Vekâlet, vesayet, vehamet…

Derin ve uzun vâdeli stratejik gündem, vesayetçi odaklar, şahıs, grup ve ideolojiler üzerinden vekâlet mücadelesi yöntemleriyle, kitleleri ne yazık ki vehamete doğru sürüklemeye çalışıyorlar.

Kendi hasis menfaatleri için, kitlelerin çatışmasını, hatta yüzlerce, binlerce canın yanmasını dahi mübah görüyorlar.

Böylesine lânetlik bir stratejiyi, hem ülke çapında, hem dünya genelinde tatbik sahasına koyan karanlık mihraklar var.

İnsanların çoğu, vahim sonuçlar doğuran bu tür stratejilerin mahiyetini ve arka plan senaryolarını bilemediği için, maalesef basiretsizce bu işlere alet oluyor. Tabiî, kimi ahmaklığından, kimi zahiri menfaatinden, kimi korku damarından, kimi hırsından, kimi intikam ateşinden, kimi taassubundan, vesaire… Vehametin farkına vardıklarında da, çoğu kez iş işten geçmiş oluyor.

Şimdi, bu genel hatlardan biraz özele inelim ve ülke çapındaki bir kısım yansımalara bakalım.

 

Dünyada kökü daha eskilere dayanan bir “derin strateji”, Türkiye’de bilhassa 12 Eylül Darbesi’nden sonra tatbik sahasında konuldu. Bu strateji, grupları ideolojilere, cemaatleri şöhretli şahıslara, kitleleri de putlaştırılmış liderlere bağlamak sûretiyle, garantili bir kontrol mekanizmasını kurmayı esas alıyor.

Bu iş için yürütülen mantık şudur: Kitleler, meselâ şahısların sevk ve idaresine bağlandı mı, potansiyel tehlikelerin kontrol altına alınması önemli ölçüde kolaylaşmış olur.

İşte, bilhassa 12 Eylül Darbesi sonrası, ülkemizde uygulanan “kontrol stratejisi”nin dayandırıldığı mantık budur. (Aynı strateji, Türkiye’den sonra Irak, Libya ve Suriye üzerinde de uygulanmaya çalışıldı, çalışmaya devam ediliyor: Sonu vehamet olan vekâlet savaşları…)

Muhtelif versiyonları bulunan Kemalizmin kuşatması altında bulunan derin mahfillere göre, Türkiye’de iki büyük potansiyel tehlike var: İrtica ve bölücülük.

Türkiye’de irticanın hortlaması ve ülkenin bölünmesi ihtimali her ne kadar zayıf olsa da, söz konusu odakların işine gelen şey, yine de tehlikenin çok büyük olduğu vehmini canlı tutmaktır.

Bu sebeple, onlar, söz konusu tehlike vehminin alabildiğine abartılmasından yanadırlar. Zira, yaklaşık yüz yıldır süre geldikleri “vesayet rejimi”ni ancak bu sûretle idame ettirebileceklerine inanırlar.

Dolayısıyla, onlar için “bölücülerin başı” ile “irticanın başı” konumundaki şahıslar, gerçekte birer “velinimet” durumundadır. Dolayısıyla, onlar o velinimetlerini koruyup kollamaktan asla geri durmazlar.

Fakat, onlar bu görevlerini hiç çaktırmadan yapma becerisini gösterirler. Ki, kitlelerdeki yanılgının en önemli sebebi de budur aslında.

Evet, vekâlet srtratejisini kullanan vesayetçiler, çok rahat bir şekilde irtica veya bölücü potansiyelini şahsında toplayan lider konumundaki kişilere şiddetle karşıymış gibi görünürler: Çok hamasetli konuşurlar, ahkâm üstüne ahkâm keserler. Lâkin, meselenin iç yüzü, görüntüdeki rollerden ve profillerden hayli farklıdır.

Bu roller, insanı hayrete düşürse de, asıl dehşet veren husus, maksada vasıl olmak için, herşeyin, ama özellikle mâsum canları yakmanın mübah görülmesidir.

Hiç şüphe yok ki, stratejik hesapların insan kanı üzerinden yürütülmesi, affedilmesi mümkün olmayan çok vahşiyâne bir cinayettir.

Böylesi cinayetlerin, bırakın Türklükle, Kürtlükle, yahut Müslümanlıkla, insanlıkla bir alâkası olamaz.

Önemli birkaç nokta: Şöhretli şahısları kullanmak, grup liderlerinden faydalanmak, şayet günahsız bir şekilde uygulanabilseydi…

Liderleri yönlendirmek için, eğer mâsumların mal ve canlarının yakılması mübah sayılmasaydı…

Keza, şahısları parlatmakla, şayet kudsî hakikatleri perdelemek cihetine gidilmeseydi…

Yürütülen derin politikalar, yine de bir derece mâzur görülebilirdi.

Fakat, maalesef görülüyor ki, söz konusu derin strateji, helâl–haram bakılmaksızın, günah–sevap dinlemeksizin, hatta zalim-mazlum fakı önemsenmeksizin yürütülüyor.

Şahıslar da, kiminin humkundan, kiminin havfından, kiminin şan–şöhret zaafından istifade sûretiyle, sergilenen vahşete alet veya şerik ediliyor. (*)

Bu arada, şöhretli şahısların, ayrıca ilâçla, siyanürle veya elekromanyetik müdahalelerle de kontrol altında tutulup yönlendirildiğini unutmamak lâzım.

Bu girdaptan tek çıkış yolu ise, şahıslara bağlanmamak, liderlerin sultası altına girmemek; aksine, ilkelere önem vermek, kalıcı ve uzun ömürlü prensipler manzumesine sıkı sıkıya bağlanmaktır.

 

(*) Şimdi beşerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar… Kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı câhını, kiminin tamahını, kiminin humkunu, kiminin dinsizliğini, hattâ en garibi, kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor. (Bediüzzaman, Hutuvat-ı Sitte: 98.)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*