Virüs de fani, ondan korkan bizler de

Koronavirüs hücrelere sirayet edip kısa sürede tahrip etmesi hasebiyle korkulan bir hastalık.

Hastalığın başladığı günlerden itibaren gruplarda devamlı Hucurat Sûresi’nin okunması tavsiye edildi, sayılar adetlerce alındı, okundu.

Ama Hucurat Sûresi kelime anlamıyla hücre, oda, manasında olsa da mahiyeti Müslümanların ahlâkî yönden riayet etmesi gereken davranışlar, görgü kuralları gıybet ve suizandan kaçınma, birbirlerini sevme, uhuvvet gibi tavsiyeleri ihtiva eden bir âyet.

Bu özellikleriyle aslında koronavirüs için hassaten okunması tam muvafık düşmüyordu. Sonra bu fark edildi ve bu itiyaddan vazgeçildi.

Zaten Kur’ân rıza için okunan ve bütün camiyetiyle mü’minlere bir şifa olarak gönderilen bir kitab-ı Kelâm. Biz rıza için okur, hassaten ecrini sevabını Cenab-ı Hak’tan niyaz ederiz.

Ama şu var; Osmanlı Devleti’nde muhtelif zamanlarda vuku bulan ve imparatorluğun çeşitli yerlerinde olduğu gibi İstanbul’u kasıp kavuran veba salgınlarında şeyhülislâmların direktifiyle camilerde, minarelerde ve halkın da tevbe istiğfar için bir araya geldiği Okmeydanı ve Alemdağ gibi yerlerde yapılan niyazlar, duâlar eşliğinde Ahkâf ve Duhân Sûreleri okunurdu.

Zira bu salgının Allah’tan gelen bir ceza ve iyi bir kul olmak için tevbe istiğfara bir vesile olduğuna ınanılır, Cenab-ı Hak’tan bu şekilde şifa niyaz edilirdi.

1591’de devlet adamları halkın iştiraki, hatta tevbelerin kabulü için çocukların da iştirak etmesiyle toplu hatimler, hapishanelerdeki masumların serbest bırakılması gibi affa mazhar bütün vesilelere müracaat edilmişti.

Belki de bunların sonucu duâların kabulünün tezahürü olarak tarihçi Selânikî, daha önce İstanbul’un farklı kapılarından günde en az 325 tabut çıkarken bu duâdan sonra ölü sayısının günde 100’e düştüğünü kayda geçirmişti.

Osmanlıda gördüğümüz veba salgılarında da sürenin en az 1 yıl kadar devam ettiğini anlıyoruz. O zaman da tıbbî metodlar aşağı yukarı aynı.

Temizlik, beslenmeye dikkat, sık sık evi havalandırmak, şehir dışında köylerde oturmak, halk arasına karışmamak ve çok enteresan; özellikle turşuyu çok tüketmek.

Yemeklere muhakkak sirke ve limon katmak gibi uygulamaların geçerli olduğunu görüyoruz. Demek ki insanoğlu şunda yanılıyor: Bir bize isabet etti sanıyoruz musîbetleri. Dünyada bir biz böyle bir şey yaşadık sanıyoruz.

Ama geçiyor gidiyor, işte. Biz de kalmıyoruz, biz de bundan kurtarsak başka bir sebeple göçüp gidiyoruz dünya üzerinden.

Virüs de fani, ondan korkan bizler de fani hasılı…

Zeynep ÇAKIR

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*