XVI. Benedikt II. Avrupa’ya hukuk ve adalet dersi verdi…

Image
Medyamızın huyudur.

İnsanlık için önemli tarihî konuşmaları can sıkıcı bulur, geçiştirir. Papa gibi Batı âlemi için önemli bir şahsiyetin tarihî ziyaret ve konuşmasını da magazinleştirir.

Alman asıllı Papa’nın İngiltere ziyareti sıkıntılı geçmişti. Protestolarla ziyaret gölgelenmiş ve İngilizlerin gözü önünde XVI. Benedikt “ikinci Avrupalılar”ın saldırılarına maruz bırakılmıştı. Almanya gezisi için de kardinaller endişeliydiler.

Yüze yakın din karşıtı solcu milletvekili Berlin ziyaretini protesto ediyorlardı. Fakat Cumhurbaşkanının meseleye dört elle sarılması ziyaretin rengini değiştirdi. Cumhurbaşkanı Christian Wulf, Papa’yı hem bir dinî lider, hem de Katolik âleminin lideri olarak karşıladı. Federal Mecliste kendisine sunulan fırsatı tarihî bir zafere çeviren Papa’nın konuşmasının detaylarını birçok Alman da anlayamadı. Zira hem teolog, hem akademisyen, hem papa ve hem de politikacı yönlerini bir araya getiren, Avrupa ve Almanya tarihini de yorumlayan tarihî konuşmayı tamamıyla anlamak kolay değildi.

Anavatanında, içinden çıktığı milletin meclis kürsüsünden Almanya’ya ve dünyaya hitap ederken Papa, vurgusunu “Hukukun temellendirilmesi ve üstünlüğüne” yaptı. İncil’den âyetler okuyarak siyasetçilere ve idarecilere ders veren XVI. Benedikt Hz. Süleyman ile ilgili âyetlere atıf yaptı: “Genç Süleyman tacını giyerken Allah’a şöyle duâ ediyor: Kuluna duyan bir kalb nasib et, ta ki senin halkını idare etsin ve hak ile bâtılı birbirinden ayırabilsin.” Muvaffakiyet, zenginlik, uzun ömür ve düşmana galebe yerine hak ile bâtılı tefrik edecek bir kalbi Rabbinden isteyen Süleyman’ı parlamenterlere örnek gösteren Papa, politikacılarda ölçünün siyasî başarı ve maddî kazanç yerine, adalet ve barışın temel ön şartlarının hazırlanmasına çalışmak olduğunu söyledi.

Siyasî başarının siyasette ölçü olmadığını; başarının bazen sarhoşluğa, bazen doğru yoldan çıkmaya ve bazen hukuksuzluğa götüreceğini söylerken, çoğunluğun da hukukta esas olmadığını dikkatlice vurguladı. Benedikt. Başarıyı adalet ve hukuka bağlarken, hukukun tesisinde çoğunluğun esas kabul edilemeyeceğini özellikle belirtti. İktidar ve hukukun birbirinden ayrıldığı, hukukun iktidarlarca tekmelendiği ve devletin hukuk ve adaletin tahribinde kullanıldığı bir tarihten geldiklerini hatırlatan Papa, hukuksuz bir devletin organizeli bir menfaat çetesi olduğunu da hatırlattı milletvekillerine…
Fıtrat ve yaratılışın korunmasına çağrı yaparken insanların çevreyi tahrip ettikleri gibi, kendi kendilerini manipule ve tahrip ettiklerine dikkat çeken Papa, ekseriyetin görüşüyle de insanların kendilerini ve insaniyeti tahrip edemeyeceklerini, doğru ile yanlışın, hayır ile şerrin ilâhî kaynağa göre değerlendirilmesi gerektiğini; saldırgan ateizm, ahlâksızlık ve menfaatleri için herşeyi mübah gören zihniyetlerin itiraz edemeyeceği bir dille izah etti.

FITRATA DÖNÜŞ ÇAĞRISI…

Hıristiyanlığın vahiyle gelen bir hukuku diğer büyük dinlerde olduğu gibi topluma sunmadığını hatırlatan XVI. Benedikt, buna karşın fıtrat ve akıl kaynaklı hukuka yönlendirdiğini söyledi. Materyalistlerin veya Auguste Comte takipçilerinin istismar etmemeleri için, objektif akıl olarak nitelediği “küllî akla” işi havale etti. Tabiatçılara da, yaratılmış fıtratı kastettiğini kelimeleri arasında belirtti. Tabiatçılık ve pozitif akılcılığı da ilmî cümlelerle saha dışına attı.

Konuşması boyunca fıtrî hukuk ve fıtrî hürriyetlere vurgu yaparken, meseleyi mütemadiyen Yaratıcıya, ilâhî kanunlara, fıtratın muhafazasına, tahripkârların durdurulmasına ve hatta kilisenin yönünü dünyevîleşmekten ihlâsla Allah’a çevirmesine değinen Papa’nın konuşmasını alaya almak isteyenlerin arzuları yarıda kaldı Almanya’da… Zira dolu, tevhidi önceleyen, hukuku yükselten ve insaniyetin fıtrî korunmasını önemli bulan bu konuşma, okundukça anlaşılmaya başlandı. Birçok saldırgan ateist ve fıtrat karşıtı birkaç gün sonra Papa’nın kendilerine atıfta bulunduklarını anladılar. Elindeki metinden ziyâde kâinat kitabına müracaat eden Papa, belki de Bediüzzaman’ın, “Avrupa’yı ayağa kaldıracak fen ve felsefedir” sözünü yeniden tasdik ve tekid ediyordu.

EZELî MÜCADELE

Düşünürler ve şairler ülkesinin çocuğu, bu topraklardaki kilise ile dinsizlerin mücadelesini çok iyi biliyor. Belki de İkinci Frankfurt Mektebiyle bir kısmını yaşadı. Bediüzzaman’ın ahirzamanda geldiğini bahsettiği şimal cereyanıyla mücadelesi olmuş XVI. Benedikt’in veya başında bulunduğu Katolik Kilisesinin son yıllarda saldırgan ateistler ve fıtrat karşıtı ahlâksızlarca yoğun bir taarruza tâbi tutulmasının arkasında önemli olaylar olduğu kesin. Küresel dinsizliğin Avrupa medeniyetinin de katkısıyla elde ettiği teknoloji kullanarak dünyayı felâkete sürüklediği bir zamanda; Papa’nın, Anglikan, Ortodoks ve Protestan kiliselerini de cephesine çekmesi dünya dengelerini değiştirecek. Birkaç yıldır suskun duran Katolik Kilisesinin, Berlin ziyaretinden sonra yeni pozisyonlar belirleyeceğini herkes söylüyor. Daha önceden kendisine yerli yersiz sataşan Merkel’in, Cumhurbaşkanının ardından Papa’yı havada askerî jetler eşliğinde karşılaması hem Almanya’da ve hem de Avrupa’da çok şeylerin değişmekte olduğunu gösteriyor. O cenahta mağlûbiyetler zinciri devam ediyor. Papa’nın da gayretleriyle Birinci Avrupa’nın atağa geçtiğine dair medyada yer alan küçük haberlerin bize bildirdiği mânâların büyük olduğu kanaatindeyiz. Bildiğiniz gibi mücadele seccaldir, yani dönüşümlüdür. 11 Eylül’ün barışçı ve imar dolu karşı atağı bizim için de hayatî önem taşıyor…

Image

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. “Hem Deccal’ın rejimine ve teşkil ettiği komitesine ve hükûmetine ait garib halleri ve dehşetli icraatı, onun şahsıyla münasebetdar rivayet edilmesi cihetiyle manası gizlenmiş. Meselâ: “O kadar kuvvetlidir ve devam eder; yalnız Hazret-i İsa (A.S.) onu öldürebilir, başka çare olamaz.” rivayet edilmiş. Yani, onun mesleğini ve yırtıcı rejimini bozacak, öldürecek; ancak semavî ve ulvî, hâlis bir din İsevîlerde zuhur edecek ve hakikat-i Kur’aniyeye iktida ve ittihad eden bu İsevî dinidir ki, Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın nüzulü ile o dinsiz meslek mahvolur ölür. Yoksa onun şahsı bir mikrop, bir nezle ile öldürülebilir.” Bediüzzaman Said Nursi,(Şualar – 581).
    İkinci vechi şudur ki:

    Şahs-ı İsa Aleyhisselâm’ın kılıncı ile maktûl olan şahs-ı Deccal’ın teşkil ettiği dehşetli maddiyyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı manevîsini öldürecek ve inkâr-ı uluhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek ancak İsevî ruhanîleridir ki; o ruhanîler, din-i İsevî’nin hakikatını hakikat-i İslâmiye ile mezcederek o kuvvetle onu dağıtacak, manen öldürecek. Hattâ “Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelir. Hazret-i Mehdi’ye namazda iktida eder, tâbi’ olur.” diye rivayeti bu ittifaka ve hakikat-i Kur’aniyenin metbuiyetine ve hâkimiyetine işaret eder.
    Bediüzzaman Said Nursi,Şualar – 587

    Demek ki, DECCALİZMİ tamamen yok etmek eşyanın tabiatına ters ve iman- küfür mücadelesi de KIYAMETE kadar devam edecektir.
    O, zaman tek ÇARE VAR: O da tüm inananların, bilhassa İSA aleyhisselam ve ümmeti ile MÜSLÜMANLARIN, bu dinsizlik, ahlaksızlık ve HUKUKSUZLUKLARA ve de KATLİAM VE KIYIMLARA beraberce engel olup, manevi bir SEFERBERLİK İLAN EDEREREK İNSANLIĞA SIRADIL MÜSTAGIMİ gösterip, İman ve KUR’AN Tefsirleri Risale-i NURLARLA Sahili Selamete ulaştırması şarttır. Bunun başka alternatifi kalmamıştır, Vesselam.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*