Yalnız “Bir”i çağır; başkaları imdada gelmiyor

Evet, masnuatta hiçbir eser yok ki, çok manalı bir lâfz-ı mücessem olmasın, Sâni-i Zülcelâl’in çok esmasını okutturmasın.
Madem şu masnuat elfazdır, kelimât-ı kudrettir; manalarını oku, kalbine koy. Manasız kalan elfazı, bilâperva zevalin havasına at, arkalarından alâkadarâne ba- kıp meşgul olma.

……

İşte, zâhirperest ve sermayesi afakî malûmattan ibaret olan akl-ı dünyevî böyle silsile-i efkârı, hiçe ve ademe incirar ettiğinden, hayretinden ve haybetinden me’yusâne feryat ediyor, hakikate giden bir doğru yol arıyor. Madem ufûl edenlerden ve zeval bulanlardan ruh elini çekti, kalp dahi mecazî mahbublardan vazgeçti, vicdan dahi fânîlerden yüzünü çevirdi; sen dahi bîçare nefsim, İbrahimvârî, “Lâ ühıbbü’l-âfilîn” [Batıp gidenleri sevmem. (En’am Sûresi: 76.)] gıyasını çek, kurtul.

……

Fıtratı aşkla yoğrulmuş gibi sermest-i câm-ı aşk olan Mevlânâ Cami, kesretten vahdete yüzleri çevirmek için, bak ne güzel söylemiş: …… Yani: 1-Yalnız biri iste; başkaları istenmeye değmiyor. 2-Biri çağır; başkaları imdada gelmiyor. 3- Biri talep et; başkaları lâyık değiller. 4- Biri gör; başkalar her vakit görünmüyorlar, zeval perdesinde saklanıyorlar. 5-Biri bil; marifetine yardım etmeyen başka bilmekler faydasızdır. 6-Biri söyle; Ona ait olmayan sözler malâyani sayılabilir.

……

Evet Câmî, pek doğru söyledin. Hakikî mahbub, hakikî matlub, hakikî maksud, hakikî ma’bud, yalnız O’dur.

……

Çünkü, bu âlem bütün mevcudatıyla, muhtelif dilleriyle ayrı ayrı nağamatıyla zikr-i İlâhînin halka-i kübrasında beraber “Lâ ilahe illâ hû” der, vahdaniyete şehadet eder. “Lâ ühıbbü’l-âfilîn”in açtığı yaraya merhem sürüyor ve alâkayı kestiği mecazî mahbublara bedel, bir Mahbub-u Lâyezalî’yi gösteriyor.

Sözler, On Yedinci Söz, s. 247-248

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*