Vesvese

Kelime olarak “şüphe, işkil, kuruntu, tereddüt; kalbe gelen asılsız kötü ve sinsi düşünce” mânâlarına vesvese bir şeytan işidir.

1. Vesvese nedir?

Şeytandan kaynaklanan bir musîbettir. Şeytanın kalbi kurcalaması, karıştırmasıdır. Zira şeytanın emeli kalbi bozmak, onu işe yaramaz hâle getirmektir.

2. Vesvesenin özellikleri

2.1. Vesvese bir hastalıktır

Öncelikle vesvesenin bir hastalık olduğunu kabul etmek lâzımdır. Vesvesenin hastalık olduğuna inanmalı. Çünkü hasta bir insan hastalığını kabullenirse çareye başvurur, derman kapılarını çalar; tedavi olmaya ve ilaç kullanmaya çalışır. Ancak vesveseyi normal bir şey gibi kabul eder, “Benim bir şeyim yok, sağlığım sıhhatim yerinde, neyim var ki?” der, teşhisi kabul etmez, tedaviye yanaşmaz ve ilâçları reddederse, işte o zaman asıl sıkıntı başlamış demektir. Demek ki birinci mesele, vesveseye kapılan insanın bunu anormal bir durum olarak kabul etmesidir.

2.2. Vesvese bir evham ve kuruntudur

Evham vehimler demektir. Vehim de isteğimiz dışında kalbe ve zihnimize ilişen, şüphe ve tereddüte sebep olan bâtıl düşünce, sebepsiz kuruntulardır. Aynı zamanda yersiz bir korku, yanlış bir kanaat; gerçekte varlığı olmadığı halde varlığına inanılan şeylerden ibarettir.

2.3. Vesvese şüpheler ve tereddütler zinciridir

Vesvese insanın şüphelerini arttırır. Tereddütlerini çoğaltır. Düşünce melekesini dumura uğratır. İnsanı sağlıklı olarak düşünemez hâle getirir. Yani vesveseye kapılan insanın kafası işlemez duruma gelir. Zihni durur, muhakeme gücü zayıflar. İrade hâkimiyetini kaybeder. Böyle bir hâle düşmeyi kim ister? Elbette hiç kimse…

2.4. Vesvese bir musîbet, bir belâdır

Musîbet ve belâ insanı öyle bir hale getirir ki, bir kaç günlük, bazen bir kaç haftalık dayanma gücünü bir anda harcar. Kişiyi sinir küpüne çevirir; “Bu musîbetten, bu dertten, bu hastalıktan kurtulamam artık” gibi bir kanaate vardırır.

2.5. Vesveseye ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet vermezsen söner

İnsan vesveseye önem verdikçe, ciddiye aldıkça, insanın bütün âlemini ve duygularını kaplar. Kafaya taktıkça takılır, kalır. Üzerinde durdukça durulur, yorum üstüne yorum yaptıkça dal budak salar gelişir, şişer ve balon olur. Fakat önemsenmez, değer verilmez, üzerinde durulmazsa kaybolur gider.

2.6. Vesveseye büyük nazarıyla baksan büyür, küçük görsen küçülür

İnsan vesveseyi gözde büyütürse büyür, küçük görürse hemen küçülür. Bazen insanın hayaline incecik bir ip ilişir. Dikkat edilir, üzerinde durulursa biraz sonra o incecik ip halat gibi kalınlaşıverir. Yine bazen loş bir ışıkta kalan insan, bir ipe bakıp dururken bir süre sonra o ip gözünde yılan gibi sallanmaya başlar ve kendi kendini korkutur hâle gelir. Elini bile vurmaya çekinir. Hâlbuki yanına varsa, ipi eline alsa onun yılan olmadığını görecektir. Böylece kendini korkuya iten bu hayalin bir hayal ürünü olduğunu anlar ve rahat eder.

2.7. Vesveseden korksan hasta eder; korkmazsan hafif olur, gizli kalır

İnsan vesveseden korksa, endişe ederse artar; bir iken yüz olur ağırlaşır, insanı alt eder hasta eder. Korkmazsa bunların tam tersi olacaktır. Mektubat’ta bu hususa şöyle bir misâl verilir: “Meselâ nasıl ki damda bir adamı tehlikeye atmak için, bir dessas (hileci) adam, o evhamlının nazarında zararlı görünen bir şeyi gösterip, vehmini tahrik edip, kova kova, tâ damın kenarına gelir, baş aşağı düşürür, boynu kırılır. Aynen onun gibi, çok ehemmiyetsiz evhamla çok ehemmiyetli şeyleri feda ettiriyorlar. Hattâ, bir sinek beni ısırmasın diyerek, yılanın ağzına girer.” 1

2.8. Vesvesenin mahiyetini bilmezsen devam eder yerleşir; mahiyetini bilsen onu tanısan gider

Vesvesenin ne olduğu bilinmez, kaynağı fark edilmez, neden ibaret olduğu anlaşılmazsa devam edip gider. Sonunda kalpte yerleşiverir. Fakat mahiyeti bilinse, nereden kaynaklandığı, hangi vasıtayla geldiği fark edilip tanınsa, geldiği gibi gerisin geriye gider. Üstad Hazretlerinin söylediği şu ifade, bu meseleyi gayet öz bir şekilde anlatmaktadır: “Vesvese öyle bir şeydir ki cehil onu dâvet eder, ilim onu tard eder. Tanımazsan gelir, tanısan gider.” 2

3. İnsana ilişen vesvese ve kurtuluş yolları

3.1. Vesvesenin birinci şekli (Birinci yara)

Öncelikle vesvese şüphe şeklinde gelir ve şeytan şüpheyi öncelikle kalbe atar. Fakat kalp hemen tepki gösterir (etki-tepki), savunmaya geçer. Fakat savunmayı bırakıp kabul ederse, şeytan birinci atışta hedefi on ikiden vurmuştur. Fakat kalp savunmayı bırakmayıp, kabul etmezse orada bir iz bırakır sadece. Sonunda bir leke oluşturur. Bir süre sonra hayal aynasına bazı pis düşünceler yansır. Edebe aykırı bazı çirkin görüntüler oluşur. Zaten bu görüntü ve leke kalbin hırçınlaşıp feryat etmesine, sıkılıp daralmasına kâfî gelmiştir. Sonunda “Eyvah” diyerek ilk hastalık mikrobunu kapmış olur ve ümitsizliğe düşüverir.
Bir kere böyle bir vesveseye kapılan insan telâşa düşmemeli ve endişe etmemelidir. Eğer endişe edip telâşa düşüyorsa, bilsin ki bunlara sebep olan şeyin ‘gerçekte var olması’ gerekir. Oysa kalbe ve hatıra gelenler birer hayal ürününden başka bir şey değildir. Said Nursî bunu şöyle izah eder: “Tahayyül-ü küfür küfür olmadığı gibi tahayyül-ü şetim dahi şetim değildir.” 3 Yani küfrü (inkârı) hayal etmek küfür olmadığı gibi; kötülüğü hayal etmek de kötülüğün kendisi değildir. Yani insanın bunları hayalinden geçirmesi bunu söylediği anlamına gelmez ve mesul değildir. Ne zaman ki bunları ifade eder veya işler, o zaman mesuldur. Bir kere kalbe gelen çirkin sözler, edebe aykırı haller kalpten gelmiyor. Bunun için kalbe ait değildir. Çünkü bu sözlerden kalp rahatsızdır, sıkılıyor, daralıyor. Dolayısıyla kalbin ürünü olamaz. Şeytanın bir ürünüdür ve kalbe yakın olan şeytanın lümmesinden geliyor. Lümme-i şeytaniye, hadiste şöyle ifade edilmektedir: Hadisi, Abdullah bin Mesud rivayet etmektedir. Resul-i Ekrem (asm) şöyle buyurmuştur: ”Âdemoğlunda, bir şeytanın lümmesi vardır, bir de meleğin lümmesi. Şeytanın lümmesi şerre (küfre, günaha, zulme) teşvik etmek ve hakkı yalanlamaktır. Meleğin lümmesi ise, iyiliği ilham etmek ve hakkı tasdik etmektir. Bunu her kim vicdanında hissederse Allah’tan olduğunu bilsin ve Allah’a hamd etsin. Öbürünü hisseden de şeytandan Allah’a sığınsın.” 4
Neden kalp, şeytanın hedef tahtasıdır? Cevabını Kur’ân’dan alalım: “Bilin ki Allah kişinin kalbine ondan daha yakındır.” 5 “Kim Allah’a iman ederse Allah onun kalbine hidayet verir.” 6 “Kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzura kavuşur.” 7 “İmanlarına iman katmak için mü’minlerin kalplerine sükûnet ve emniyet veren odur.” 8 “Allah size imanı sevdirdi ki onu kalplerinize benimsetti” “Mü’minler o kimselerdir ki Allah’ın adı anıldığı zaman kalpleri titrer.” 9 Kalp hakkında yüzlerce âyetten meâlini verdiğimiz bu birkaç âyette kalbin önemini öğreniyoruz, anlıyoruz. Demek ki kalp neden şeytanın hedef tahtasıymış? Çünkü kalp imanın merkezi, zikrin merkezi, hidayetin merkezi, sukût ve huzurun merkezi ve bütün duygularımızın merkezidir. Şeytan ise mü’mindeki bütün bu güzelliklerin düşmanıdır.

3.2. Vesvesenin ikinci şekli (İkinci yara)

Mânâlar birer birer kalpten çıkarlar, fakat hayal havuzuna çıplak olarak akarlar. Hayal havuzuna akar akmaz her mânâ ayrı bir suret ve şekle bürünür. Hayal her fırsatta bir sebep bularak devamlı olarak sûret dokuyup durur. O sûretleri dışarıda yol üstüne çıkarır. Oraya diker, bekletir. Orada hangi mânâ gelse ya giydirir, ya arkasına takar takıştırır yahut bulaştırır veya önüne perde çeker. Gelip geçen mânâlar nezih ve temiz iseler fakat sûretler pis ve rezilse bir miktar temas etmiş olsa da, mânâ o sureti giymiş olmaz. Vesveseye kapılan adam pis ve rezil suretlerin mânâ ile temas etmesiyle, o mânânın o sûreti üzerine aldığını giydiğini kabullenir. “Eyvah” der ”Kalbim ne kadar bozulmuş? Bu sefillik, bu rezillik beni yoldan çıkarır” diyerek kendini tehlikeye sürükler. Böyle bir vesveseye kapılan insan hemen kendine çeki düzen vermeli. Meselesinin öyle düşündüğü gibi göründüğü tarzda olmadığını anlamalı. Hayal dünyasına yansımış bulunan kötü düşünceyi kalbine bulaşmış gibi kabul etmemelidir. Meselâ huzur içinde namaz kılan bir insanın iç organlarındaki pislik, damarlarındaki kan bedenden dışarı çıkmadıkça namazı bozmaz.10

3.3. Vesvesenin üçüncü şekli (Üçüncü yara)

Varlıklar arasında olayların içinde veya düşünce planında çok gizli, dolaylı birtakım münasebetler bulunabilir. Bazen öyle oluyor ki birbiriyle hiç alâkası olmayan şeyler arasında bağlantı bulunabilir. Meselâ bazen namazda iken, bazen duâ ederken, Kâbeyi hayalinde canlandırırken, İlâhî huzurda kendinden geçmiş tatlı bir anı yaşarken, âyetleri düşünürken, bir fikir akışı insanı alır, en uzak ve rezil hallere götürür. Oysa namaz ile meselâ o müstehcen manzaranın hiçbir alâkası yoktur. Duâ ile işret anının bir bağlantısı yoktur. Yine aynı şekilde Kâbe düşüncesiyle şeytanın telkin ettiği günahlı hallerin bir münasebeti yoktur. O huzurlu an ile akla gelen o çirkin düşüncelerin bir irtibatı yoktur. Ancak bunlar daha çok hayal ürünü olarak çağrışım yoluyla zihne gelir ve insanı meşgul eder. Kafasını allak bullak eder. Böylece şeytan lüzumsuz ve çirkin şeylerle oyalayıp durur. Tedavi yolu: İnsan bu vesvesenin, bu düşüncelerin şeytanın bir işi olduğunun farkına varmalı ve o eski hâline dönmeli ve “Aman ne hata ettim de bu düşünceler aklıma geldi?” deyip vesvesenin mahiyetini incelemekle meşgul olmamalıdır. Şayet nasıl bir şeydi, ne düşünmüştüm gibi sözlerle üzerinde durmaya kalkarsa o zayıf ilişki iyice kuvvet kazanır. Onun için böyle bir hale gelmemek, düşmemek için üzerinde durmamalıyız.

3.4. Vesvesenin dördüncü şekli (Dördüncü yara)

Vesveseye müptelâ olan insanların en çok karşılaştıkları vesvese türü budur diyebiliriz. İdealinde, hedefinde en mükemmel ibadeti yapma düşüncesi vardır. Yanlışsız ve eksiksiz en iyi amel ve hizmeti yapma zannına kapılmaktadır. Buna bir de takva düşüncesi girmişse meselenin üstüne üstüne gider, gittikçe de vesvesenin şiddeti artar, zaman içinde de öyle bir dereceye gelir ki amel ve ibadetin en iyisine ulaşayım derken harama düşebilir. Bazen sünnet olan bir ibadeti ideal manada yapmaya çalışırken farkında olmadan bir farzı terk eder. Sonunda “Acaba ibadetim sahih oldu mu?” diye peş peşe o ibadeti iade eder durur. Zaman içinde bu hâl devam eder, sonunda büyük bir ümitsizliğe düşer. Meselâ abdest almaya başlar, o anda vesveseye yakalanır. Kollarını yıkarken tekrar başa döner. Ayağını yıkayıp abdestini bitirmesi gerekirken bir daha başa döner veya abdestini aldıktan sonra “Her halde sağ kolumu yıkamadım, başımı mesh etmedim” gibi vehimlerle üst üste üç beş defa abdest alır. İşte burada şeytanın attığı vesvese oku hedefini bulmuştur. Bu durum artık o insanda bir hastalık haline gelmiştir. Tedavi yolu:
Bir kere insanın bu vesvesenin batıl bir itikadî mezhep olan mutezileye mahsus olduğunu bilmesi gerekir. Ehl-i sünnet âlimleri bu vesveseye şu açıklığı getiriyorlar: İbadetler dinin şartlarına uygun olarak işlenmişse “Acaba sahih olmuş mu?” deyip vesveseye kapılmamalı. Ama “Kabul olmuş mu?” demeli, gurura düşmemeli, ucbe girmemeli, amel ve ibadetine güvenmemelidir. Abdest örneğinde ise, abdest alan ve namaz kılan bir kimsenin abdestini ve namazını bozacak bir hal gerçekte bulunsa, fakat insan bunun farkında olmamış olsa esas itibariyle abdesti de, namazı da sahihtir ve İnşâallah makbuldir. Bu vesvesenin ikinci tedavi yolu: 1- Dinde zorluğun olmayışıdır. 2- Dört mezhebin hak oluşudur. Böyle vesveseli adam amelini güzel görüp gurura düşmektense, amelini kusurlu görse istiğfar etse daha kârlı ve kazançlı çıkar. Daha sonra Cenâb-ı Hakk’a şöyle niyazda bulunmalıdır: ”Ya Rabbi ben bir kul olarak elimden geleni yaptım. Farkında olmadan bir kusur bir hatam olmuşsa beni bağışla eksiklerimi noksanlarımı tamam olarak kabul buyur.”

4. Vesvesenin mahiyeti

Risâle-i Nur’da “tedâi-yi hayâlât”11 yani “hayâlî çağrışımlar” ifadesi geçer. Kendisi bile kontrol altına girmesi mümkün olmayan hayalin ürünleridir. Hayalin kendisi bile sınırsız bir özgürlük içinde olunca oraya gelen misafirler ne derece kayıt altına alınabilir? Buna “hayalin hayalleri” demek bile mümkündür. Demek ki vesvesenin en birinci ve en belli başlı özelliği hayal ürünü oluşudur. Yine Risâle-i Nur’da “tahattur-u faraziye” tabiri geçiyor. Yani farazî bir şeyin hatıra getirilmesidir. Olmayacak bir şeyi olacak gibi tevehhüm etmek düşünmek yahut gerçekleşmesi imkânsız olan düşüncelerin hatıra gelmesidir. Günlük konuşmalarımızdaki “faraza, bilfarz, farz-ı muhâl, farz edelim ki öyle, elde yok ama tahmin et, öyle say, tut ki gökte uçuyorsun, farz-ı muhâl dünya durmuş olsun” gibi ifadeler bu tabiri anlatıyor olsa gerektir.

5. Vesvese psikolojisi

Böyle bir insan en basit bir mesele de dahi gizli bir güç aramaya meyleder. İmanında, ibadetinde, hizmetinde, evinde barkında, ailede, işyerinde hep huzursuzdur. Hatta geçimsizdir, çekilmez bir yapıya bürünmüştür, problemli bir kişiliktir. Her şeyden şüphe ettiği gibi herkesten de şüphe eder ve böylece psikolojisi bozulur. İşin en acınacak tarafı insanı ümidini yitirmesidir. “Benden Müslüman olmaz, benim namazım kabul olmaz, benim günahım çok büyük. Allah affetmez, herkes bana hasta gözüyle bakıyor, bu insanlarla yaşanmaz” gibi peşin hüküm ve sabit bir fikir sahibi olmuştur.

6. Vesvesenin insana verilmesinin hikmetleri

– Aşırıya kaçmamak, fazla baskın gelmemek şartıyla vesvese asıl itibariyle mânevî uyanıklığa sebeptir. İnsanı araştırmaya yöneltir, ciddiyete vesile olur.
– Aşırıya kaçıp insanı alt etmemesi, başta abdest ve namaz olmak üzere kişiyi ibadetten taatten uzaklaştırmaması, hayatı yaşanmaz ve çekilmez bir hâle getirmemesi, imana ve itikada zarar vermemesi kaydıyla vesvese insanı devamlı ayık ve uyanık tutar, gaflete düşmesini önler.
– Vesvese insanı vesveseye kapıldığı mesele hakkında araştırmaya ve incelemeye ve öğrenmeye sevk eder.
– Vesvese insanın taklidi olan imanını tahkîke, zayıf olan inancını kuvvetlendirmeye vesile olur.
– Vesvese lakaytlığı atar, miskinliği giderir, tembelliği kaçırır, rehaveti yok eder.

Dipnotlar:  

1- Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, (29. Mektup Altıncı Risâle Olan Altıncı Kısım) Yeni Asya Neşriyat, 5. B, İstanbul, 2006, s. 403. 2- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, (21. Sözün İkinci Makamı) Yeni Asya Neşriyat, 2. B, İstanbul, 2007, s. 245-251. 3- 21. Söz İkinci Makam. 4- İbni Mace, İkame: 129 5- Enfal 24. 6- Tegabun 11. 7- Ra’d 28. 8- Fetih 4. 9- Enfal 2. 10- Risâle-i Nur. 11- 11. Mektub.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*