Yalan ve gerçek dünyanın absürdlükleri

Gülse Birsel son yazısında kaleme aldığı “Yalan Dünya”(Kanal D) karakterleri ile Türkiye’de gerçekleşen bazı olayların karşılaştırmasını yapmış.

Kulağına gitti mi bilmiyorum ama yazdığı dizi karakterleri sık eleştiri konusu oluyor.

Belki bunu da dikkate alarak, bir anlamda “Sanki Türkiye’de gerçekleşen olaylar çok mu daha ciddî?” demiş. Diyor ki: “Yalan Dünya’da birçok ‘çocuğun olsa sevilmeyecek’ karakterler var. Komedi ise elbette çatışmadan çıkıyor. Dolayısıyla sahnelerde tartışma, kavga, zaman zaman hakaret, küfür yer alabiliyor. Ancak bunların sayısı dikkat ederseniz hafta başına iki veya üçü geçmiyor, hepsi bipleniyor.”

Şu an mecliste, milletvekillerimizin her gün ettiği küfürler, sayı, detaycılıkla, bırakın Yalan Dünya’yı eski Kemal Sunal filmlerini bile gözyaşları içinde bırakır. Bir iki tanesini alıp dizide Tülay, Zerrin gibi en çamur karakterlerin ağzından kullanmaya kalksam, bip’lesek bile seyirciden büyük tepki alırız. Ama maşallah Meclisimizin çok nadide bazı vekilleri tam gaz gidiyor.”

“Selahaddin, Yalan Dünya’nın en sahtekâr, en üç kağıtçı karakteri. ‘Para için babasını satar’ dediğimiz tiplerden.  “Son olarak ülkemizde tuz ve nişastadan sahte kanser ilacı imal edilip hastalara satıldığı ortaya çıktı. Ben vallaha Selahattin’e bu hikayeyi yazamam! Dizinin en pislik karakterine bile bu kadar kötülüğü, bu dozda iğrençliği yakıştıramam.”

“Bizimki dahil her dizi setinde, mesela oyunculardan çekim arasında sahnede uyuyakalırsa dev eleştiriler alır, müthiş bir magazin konusu olabilir. ‘Çekim arasında uyuma işine ise biz rastlamadık. Bir kez olduğu rivayet edilir ki, o oyuncu arkadaşımız hâlâ ‘O gün kamera onu çekmezken gözlerini dinlendirdiğini’ iddia etmektedir. Ki, sahne sırasında uyuyakalan bir oyuncu, esasen dünyanın sonu değildir. Uyandırılır bir kahve verilir ve çekim devam edilir…”

“Bir süre önce bir can kaybının söz konusu olduğu, ülkenin en önemli davalarından birinin, Ethem Sarısülük davasının savcısı ve hâkimlerden biri, mahkeme esnasında uyudu!”

Yazının son kısmında, “Bir sit.com’un hem perde arkası, hem kendisi ve karakterleri ülkede olanlardan çok daha ciddî, daha organizeli, ahlâklı ve zarifse, ben mizahçı olarak ne iş yapayım artık?!” diyor.

Yazısının sonunu şu şekilde bağlıyor:

“Gerçek dünyanın, Yalan Dünya’dan daha abuk sabuk ve inanılmaz hâle gelmesini burada gariban bir mizahçı kadının ekmeğiyle oynanmasını protesto ediyorum arkadaş!” (a.g.y., Hürriyet)
***
Gerçi Birsel, yazdığı karakterlerin “doğru” olmadığını itiraf ediyor. Ama garip olan, bazı kurumların bu karakterleri “kurumsal bir yüz” olarak reklamlarda kullanması. Gerçi bizim “problemimiz” değil. Bizi rahatsız eden nokta o reklamlara bazen muhatap olmak.

Hani, bir şarkı vardı: “Yalan dünya, her şey bomboş.”

Belki de gerçek dünyaya bakmak için “yalan dünya” penceresinden bakmak gerekiyor.

Bir ünlünün şu sözlerini hatırlatmadan geçemeyeceğim:

“Yalan dünya içinde yaşıyoruz. Düzeni bozulmuş bir dünyanın içindeyiz ki… İçimizde bir iki tane doğru çıkınca, nasıl ayağını kaydırabiliriz, altından tutup çekeriz diye bakıyorlar. Ünlülerin hepsi yanar-dönerdir. Hiçbirimizin hayatı iyi gitmiyor, biz biraz şizofren ruhluyuz. Zaten öyle olmasa bu mesleği yapmazdık. Aklı başında insan yapmaz bunu. Yeniden elime bir şans geçse, annemi/babamı dinlerdim.” (Yeşim Salkım)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*