Varlığı kuşatan sonsuz sevgi ve Saadet Asrı

Her işleyişin nihaî noktasında bir tevhid hakikati ve bütünleşme süreci hep vardır. Yeryüzünün de şu ana kadar gözlenen gelişmeleri artık şu garip gezegende de bir huzur ve ferah zamanının geldiğine işaret etmektedir. Bu huzur vahyin asra en taze yansıması olan Kur’ân himayesinde ve onun aydınlığında olmalıdır. Bu mânâya kalpler yöneldiğinde yeryüzünü kuşatan bir muhabbet ve tevhid hakikatinin ruhlarda etkisi ile olacaktır. Belki de bu an yeryüzünü kuşatan rahmetin en uç noktaya ulaşması ve küresel bir saadet asrının başlangıcıdır.

Dünya gerçek saadetin arayışı içindedir ve bu arayışın ulaştıracağı nokta saadet asrı olacaktır. Her biyolojik yapı gibi dünya da kemaline doğru bir seyir içindedir ve bir gün o noktaya ulaşacaktır. Dünyanın kemal noktasında muhakkak tüm insanlığın huzur ve refahı bulduğu bir sosyal düzen ortaya çıkacaktır. Bu düzene doğru dünya genelindeki gidiş bedenin tekâmülüne benzer şekilde refleks davranışlardan kortekse doğru bir süreç içinde ortaya çıkmalıdır.

Varlık âlemindeki tüm yapıların tehdit ve saldırılara karşı refleks şeklindeki tavrı kapanma, büzüşme ve alanını küçültme şeklindedir. Bu, bitkilerden insanlara ve insanların teşkil ettiği sosyal bünyelere kadar her şeyde ve her işleyişte kendini gösterir. Diğer taraftan canlılık düzeyinde gelişmişliğe paralel olarak davranış şekilleri omurilikten kortekse doğru kayar. Omurilik beynin omurga içerisinde yer alan alt düzey fonksiyonları, refleksleri ve sinir iletimlerini yürüten kısmı, korteks ise beyin kıvrımlarının üzerini en dışta kaplayan gri renkli ve entelektüel boyuttaki insan fiillerini yürüttüğü düşünülen kısımdır.

Canlıların en gelişmişi olarak gözlenen insanın diğer canlılardan en belirgin farkı en gelişmiş kortekse sahip olmasıdır. Şuur boyutundaki tekâmül omurilikten kortekse doğru bir gelişim şeklindedir. Canlılar âleminde tarih boyunca gelişim bu şekilde olduğu gibi, her insanın ana rahmindeki embriyoloji gelişimi ve daha sonra doğumdan yetişkinlik dönemine doğru gelişimi de aynı şekilde omurilikten kortekse doğru bir seyir takip eder. Omurilik daha çok refleks şeklinde hareketlerin yönetim merkezi korteks ise şuurlu, kontrollü, planlı, koordine hareketlerin ve davranışların merkezidir. Korteksi gelişmiş varlıklar daha şuurlu ve planlamış, kişilik katılmış davranışlar sergilerken omurilik düzeyindeki varlıkların davranışları daha tek düze ve refleksler şeklindedir.

Sosyal bünyelerde de benzer bir süreç yaşanır. Toplumu oluşturan fertler omurilikten kortekse doğru gelişim kaydettikçe davranışlar daha kontrollü, daha çok şahsiyet kazanmış ve daha çok üretilen bir şekle bürünmüştür. İlkel toplumlar belirli kabullerin ve kalıpların dışına çıkamayan refleks tarzı tavırlarla yaşarken gelişmiş sosyal yapılarda beynin ürettiklerine, düşünceye, san’ata ve farklı fikirlere daha açık bir yapı vardır. Kalıplaşmış tavırların yerini daha kontrollü, içi doldurulmuş ve sebepleri açıklanabilmiş beynin ürünü olan davranışlar alır. Yersiz korku ve endişelerin ve bunlarla bağlantılı olarak içe kapanan, dıştan gelen her türlü uyarıyı engelleyerek varlığını devam ettirmeye çalışan nebatî bir davranışın yerini dışa açık ancak dıştan gelebilecek tehlikelere karşı hazırlıklı ve savunma mekanizmalarını iyi geliştirmiş bir yaklaşım alır.

Başlangıcından bu güne dünyayı donatan insanlar ırk, din, coğrafya, dil gibi faktörlerle ayrışan ve kendi içinde tanımlanmış sosyal bir benlik oluşturma süreci yaşadılar. Bu süreç boyunca aynı zaman da omurilikten kortekse doğru gelişim seyri de devam etti. Daha omurilik ağırlıklı toplumlar düzeyinde davranışlar daha kalıplaşmış ve sosyal refleksler şeklinde iken, korteks düzeyine doğru daha üretilmiş ve daha fazla kişilik katılmış, içe kapanmaktan çok dışa açılan ve şuur boyutundaki üretimleri ile öz güveni daha gelişmiş sosyal yapılar gözleniyordu. Dünyada gözlenen teknolojik gelişmeler ve farklı etkilerin belirlediği fıtri süreç te buna zorluyordu.

Ülkemizde özellikle son çeyrek asırda dine hizmet ve ve İslâm dinini bir hayat tarzı şeklinde topluma mal etme arzu ve gayesi ile çok farklı gruplar organize oldu ve sosyal bünyeler teşkil edildi. Bu grupların oluşum ve kimliklerini belirleme sürecinde davranılar daha çok omurilik düzeyi ağırlıklı ve sosyal refleksler şeklindeydi. Bununla bağlantılı olarak bu gruplar kendi fertlerini kaybetmeme ve grubu dağıtmama gibi mülâhazalarla daha çok içe kapanan ve aynı maksada hizmet eden diğer gruplar da dahil olmak üzere her sosyal yapı ile ilişkilerini en asgarî düzeye indiren bir yaklaşım hakimdi. Oysa zamanın şartları, içe kapanmak şeklinde bu refleks tavrı zorlamaktadır. Bu zamanda içe kapanarak korunacağını ve dış tehlikelerin etkisinden kurtulacağını düşünmek ancak deve kuşu düzeyinde bir beyin yapısının ürünü olabilir.

Bütün sosyal yapılar özellikle İslâm gibi cihanşumül bir dine hizmet arzusunda olanlar çok iyi bilmelidir ki küreselleşen bir dünyada diyaloğa kapalı, gelişmeleri takip etmeden bunlara aklın ve şuurun ürünü olan çözümler üretmeden, sadece içe kapanmakla ve kapalı yapılar oluşturmakla ayakta kalamayacaklardır. Kâinat kitabını doğru okuyan herkes bunu açıkça görebilir. Üstadlarından aldıkları ders ile bunu en iyi şekilde yapmaları beklenen Nur talebelerinin artık dünyaya topluma açılmaları ve özellikler kendi iç grupları arasında daha sıkı diyalog ortamları geliştirmeleri ve yeni gelişmeleri takip ederek Risâle-i Nur çerçevesinde yorum ve tezleri vaktinde üretmeleri gerekmektedir. Artık senin, benim gibi algıları bir tarafa bırakıp biz şuurunu oluşturmanın vakti gelmiştir, belki de geçmektedir. Bunun aksi yönde tavırların Risâle-i Nur hizmetine ve Kur’ân dâvâsına zarar vermekten başka hiçbir işe yaramayacağını ve grubu himaye etmekten çok bir sel gibi gelen gelişmelerin önünde heba edeceğini düşünüyorum.

Her işleyişin nihaî noktasında bir tevhid hakikati ve bütünleşme süreci hep vardır. Yeryüzünün de şu ana kadar gözlenen gelişmeleri artık şu garip gezegende de bir huzur ve ferah zamanının geldiğine işaret etmektedir. Bu huzur vahyin asra en taze yansıması olan Kur’ân himayesinde ve onun aydınlığında olmalıdır. Bu mânâya kalpler yöneldiğinde yeryüzünü kuşatan bir muhabbet ve tevhid hakikatinin ruhlarda etkisi ile olacaktır. Belki de bu an yeryüzünü kuşatan rahmetin en uç noktaya ulaşması ve küresel bir saadet asrının başlangıcıdır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*