Ve Çanakkale…

Onu sadece 18 Mart tarihinde hatırlamıyoruz.

Hep hatırımızda, hep hayalimizde.
Unutmadık, unutmayacağız.
Nice yağız delikanlıların bahtının cennete uçtuğu anlar idi…
Çanakkale…
Bir hicran mı?
Bir hüzün yelpazesi mi?
Çanakkale bir iman işidir.
İlk defa, yazar dostum, edib insan İslâm Yaşar ve Ali Vapur Ağabey ile 1995 yılında “Bediüzzaman Beşlemesi” için çıktığımız ve 40 ili dolaştığımız anda uğradığımız ikinci ilde Prof. Dr. Mehmet Kaplan Bey kardeşimin nezaretinde gezmiştik Çanakkale muharebelerinin yapıldığı toprakları.

Mehmet Beyin zarif ve nezih anlatımı ile…
Sanki o an Çanakkale idi.
Üstüne yürüdüğümüz topraklara itina ile basıyorduk.
Kim bilir hangi şehidin makberi vardı ayak bastığımız yerlerde?
Çanakkale, anlatılması zor bir destan idi.
Bunu en iyi dillendiren hiç şüphesiz Mehmed Âkif Ersoy oldu.
Düşman Çanakkale’yi mutlaka geçmek istiyordu.
“Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
…..
“Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
‘Gömelim gel seni tarihe’ desem sığmazsın.”
İşte Çanakkale sadece bir şehrin adı değildi.
Bir milletin adı idi.
Ölüme koşarak giden bir asker.
Arkasında bir millet vardı.
Kimi nişanlı, kimi evli idi.
Olsun.
Mesele millet ve din meselesi idi.
“Ölürsem şehidim, kalırsam gaziyim“ anlayışı tarihten gelen bir veraset idi.
Çanakkale’yi geçmek ile her şeyin biteceğini zannetmişti düşman.
Bir azmin şahlanışı idi Çanakkale.
Harem-i ismetini muhafaza etti bu millet.
Buna melekler bile yardımcı oldu.
Her şeyin bittiğinin zannedildiği bir zamanda yeni bir ümidin kıvılcımı sıçradı Çanakkale’ye.
Ne Anafartalar, ne Conkbayırı, ne de Gelibolu…
Dereler ve tepeler aylarca kan ve barut kokusu ile çalkalandı.
Bunun edebiyatını yazmak başkadır, yaşamak daha başkadır.
Derelerden günlerce şehit kanları aktı.
Sanki sel gelmişti siperler arasından…
Her asker vefat ederken Kelime-i Şehadet getirmişti.
Zaman buna şahit oldu.
Mazide yapılan günahları sildi bu destan.
Şehitlik ve gazilik verdi.
Bir anda velâyet mertebesine yükseldi daha tüyü yeni biten delikanlılar.
Çanakkale bir mesaj, Çanakkale bir vedîa idi.
“Bizden bu kadar, gerisi size ait“ diyenlerin destanı oldu.
Onu sadece bir komutanın haznesine hapsedemezsiniz.
O bu milletin destanıdır.
Çanakkale’den kuvvet ile giremeyen iğrenç düşman, yazık ki Lozan’da imzalanan kararlar ile girecekti.

Ülke dahilindeki canavarlar yapacaktı artık bu emelleri.
Hem de kanun ile, hem de Cumhuriyet adı altında.
Bu bir iç kanama hareketi idi.
Düşman, bu milleti içten vurmanın hevesi ile İngiltere’de ayak ayak üstüne atıp kahkahalar ile gülüyordu.
Oysa “Rüya’da bir hitabe”de: “Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbàtı içinde en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır.“ Emsâli, dünyada bulunmayan bahtiyar bir heyet veriyordu bu müjdeyi.

Bu dinin sahibi elbette ehl-i imanı mahzun etmedi ve etmeyecek inşaallah.
O nuru yeniden yeşertti.
Bu gün dünya hızla İslâmiyete koşuyor.
Feleğin inadına, ehl-i dalâletin rağmına…
Zira Çanakkale ruhu hâlâ ayakta.
Çiğnetmedi ve çiğnetmeyecek.
O nuru yeniden parlatacak.
Sulh-u umumî dairesinde yapılan hizmetler neşv ü nemâ verecek.
Çanakkale sadece ülkede değil bütün âlemde gönüllerde yaşanılan zaferleri müjdeleyecek.
Beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, maddî ve manevî bir felâket başımıza gelmezse bunları görecek.
Hidayetin ne kadar büyük nimet olduğunu bütün sineler bilecek.
İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’ân’ı arayan hatipleri o nura bütün ruhu canları ile sarılacaklar.

Bunu Rahmet-i İlâhiyeden bekleyebiliriz.
Neye rağmen?
Her şeye rağmen.
Çünkü; herşey herşey ile bağlıdır.
Fakat şu an bunun adı Çanakkale olmuş.
Ruhun şad olsun ecdâdım.
Hayalin hâlâ emellerimizdir, heyecanımızdır.
Mekânlarınız Cennet olsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*