Varlık Hikmetin Lisanıdır

Varlık, sırlarla doludur. Sanki gizli bir el, bir taraftan bu sırları üst üste gerdiği perdelerin arkasına saklamış, diğer taraftan ipuçları ve meyillerle bu perdelerin nasıl aralanacağını gösteriyor. Sırların sahibi ve peşinde koşanlar arasında latif bir cilveleşmeye benzer bir hal var; bu hal varlık ve onu çözmeye çalışan insanlar aracılığı ile yaşanıyor.

 

İlahi kudret maddeanti madde dünyasının madde lehine bozulması sonucu olduğu düşünülen varlık alemini yaratırken, varlığın arkaplanında gizli isimlerini hikmet lisanı ile ifade ediyor.

Varlığın bir işleyiş tarzı var. İşleyiş ve tarz gibi kavramlarla ruh alemi şekillenmiş. İnsan ise tekrarlar ile ve ard arda gelen olaylar, levhalar arasında kurduğu bağlantılar ya da ilişkiler ile eşyaya yöneliyor. Bu yöneliş kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i akliye gibi çekici ve itici güçlerin sınırladığı bir zeminde gerçekleşmektedir. Varlık ve şuurlu varlıklar arası etkileşim, aslında şuurlu varlıklar ve Yaratıcı arasında bir iletişimdir. Bu iletişimin dili hikmet olmalıdır.

Âlemimizdeki olaylar, varlıkların işleyişi, bilimlerin verileri, semavi kitapların ortaya koydukları hep bu hikmetin ifadeleri olarak algılanmalıdır. Öyle ki, varlıkta işleyen ne varsa; kıpırdayan bir yaprak, yağan yağmur, gökte dizilen yıldızlar hep hikmet ifadeleri olarak algılanmalıdır. Aynı şekilde sosyal hayat; krizleri, ekonomik sıkıntıları, üzüntüleri, sevinçleri, kavgaları, dayanışmaları ile hep hikmeti ifade etmekte, hikmeti oluşturmaktadır. Bu yönüyle bakıldığında varlık ve hayat bütünüyle, en ince ayrıntılarından en kaba görüntülerine kadar her şeyiyle, hikmet lisanıyla Yaratıcıyı anlatan ona işaret eden birer kelime, birer cümle, birer Samedani mektup gibidirler. “Bu nedir?” sorusunun daha öncesinde ve ondan daha önemli olarak, belki, “Bu neyi ifade eder?” sorusu ön plana çıkmalıdır.

Evet, “Hayat boş!” deyimi, varlığın gerçek anlamından uzak farazi, lokal, yalnızca mülke bakan yönü ile ele alınmasından doğan bir ifade olmalıdır. Aslında varlık “Hayatta boşluk yok!” denecek kadar her yönüyle anlamlı, en inceliklerine kadar anlam yüklüdür. “Ne ifade ediyor?” sorusunun cevapsız olduğu hiçbir alan, hiçbir nesne bulunmamalıdır. Çünkü Hakimi Mutlak’ın varlıkta tecelli eden hikmeti de mutlak olmalı ve her yeri kuşatmalıdır. Anlamsızlık, hiçlik, boşluk ancak varlığa muhatap olan şuur sahiplerinin kendi nazari ve sınırlı bakışlarının sonucu oluşan tariflerdir. Eğer varlık içinde anlamsız olduğu gösterilebilen tek zerre bile bulunsa, hikmet mutlak olamaz.

Hikmette öyle büyük bir genişlik, öyle akıl almaz incelikler vardır ki, bugün insanlık teknoloji ve medeniyette geldiği noktada her gün bu hikmetin yeni bir yönünü ortaya koymakla genişliğine ve sonsuzluğuna işaret etmektedir. İnsanda yansıttığı bütün güzelliklerini, Yaratıcı, varlığın diliyle de ve insanı vasıta kılarak teknoloji lisanı ile de dile getirmekte ve geçen zaman içinde her yeni gün, güzelliklerinin farklı bir yönünü ortaya koymaktadır. İnsanın iradesinin ön planda olduğu teknolojik gelişmeler aynı zamanda varlığı gözlemleme imkanlarını arttırdığı için varlıktaki hikmetin ve güzelliklerin incelikleri, meselâ insan gibi muhteşem bir programın mikroskobik görülebilen hücre içindeki küçücük kromozoma sığdırılışı ortaya çıkmıştır. Bütün dünyayı bilgisayar ağları ile kuşatan ve alış verişlerin sanal aleme taşınabildiği, bilgi ve iletişimin baş döndüren bir hızla ilerlediği bir dünyayı yakın bir gelecekte nelerin beklediğini kimse tahmin edememektedir. Bu aynı zamanda hikmet lisanıyla anlatılacak ne kadar çok şey olduğunu ifade eden ve esmanın sonsuzluğuna işaret eden bir durumdur.

İnsanların keşfettikleri ve ürettikleri akıl almaz ürünler, her alanda görülen hızlı gelişmeler mülk boyutu ile insanın özelliklerini ortaya koyup, üstünlüklerini ifade ederken; melekut boyutu ile insanı yaratan Zat’ın büyüklüğüne ve isimlerinin sonsuzluğuna işaret eder. Bütün bu güzellikleri sahiplenebilecek ve ortaya koyabilecek özellikler özde insanda bulunmamakta, yalnızca güzellikler onda daha fazla ve daha net yansımaktadır. Yani insan hem daha net bir hikmet lisanı, hem de esmaya daha parlak ve külli bir ayinedir. Bu yönüyle varlık içinde merkezi bir konumu var gibidir ve hikmet öyle gerektirmektedir. Şuur olmaksızın varlığın bir anlamı olmaz ve şuur taşıyan en önemli varlık insan olmalıdır. Zaten İlahi kudret mukaddes kelamında insanı en mükemmel kıvamda yarattığını ifade etmekle bir külli ayineliği tasdik ediyor olmalıdır. Yine varlığın sebebi, çekirdeği ve meyvesi insanlar içinden çıkmakla bu nevi şereflendirmiş ve bütün insanlar O’na (asm) olan övgü ve methiyelerle kıymet kazanmış, İlahi taltife mazhar olmuşlardır.

Hergün evden çıkarken, arabada, işyerinde, toplantıda, alışverişte, yani hayatın her anında ve her yerinde hikmet lisanı ile yazılmış İlahi bir kitaba muhatap olacağımızı unutmamamız lazım. Yaşanan her şey, gözlenen her olay bir şeyler anlatmakta, hikmetin bir yönünü tamamlamaktadır. Bu nazarla bakılan kâinat, Yaratıcı’dan kula yönelen bir hitaba, harflerin ve cümlelerin iç içe olduğu bir kitaba dönüşür. Belki de zihnin ulaşacağı ilk ve en önemli basamak budur. Eldeki nesnenin kitap olduğunu anlamak ve kitabın anlamını öğrenmek, gözü önündeki şekillere anlam arayışı için ilk basamak olmalıdır. Varlık ve insan arasındaki temel ontolojik problem de bu olmalıdır. Bu problemin çözülememiş olması, hayatını sırf eşya üzerine bina etmiş ve mutluluğu varlıktan sağladığı faydalara bağlamış insan tiplerini çoğaltmaktadır. Bu insan tipinin, eline aldığı kitabın harflerinin güzelliği, kaç punto ile ve hangi karakterde yazıldığı ile ilgilenip, okuma fırsatı bulamayan, hatta kitabın okunması gerektiğini bile aklına getirmeyen insan tipinden bir farkı olmamalıdır. Oysa kâinat, sonsuz hikmetlerle dolu, muhteşem bir bilgelik eseridir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*