Vali Tandoğan, başından buldu

Yakın Tarih Yazıları

Komünist diktatör Tito liderliğindeki Yugoslavya’nın baskıcı yönetimi altına giren Bosnalı Müslümanlar için Türkiye’de 1945 senesinde bir yardım kampanyası açılır.
Ne var ki, bu yardımlar yerine bir türlü ulaştırılamaz.

Dahası, yardım paralarının miktarı gibi âkıbeti de o gün bugündür bilinemiyor.

Yardım paralarını toplayan şahıs, itimat tekin eden bir doktor. Ankara’da muayenehanesi var; aynı zamanda Rus elçiliğinin de doktoru.

İşte bu tanınmış doktor, 6 Ekim 1945 günü akşamı, bir genç tarafından yedi kurşunla vurularak öldürülür.

Genç katilin, dönemin Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay olduğu, 1946 Temmuz’unda anlaşılır ve mahkeme kararıyla da kesinlik kazanır.

Aynı mahkeme, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın cinayeti kasten örtbas ettiğine ve suçu başkasının üzerine yıktığına hükmeder.

Kendini Ankara’nın “ikinci adamı” konumunda gören Tandoğan, bu duruma kahırlanır ve bunalıma girerek intihar eder.

Şimdi, filmi biraz daha geriye sararak, hadiselerin gelişme seyrini daha bir dikkatle takip etmeye çalışalım.

Sarık düşmanı ceberrut vali

Tarih, 20 Eylül 1943. Sekiz yıldır Kastamonu’da sürgün bulunan Bediüzzaman Said Nursî, polis nezaretinde Çankırı yoluyla Ankara’ya getirtilir. Buradan alınarak Denizli Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilecek.

Ankara’nın iki numaralı adamı, 14 yıllık Vali Tandoğan, Üstad Bediüzzaman’ı cebren makamına getirtir. Gayesi, sarığını çıkarttırmak ve başına fötr şapkayı zorla geçirmek.

Nitekim, bu maksatla fiilî teşebbüste de bulunur. Ancak, gayesinde muvaffak olamaz.

Şapkayı Vali Tandoğan’ın elinden alan Said Nursî, ona şöyle seslenir: “Bu sarık bu başla beraber çıkar. Ben sizin bin senelik ecdadınızı temsil ediyorum. Başından bulasın Nevzat!”

Hadiseler zinciri

Ankara’da vuku bulan bu hadisenin üzerinden iki yıl kadar bir zaman geçer ve 1945-46 senelerinde aşağıda sıralamış olduğumuz hadiseler ardı sıra yaşanır.

* Halk arasında kazanmış olduğu itibarla, muhtaç durumdaki Bosnalı Müslümanlar için yardım parası toplayan Ankara’nın tanınmış şahsiyetlerinden Dr. Neşet Naci Arzan, 16 Ekim 1945’te muayenehanesinde öldürülür. Onu silâhla vuran genç, yüzü maskeli şekilde kaçarak kayıplara karışır.

* Cinayette kullanılan tabanca, Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay’a aittir. Katil, gerçekte Kâzım Paşanın oğlu Haşmet Orbay’dır. Doktorun toplamış olduğu paraları istiyor. Red cevabıyla karşılaşınca da, çekip onu öldürüyor.

* Haşmet, gece eve gidince, olup bitenlerden aile büyüklerini haberdar etmek durumunda kalıyor.

* Hadisenin bir şekilde patlak vereceğini ve halkın gözünde itibar kaybına uğrayacağını öğrenen katilin ailesi, gelişmelerin seyrini değiştirecek alelacele hazırlanmış bir planı devreye sokar. Haşmet’in annesi—ki, çok dişli bir kadındır kendisi—tek parti döneminin değişmez şefi İsmet Paşanın eşi Mevhibe Hanımı telefonla arayarak kısaca şunları söyler: “Sizin oğlunuz Ömer de katil. Taksim’de konsomatris Olga isimli kadının kocasını öldürmüş diyorlar. Ama, ne yaptınız ettiniz, onu kurtardınız. O halde, benim oğlumu da bu cinayetten kurtarın. Aksi halde, bütün bildiklerimi açıklarım.”

* Bunun üzerine, Mevhibe Hanım da Vali Tandoğan’ı arayarak “Lütfen bu işi halledin” der. Tandoğan, işin içine bu şekilde girer.

* Vali Tandoğan, Haşmet’in Robert Kolej”den arkadaşı olan ve onunla aynı evi paylaşan Reşit Mercan’ı ayağına getirtir. Ona bu cinayeti mutlaka üstlenmesi gerektiğini söyler. Mercan da, çaresiz istenileni yapar ve ertesi gün karakola gidip teslim olur. “Cinayeti ben işledim” der.

* Mahkeme kurulur. “Katil benim” diyen Mercan’a 20 yıl, Haşmet Orbay’a da “Ona silâhı ben verdim” dediği için, sadece 1 yıl ceza verilir.

* Ne var ki, Türkiye’de demokrasinin havasını henüz teneffüs etmeye başlayan basın, bu hadisenin peşini bırakmaz. Cinayetle ve dâvâ ile bağlantılı konular gazetelerin baş sayfalarında geniş şekilde nazara verilmeye devam eder.

* Bunun üzerine Yargıtay, mahkemenin ilk kararını bozar ve dâvayı da Ankara’dan alarak Bolu Ağır Ceza Mahkemesine gönderir. Bolu’daki yargılamalarda, mahkemede katilin Haşmet Orbay olduğu ortaya çıkar.
* Aynı anda, bu cinayetin Vali Tandoğan tarafından kasten örtbas edildiği, hatta cebren başkasına yüklenildiği de ortaya çıkar. Cezalar, bu yeni duruma göre kesilir.

* Buna sinirlenip kahırlanan Tandoğan, 9 Temmuz 1946 gecesi kafasına kurşun sıkarak intihar eder.

* Fevzi Paşadan sonraki Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay (uzun yıllar orada kalacağını umarken), henüz yeni atanmış olduğu bu makamdan derhal istifa eder.

* Mahkemenin kararını Yargıtay’da bozduran ve gelişmelerin seyrini Tandoğan aleyhine olacak şekilde değiştirmeye sebep olan dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Fahrettin Karaoğlu, kısa bir süre sonra otomobili içinde ölü bulunur.

* Cumhurbaşkanı İsmet Paşanın oğlu Ömer İnönü’nün ismi, benzer mahiyette bir başka cinayet hadisesiyle irtibatlandırılmış olarak gazetelerde konu edilir.

Aynı dönemde zincirleme daha başka gelişmeler de yaşandı. Ancak, şimdilik bu kadarı yeterli.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*