Yağmurla konuşan kiremitler

Mesleği hurdacılık olan bir babanın çocuğuyum. Farkında değilim belki, ama iliklerime kadar işlemiş bu meslek. Eski ve eskiyle alakalı şeyler ilgimi çeker hep. Küçücük bir odun parçası, bir evin temel taşı, eski bir havan, bir kahve çekeceği, eski bir ütü ya da sandalye… Ne bileyim? Hemen her şey… Yenileri de severim ama ille de eskiler…

Hele de şu evlerin üzerindeki eski kiremitler… Evler ayrı bir âlem zaten. O eski, mütevazı evlerden dışarıya bakan yüzler. Evler ve yüzler… Sayısız insan gelip geçmiş bu evlerden. Kiremitler hep aynı yerdeler. Sadece evin çatısını örtmüyor onlar. Soğuktan, sıcaktan koruyan bir malzeme de değiller sadece. Evin içiyle dışarısıyla arasında bir hudut bekçisidir kiremitler.
Rahmeti ilk kucaklayan onlar. Yağmurlarla ilk buluşan da. Rahmetin değdiği dudaklar ve üzerinde gezindiği yüzler de onlardır. Çatı katlarına yakın bir yerde oturuyorsanız eğer ve eski bir evin içinde yaşıyorsanız, ne demek istediğimi anlarsınız. Yağmur, çatılara düşmeden önce, kiremitlere vurur önce. Oradan ruhunuza iner ince ince. İçinizde duyarsınız rahmetin nağmelerini, zikirlerini. Siz sadece duyarsınız. Kiremitler ise yaşar onu. Günler, geceler boyu bazen. Onlar dört mevsimi orada yaşar.
Üzerinde gezinir kumrular, kargalar, serçeler, güvercinler ve daha nice misafirler. Güneşi ilk defa perçeminden tutup yakalar kiremitler. Güneşlerin, ayların ve yıldızların sarı ve beyaz ışıkları, gün boyunca kiremitlerde buluşur, oraya vurur, oraya doluşur.
Kiremitler, sessiz duran, dilsiz bilgeler. Onlar da yaşlanmaya başladılar artık. Nereye, nasıl basılacağını bilmeyen, üzerinde hoyratça basan ayaklar yüzünden inciniyor. Ve ‘çıt’ diye bir ses, kırılıyor kiremitler… Kırılan, kiremitler değildir; çatının kalbidir. Bir yerinden ama tam da kalbinden Kim bilir, kaç ton toprak malzemesi, fırınlara girip piştikten sonra bu kalıbı alıp da, hangi maharetli ellerden geçip de bir evin çatısına komşu oldular, sıcakla soğuk arasında komşu oldular? Kim bilir sıcakla soğuk arasında süren bu vefalı komşuluğun hikâyesini kim bilir Allah’tan başka, kim bilir?
Kiremitler konuşuyor. Bir anlasak sıranın onlarda olduğunu… Kiremitler konuşmayı bekliyor. Belki gençlerin hayatta gördüklerinden daha fazlasını ihtiyarlarımız, belki de kiremitlerde görüyorlar. Bakmasını, görmesini, dinlemesini bilene nasip çok kiremitlerde.
Sokağa yakın olanlar nispeten daha talihliler. Sesleri sadece duymuyor onlar; belki de görüyorlar. Hele de bir zıplayışta tutulacak kadar yakın bir mesafede olanlar, çok daha talihliler. Evet, üzerinde el gezinen kiremitler, ayak gezinenden daha mutlu oluyor o zaman. O da kırk yılın başında bir oluyor. Bazen çepeçevre bir oluk çekiyorlar. Rahmeti mi, yoksa kiremidin gözyaşlarını mı oralarda topluyorlar… Bazen usta ve maharetli eller eski kiremitleri elliyorlar bir bir. Eski kiremitler yenileriyle yer değiştirir. Tıpkı hayatın her gün değiştiği gibi. Gece ve gündüz sokakların değiştiği gibi…
Şimdi medeniyetin getirdiği ağır yüklerin altında sokaklar ne kadar inleyip ağlıyorsa, kiremitler de öyle. Evlerin içindeki insanlar da öyle. Hepsi ağır bedeller ödüyorlar. Ağır ağır ödeniyor yaşananlar.
Güneş kiremitlere sadece vurmuyor, onlarla konuşuyor. Her sabah ve akşam selâmlaşıp duruyorlar. Güneşi her sabah onlar karşılayıp onlar uğurluyorlar. Çatılar kiremitlerle örtülü. Kiremitlerin örttüğü çatıların altında kiremitlere dost nice insanlar yaşıyor, kiremitlerden habersiz nicelerinin yaşadığı gibi.
Bir kiremidin de kalbi olduğunu, zikri olduğunu, kırıldığı gün anlarız, çatılardan içeriye doğru sızan gözyaşlarından anlarız. Bir kiremidin hayatından farksızdır hayatımız. Ömrün çatısını her türlü dış etkenden, soğuktan ve sıcaktan da korumak için yapabileceğinden daha fazlasını yapmaya çalışmadıktan sonra insan, bir tarafı açık kalır, üşür. Eğer bir kiremitle diğer kiremidin arası usta bir el ile büyük bir maharetle güzelce örtüşmemişse, aradan bir damla sızar, damla çatıdan içeriye geçer ve evinizin her yerini sular basar. Şaşırıp kalırsınız. Rahmet size de ulaşır, ama siz o rahmeti tencereyle, kap kacakla karşılamaya çalışırsınız. Bir müddet sonra bir usta bulup tamir ettirirsiniz. Rahmetin yolunu böylece kesersiniz. Kiremitlerden sızan rahmet, belki de size çatıdan bir selâmdır, göklerden bir selâm, bir rahmettir. Kiremitler, rahmetin yönünü keser bazen. Bazen de salıverir aşağıya doğru.
Evlerde yaşayanların sesleri, önce tavanlara, yukarı doğru çıkar. Daha daha yukarılara yükselmeden önce, kiremitler son yolculuğuna uğurlar evin sakinlerinin konuşmalarını, sözlerini, duâlarını, nesi varsa hepsini, bin bir hallerini…
Eski eşyalar satan antikacılara ya da enkazcılara bir gün yolunuz uğrarsa eğer, bir nesneyi ya da eski bir kiremit parçasını elinize alıp konuşabilirsiniz. Size bir şehir, bir ev ve o evin içindekiler hakkında fısıldayacağı çok şeyler olacaktır. Hassas kulaklar, bunu yakalar.
Kiremitler susar; bazen susar da konuşurlar. Hayat da öyle. Siz dinlemesini bilirseniz, her şey size zikrini söyler, bildirir. Sizin kendi sesinizi, kendi konuşmalarınızı duymadığınız zaman belki olur, ama eşyanın konuşmadığı ve mesajını size ulaştırmadığı zaman olmaz.
Kulağınız, kalbiniz ne kadar hassassa, mesaj da oradan yakalar sizi. Ve siz de bir gün Mevlânâ’nın dediği gibi, bir tuğlada ya da bir kiremitte gençlerin hayatta gördüğünden daha fazlasını görebilirsiniz.
Sokakların tarihi, burada yazılır. Kaldırımlar, gelip geçenler, evler ve içindekiler, çatılarda olup bitenlerin şahididir kiremitler. Bazen evler onarılıp yenilense de, kiremitler kolay kolay değişmiyor. Hâsılı çatılar yine kiremitsiz kalmıyor.
Kiremitler rahmet elçileri. Semadan gelen rahmetin ilk buluştuğu yer oralar. Kiremitlere vuran yağmurun sesi, bir başka güzel geliyor kulaklara. Son katlarda oturanlar ya da tek katlı evlerde olanlar bilirler bu hoş zevki. Çatılarda inleyen nağmeleri, o güzel sedaları ve zikirleri duyarlar, yaşarlar. Kiremitlerin yağmurla buluşması bir başka güzel olur.
Kuşlar konmak için dal arar. Ağaç bulamadıkları yerde kiremitlerde tünerler. Evlerin dallarıdır kiremitler. Sadece içindekilere değil, üstündekilere de yuvadırlar, onları da korurlar.
Şakımaya, zikretmeye başladı mı bir kuş, ha damda, ha dalda bir kuş…
Dünyamızın neyi güzel değil ki güzel bir ruha, güzel bir düşünceye sahip olduktan sonra? Evlerin bekçileridir kiremitler.
Kiremitler, çatının en uç kısmındaki o kiremitler hiç, ama hiç üşümez mi, korkmaz mı, düşmez mi, düşeceğim diye bir endişe duymaz mı? Kiremitler el ele verip kardeş kardeş, uslu uslu oturmuşlar. Çatıları elleyen eller de onlara kıyamazlar. Ancak çatlamış, eskimiş ya da kırılmış olanını değiştirirler en fazla. Gelsin yedekte bekleyen kiremitler, günün birinde lâzım olur diye çatıda bekleyen diğer kiremitler.
Atılan, parçalanan kiremitler ne mi olur? Mahallenin afacanlarına sek sekte arkadaş olur. Eskiyen kiremidin yerine yenileri geçer. Şimdi rahmetin sesini onlar duyacak, güneşi onlar kucaklayacak.

***

Hayatımıza ne kadar benziyor kiremitler ve kiremitlerin hayatı. Bir sabah çığlıkla bir bebek dünyaya gelir, evde sevinç naraları kopar. Bağırışlar çağırışlar, heyecanlı yürüyüşler… Kiremitler bunları hep duyar.
Sonra bir gün bir salâ sesi… Evden ayrılışlar… Sevinçle gelenin gözyaşlarıyla uğurlandığı vakitler… Kiremitler bunu da görürler. Siyah isli kazanların altında odunların koyulup kaynadığı, saç ayaklarının kızarıp kıpkırmızı olduğu ve üzerinde ağır kazanların kaynadığı suları… Çatıların kenarındaki kiremitler, onları da görürler. Ve sonra konuşmalar, koşuşturmalar…
Eskimeyen yüzlerdir kiremitler için gelenler, gidenler. Arada aşina simalar da vardır. Onların gelişiyle sevinir kiremitler. Bazen bir ses duyarsınız. Çatıdan bir merhabadır. Belki de bir hasret sadâsıdır. Sevdiklerini, dostlarını son ziyarete uğurlamaya gelmişlerdir. Onları da hatırlar kiremitler. Ve omuzlanıp götürülen mevtayı sokağın köşesine kadar izler kiremitler.
O macerayı bir de kiremitlerden dinlemeli. Vedanın en güzeli onlardandır. Vefanın da en güzeli… Hiç usanmaz, gözden kaybolana kadar uğurlar yıllar yılı o çatının altında dost bildiklerini.

***

Ustalar girdi mi bir kere, kolay çıkamazlar evlerden. Bir gün işi bitmiş bir usta ayrılmak üzereyken bir evden, kaybettiği bir malzemeyi arar da bulamaz. “Bir de çatıya baksam mı?” diye sorar. Ev sahibi: “Bak bak, iyi olur. Belki de oradadır aradığın” der. Aradığı ne olursa olsun, ustanın bulacağı, kiremitlerin duâsıdır, teşekkürüdür, selâmıdır. Oraya varanların, kiremitlere eli değenlerin eli boş dönmez çatılardan.
Bizim de pabucumuz dama atılmadan kiremitlere bir selâm çakalım. Her varlığın kendine mahsus zikrine biz de gönlümüzce katılıp dâhil olalım. Madem her şeyin her şeyle alâkası var, bu inceliğin farkına bu kez de çatılarda, kiremitlerde varalım. Malûm ya, rahmet bize sadece gökten değil, her yerden yağar.
Zelzelesi var, sallantısı var, yol yapımı var, üzerinde gezeni var… Kuşu var, serçesi var, güvercini var… Kiremitlerin de yüzlerce, binlerce anlatacağı macerası var, hikâyesi var.
Durun, daha yeni başladık. Gerisi de var…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*