Yakın tarihle vurulan eğitimin tarihçe-i hayatı

Yapılan bir çok senaryo mevcuttu yakın tarih içinde… Kof ve sakat zihniyet tarafından husûle getirilen antidemokratik hal ve vaziyetler..

Acı senaryolardı bunlar…

Bunların içinde var olan en acı senaryo ise eğitim sistemi olmuştu.

Biz yerine “ben “ ve “ötekileştirme”ler ihsas edildi. Ruh yerine sadece madde ikame edildi. Bir nesli, nefsi eğitimle mahva çalışan zihniyetin sebep olduğu acılar, yıllar sonra ortaya çıktı.

İnsanımız ve istikbâlimiz adına yüz karası senaryolardı bunlar..

Maarif mahvedildi. Sistem allak bullak edilerek şahsî indi ve keyfi tutum ve davranışlar öne çıktı. Tarih yalan söyler mi? Tarihe yalan söylettirildi. Oysa ki, tarih ne dost ve ne de düşmandı. Tarih, milletlerin geçmişlerinin bir aynasıdır. Gördüğünü olduğu gibi yansıtır. Fakat bizim tarih aynamızda yansıyanların pek çoğu doğru değildi. Ortak akla dayalı hürriyetlere açık görüşleri ihtiva eden sistemler insan fıtratına en yakın olan sistemlerdir. Yani böyle olması lâzımdır.

Ama bizde öyle olmadı. “tek adam” hayranlığıyla, dayatmacı mülâhazalarla çepeçevre sarıldı zihinler.

Önce kanunlar ihsas edildi. Bunlardan biri de Tevhidi Tedrisat Kanunuydu. Hani şu 3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı kanun.

Maarifi Vekili ( M. E. Bakanı) Vasıf Beydir. (Hüseyin Vasıf Çınar 6 Mart- 22 Kasım 1924) 57 arkadaşıyla birlikte gündeme getirilen kanunun gerekçesi ise ilginçtir  ve şöyledir: “ Bu millet bireyleri ancak tek bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim bir ülkede iki türlü insan yetiştirir. Bu ise duygu ve düşünce birliği ile dayanışma amaçlarını tamamen yok eder”. (Havadisler 16-dergi sayı: 11)

Yani tek tip insan yetiştirmeyi amaçlayan bir zihniyetin tezahürü..

DİN DERSLERİNİN KALDIRILMASI

Yakın tarih içinde bir bütün olarak yeniden dizayne tabi tutulan eğitim sistemi yani yeniden yazılan eğitimin tarihçe-i hayatı işte böyle başlar sakat zihniyetle…

Dahası var. Nasıl mı?

Bu kanunun kabulünden sonra olacaklara bakıyoruz şimdi de” Tevhidi Tedrisat Kanununun kabulünden bir süre sonra  Türkiye’de  sadece Müslüman vatandaşların yaşamadığı, Müslüman olmayan Türk vatandaşların da dinî ihtiyaçları ve vicdan özgürlüğü olduğu düşünülerek, ilkokul programlarından Kur’ân dersleri, ortaokul ve lise programlarından da Arapça ve Farsça dersleri çıkarılmıştır. Başlangıçta isteğe bağlı bir ders haline getirilmiş olan din dersi, ortaokullarda 1930’da köy ilkokullarında çıkartılldı. 1939’da tamamen müfredattan kaldırıldı. Bu gelişmeler sonucu 1939-1948 yılları arasında din derslerinin hiç yer almadığı bir örgün eğitim deneyimi yaşandı”. ( a.g.e. shf. 23)

Köy Enstitüleri Tahribatı Hızlandırdı

17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılan Köy Enstitüleri, eğitim sisteminin tarihçesinde sicili bozuk bir devreyi yaşatmıştır. Eğitimde dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in yönetiminde Başbakan İsmet İnönü’nün vesayetinde faaliyetlere başlayan Köy Enstitüleri, İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla Eğitimde Millî ve manevî değerleri tahribata devam etmiştir.

Şenlik ağırlıklı bu eğitim yuvaları  olumsuz anlayışla adeta Sovyet taklidi bir zihniyete sahip olmuştur. Mezkûr okullardan mezun olan Kız ve Erkek öğrenciler hepsi birer Sovyet Rusya hayranı zihniyetiyle yetiştiriliyordu. Bu okullar, 1954’de kapatıldı.

EĞİTİM SİSTEMİNDE DEĞİŞEN NE?

Yakın tarih içinde yapılan bir çok uygulamada tahribatın devam ettiğini tarih aynasında açıkça görmüyoruz.

Tarihçe-i hayatı olumsuzluklarla dolu eğitim sistemimizin durumunu Tahir Kahveci şu sözleriyle değerlendirmektedir:

“Millî Eğitim sistemimizin bu günkü durumu ihmal, beceriksizlik ya da aptallık sonucunda olmamış, tam tersine ülkedeki müthiş bir sınıflar arası iktidar mücadelesinin ana silâhlarından biri olarak son derece bilinçli bir şekilde tasarlanarak oluşturulmuştur. Bilimden ve gerçeklerden uzak sadece ideolojilerin arka bahçesi olan Millî ruhtan yoksun eğitim sistemi başarısız olmaya mahkûmdur. (a.g.e. shf: 76)

İdeolojik eğitim olur mu?

Olmaz diyoruz. Hele resmî ideoloji hiç olamaz. Demokrasilerde resmî ideoloji olmaz.

Sonuç: Eğitim Sistemini antidemokratik hal ve vaziyetlerden kurtarmalıyız. Bediüzzaman’ın  şu  tesbiti, meselemize bir ölçü olur kanaatindeyim.

“Aklın –Nuru fünun-u medeniyedir (fen ilimleridir), vicdanın ziyası, ulum-u diniyedir, (din ilimleridir) ikisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder.”

Not : MAZLUM-DER ‘in “Tevhid-i Tedrisat Kanunu Kaldırılsın” kampanyasına: EVET.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*