Yalandan kuleler yıkılırken

Yaşanan tartışmalar, yakın tarihle ilgili bilgilerin düzeltilmesi gerektiğine işaret ediyor. Okul ders kitaplarında anlatılan, daha doğrusu ‘anlatılmayıp gizlenen’ bilgilerin gün yüzüne çıkmaya başladığına şahit oluyoruz.

Gazeteci yazar Taha Akyol, Taraf’ta yayınlanan (6 Şubat 2012) röportajında “samimî Kemalist’leri üzecek ‘doğru’ bilgiler vermiş. (Üzülen ‘Atatürkçü’lerden Prof. Dr. Toktamış Ateş şöyle demiş: Son zamanlarda “suret-i haktan” görünüp Atatürk’e çatmayı bir alışkanlık haline getiren kalemlerin yoğunluğunu görünce; kendilerini “insafa davet” etmek gereğini duydum. Kendisine çok sevgi ve saygı duyduğum bir köşe yazarımız; geçtiğimiz hafta günlük bir gazetede yayınlanan uzun bir söyleşisinde “Atatürk’ün bütün siyasi hayatı kendi yetkilerini maksimize etmek içindir” diyor. Bu konularda yoğun çalışmalar yaptığını bildiğimiz bu değerli yazarın; 3 gün boyunca yayınlanan söyleşisindeki bu türden çarpıcı ifadeleri; bir söyleşi heyecanı sonucu mudur acaba?) (Bugün g., 11 Şubat 2012)

Peki, Taha Akyol “Kemalist”leri üzecek ne demişti? Dediklerinin bir kısmı şöyleydi: “Atatürk’e dindar diyemeyiz. (…) Mesela Milli Mücadele sırasında Atatürk tam pozitivist değil. Sakarya Savaşı’nı neredeyse kaybetmek üzereler. ‘Anne dua et’ diye telgraf çekiyor annesine. Fakat kendine güveni arttıkça, hem laiklik uygulaması hem de pozitivist görüşleri keskinleşti Atatürk’ün. Mesela 1923 sonrası Cumhuriyet döneminde, Atatürk artık, ‘Biz ilhamımızı gökten indiği zannedilen kitaplardan almadık. Hayattan aldık’ diyor. Özel, toplumsal ya da siyasi, hayatın hiçbir alanında dinî bir referans kabul etmiyor. Anlayacağınız, dindar bir Atatürk portresi çizmeye çalışan muhafazakârların kullandıkları olayların hepsi 1923 öncesinin M. Kemal’ine aittir.” (Taraf, 6 Şubat 2012)

Gerek Akyol ve gerekse başka çok sayıda araştırmacı, şimdiye kadar gizlenen tarihî gerçeklerin gün yüzüne çıkmasına vesile oluyor. Fakat o kadar çok şey gizlenmiş ki, gizlenmeyen bilgiler gizlenenlerin yayında katre/damla misali kalıyor. Nelerin gizlendiği, nelerin gizlenmediğine şu tesbitler işaret ediyor: “Sevgili okurlar… ‘Resmi tarih’ baştan sona yalanlarla doludur. Sadece içinde geçen özel günler ve özel isimler doğrudur. Anlatılan hikâye ise baştan sona uydurmadır. Mesela Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığı bir gerçektir. Ama ondan tam bir ay önce, Kâzım Karabekir Paşa’nın, Milli Mücadele’yi başlatmak amacıyla, 19 Nisan 1919’da Trabzon’a çıktığını biliyor muydunuz?” (Emre Aköz, Sabah, 31 Ocak 2012)

Yalanlardan bir misal de tarihçi, Prof. Dr. Cemil Koçak vermiş. İnternet aleminde dolaşan ‘meşhur’ bir fotoğraf var. “Bu masada 32 kral 62 cumhurbaşkanı oturuyor!” denilerek piyasaya sürülen ve M.Kemal’in bulunduğu bir ‘yemek masası’ fotoğrafını yorumlayan Prof. Dr. Koçak, “Allah aşkına, (…) rakamlar konusunda bari abartmayın. (…) Fotoğraftkilerin sayısı ile sınırlı kalın bari. (…) Tek parti döneminde Atatürk bir kez olsun yurtdışına çıkmamıştı. Çünkü suikasttan endişe ediliyordu. (…) Dahası, önemli politik şahsiyetler; mesela Stalin, mesela Mussolini, mesela Hitler, mesela Churchill, hiç Türkiye’ye gelmediler.” (Star g., 11 Şubat 2012)

Prof. Dr. Cemil Koçak, “Tek Parti/ 1950 öncesi CHP devri”yle ilgili az bilinen ya da unutulan başka bir hakikati de o dönemde yaşayan bir gazeteciden aktarıyor: “Türkiye: ‘Ben ecnebi düşmanıyım, kat’iyen ziyaretçi istemem, memleketime adam sokmam, gelenleri de canından bıktırırım’ diye adeta bağırıyor. Bizde hâlâ vize Ankara’dan meselenin sorulmasına ve cevap alınmasına bağlıdır. Bizde bir ecnebinin her kaza hududunu değiştirdikçe, polise haber vermesi ve kaydolması icab eder. Kanunun aynen tatbiki lâzım gelirse, Eminönü kazasından Beyoğlu kazasına geçen bir ecnebinin ilk önce polise başvurması lâzımdır. Yoksa suç işlemiş olur, mahkemeye sevk edilir ve hapis cezasına uğrar. (…) Denebilir ki, tek-parti devrinde Türkiye, kendi başına küçük bir demir perde âlemi manzarası almıştı. Ecnebi düşmandı. Ecnebi ile görüşen şüpheli bir adamdı.”

Dua edip bekleyelim; bakalım daha ne ‘yalandan kule’ler yıkılacak!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*