çocuklarınızı kontrol altında tutmayın, bunalırlar” diyerek, onları okulda, çarşıda, sokakta bizim kontrol etmemizi ve bu sistemin bir tüketim nesnesi hâline dönüşmesini istiyor.

Acaba o yüzden mi “ergen” yaştaki çocuklarımız durup dururken, “depresyon”dayım diyerek başına dert alıyor, teselliyi başka maddelerde arıyor?

İki kere iki, dört… Manevî duygudan yoksun yetişen her birey, potansiyel uyuşturucu kurbanıdır. Bize dayatılan “sistem”e dikkat!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*