Velid bin Muğire (530?-622?)

    Ünlü İslâm kahramanı ve komutanı Halid bin Velid’in babasıdır. Kureyş’in Mahzum boyuna mensuptur. İslâmiyet’ten evvel 590’lı yıllarda yanan Kâbe’nin yeniden inşa edilmesi işinde önemli hizmetlerde bulunmuş, bu iş için sarf edilecek paranın helâl kazançtan verilmesini tavsiye etmiştir. Kendisine en çok evlât ihsan edilen Kureyşlilerden olup, büyük servet bağışlanmıştı. Ancak Yüce Peygamber’in dâvetine uymadığı gibi, sihir yapmakla suçlamıştır.

Sahip olduğu evlât ve servetiyle gurura kapılmış, kendisi dururken, Hazreti Muhammed’e peygamberliğin verilmesini hazmedemeyerek böbürlenmiştir. Risâle-i Nur’da ismi Peygamber Efendimize yönelik bir saldırıyla ilgili olarak yeralmaktadır. Künyesi Velid bin Muğire bin Abdullah bin Ömer bin Mahzum bin Yakaza bin Murra el-Kureyşî şeklindedir.

Velid’in doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 530 yılında doğmuş olabileceği tahmin edilmektedir. Babası Muğire, annesi ise Sahr binti Haris’tir. Ailesi; Mekke’yi iskân edip oturabilir hale getiren, buraya Kureyşlilerin gelip yerleşmelerini sağlayan Kusayr ve Zemzem kuyusunun yerini keşfeden Abdülmuttalib’in ailelerinden sonra, Velid’in ailesi Mekke’nin en ileri gelenlerindendi. Aile mensuplarının, Mekke’nin önde gelen aileleriyle yaptıkları evliliklerle de bu özelliklerini pekiştirmişlerdi.

Velid’in, Kâbe’nin yeniden yapılmasında önemli katkısı oldu. 590’lı yıllarda çıkan yangın sonucu Kâbe önemli ölçüde zarar görmüştü. Kâbe’nin yeniden imarı için para toplanırken halka seslenen Velid, yapacakları yardımlar için, kazançlarının helâlinden sarf etmelerini, faiz ve zülüm yoluyla elde edilen parayı bu işe karıştırmamalarını söyledi. Söz konusu inşa işinde ailesinin mensubu bulunduğu Mahzum boyuna, Kâbe’nin önemli bölümlerinden biri olan Hacerü’l-Esved’in bulunduğu köşe ile Yemen köşesi düşmüş, çalışmalara başlanırken de ilk kazmayı Velid vurmuştur.

Büyük bir servet sahibi olan Velid, halka karşı çok iyi muamele eder ve yardımda bulunurdu. Her yıl değiştirilen Kâbe örtüsü için gereken masrafları tek başına kendisi karşılardı. Peygamber Efendimiz (asm) ile akraba olan Velid’in kardeşi Ebu Umeyye, Peygamber Efendimizin halası Atika ile evliydi. Diğer taraftan Hazreti Ömer’in de dayısı idi.

Velid bin Muğire, Hişam bin Muğire ve Utbe bin Rebia gibi Kureyşin ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda bir çocuğun doğduğunu haber veren bir Yahudi ileri geleni, hazır bulunanlara, bu gece bir çocuklarının olup olmadığını sordu. Bilmiyoruz cevabını alınca; “Vallahi sizin bu kabahatinizden iğrendim. Bakın ey Kureyş topluluğu, size söylüyorum. İyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, Filistin’in kutsiyetini inkâr etmiş olayım. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir ben var!” (http://www.yeniasya.com.tr/ 2005/04/20/lahika/default.htm) mealinde izahatta bulundu. O gece Peygamber Efendimizin (asm) doğduğu gece idi. Hazır bulunanlar, hayretler içinde kalıp dağıldıktan sonra, evlerine gidip sordular. O gece Abdullah’ın bir oğlunun olduğunu ve adının da “Muhammed” konduğunu öğrendiler. Kırk yıl önceden Yüce Peygamberin geliş müjdesini öğrenen Velid, buna rağmen iman etmeyecektir.

Velid bin Muğire, insanları İslâma dâvet eden Peygamber Efendimizin karşısında yer aldı. Yüce Peygamberi fikrinden vazgeçirmek için, Ebu Talib’e müracaat eden heyetin içinde bulundu. Diğer taraftan oğlunu, Habeşistan’a hicret eden Müslümanları Necaşi’den istemek için elçi olarak gönderdi. Giriştiği teşebbüslerden netice alamadıkça, tutumu sertleşti. Aynı zamanda müşriklerin akıl hocası durumunda olduğundan, gelip kendisine danışmakta, ne yapacaklarını ve ne söyleyeceklerini kendisine sormakta idiler. Söyleyecek hiçbir şey bulamayınca sihri uydurdu. Peygamber Efendimize çeşitli hakaretlerde bulundu ve büyücülükle itham etti. Bundan sonra, müşrikler Peygamber Efendimize büyücü demeye başladılar. Yüce Resûl bundan çok rahatsız oldu. Bunun üzerine Müddesir Sûresi nazil oldu. Elli altı âyetten müteşekkil sûrenin, 11’den 26. âyete kadar olan kısmın, Velid hakkında nazil olduğu nakledilmektedir:

“Tek başına yarattığım o kimseyi Bana bırak. Ona bol bol servet verdim. Gözü önünde duran oğullar verdim. Daha pek çok nimetleri önüne serdim. Sonra o daha da arttırmamı istiyor. Asla! Çünkü o, âyetlerimize karşı direnip durdu. Ben de onu pek zorlu bir azaba süreceğim. Düşündü, taşındı, ölçtü, biçti. Kahrolası, nasıl da ölçüp biçti! Sonra baktı. Sonra kaşını çattı, suratını astı. Sonra sırt çevirip kibirlendi. ‘Bu olsa olsa eskiden kalma bir sihirdir’ dedi. Ben onu Sakara (Cehennem) sokacağım.” (Müddesir; 11-26).

Cenâb-ı Hakk’ın büyük nimetler bahşettiği Velid, kibir ve gururuna yenik düşmekteydi. “Ben Kureyş kabilesinin büyüğü ve başı olarak bir kenarda kalayım da vahiy Muhammed’e gelsin? Ebu Mesud Amr bin Umeyr bile nasıl bir kenarda bırakılabilir? Biz ikimiz Taif’in reisleriyiz” diyerek Cenâb-ı Hakk’ın iradesine karşı durmaktaydı. Serveti ve sahip olduğu çocuklarıyla kibirlenmekte, kendisini herkesten üstün görmekteydi. Kendisi iman etmediği gibi, kendi kavminden olanların da iman etmemesi için her türlü yola başvurdu. İslâma ve Peygamberine karşı yaptığı hareketlerinden dolayı, hakkında en çok âyet nazil olan müşrik kişiler arasında yer aldı.

Risâle-i Nur’da ismi geçen Velid’in Peygamber Efendimizi vurmak maksadıyla hareket ettiği aktarılmaktadır; “Velid ibni Muğire, yine Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı vurmak için büyük bir taşı alıp, secdede iken vurmaya gitti, gözü kapandı. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı Mescid-i Haramda görmedi, geldi. Onu gönderenleri de görmüyordu; yalnız seslerini işitiyordu. Tâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm namazdan çıktı; ihtiyaç kalmadığından onun gözü de açıldı.” (Mektubat, 1994, s. 160-161).

622 yılında ve Hicret’ten birkaç ay önce, farkında olmadan ve dikkatsizlikle bastığı zehirli bir okla yaralandı. Bu yaranın etkisiyle Mekke’de öldü.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*