Yanlış tanıtanlar utansın!

Bediüzzaman Said Nursî’nin, daha doğrusu onun telif ettiği Risâle-i Nur eserlerinin topluma tanıtılmadığı ve hatta ‘yanlış tanıtıldığı’ tarihî bir gerçektir. Hayatını, gençliğin imanını kurtarmaya vakfeden bu büyük âlim, hayatı boyunca her türlü iftira ve zulümlere maruz kalmıştır. Yeri gelmiş ırkçılıkla, yeri gelmiş mürtecî olmakla, yeri gelmiş ‘devleti yıkmak’la itham edilmiş. Bütün bu ithamların iftira olduğu, açılan mahkemeler sonunda anlaşılmış, ama yine de onu rahat bırakmamışlar…

Son tahlilde bu iftira kampanyasından kim zarar görmüş? Elbette ki bütün bir millet, gençler, ihtiyarlar ve hepimiz zarar görmüşüz. Çünkü bu iftira kampanyaları neticesinde milyonların Risâle-i Nur ile kurmak istediği bağ engellenmiş; bu eserlerden istifade, olması gereken nisbette olamamış. Sonunda da imansızlık kurdu gövdenin içine girmiş, kalplerimizi esir almış ve aileyi temelden çökertmeye çalışmış.

Aradan yıllar geçince yapılan bu hatanın ağır bir faturası olduğunu hepimiz görüyoruz. Bediüzzaman’ın yanlış tanıtıldığına şahit olanlardan biri de gazeteci yazar Oral Çalışlar olmuş. Şöyle diyor: “Gençliğimizin ve çocukluğumuzun en korkutucu ‘karakter’lerinin başında ‘Nurcular’ geliyordu. Gün geçmezdi ki gazetelerde Nurculara ilişkin bir haber çıkmasın. 27 Mayıs askerî müdahalesi öncesinde, Başbakan Adnan Menderes’in Said Nursi’nin elini öptüğü iddiası, CHP’nin suçlamalarının başındaydı. Said Nursi’nin yaşamını konu alan, onu bir anlamda yasak raflarından çıkarıp meşru zemine taşıyan ‘Hür Adam’ filmi, tarihin okutulmayan, öğretilmeyen, gösterilmeyen bir boyutunu ortaya koyuyor.” (Radikal, 22 Ocak 2011)
Bir diğer araştırmacı-yazar da, Said Nursî’nin doğru bir şekilde tanınmasını engelleyen plana dikkat çekmiş. İlgili haberde şöyle deniliyor: “Said Nursî’nin hayatını anlatan ‘Hür Adam’ filmi pek çok tartışma doğurdu ama onun hayatını belgelerle anlatan bir kitap hazırlamakta olan Müfit Yüksel’e göre mevcut durumda Said Nursî hakkında resmî evraklar üzerinden ciddi bir araştırma yapılamıyor. Örneğin, ona ve dönemine ait tarihi bilgilerin, bulguların test edilmesi açısından 31 Mart Vak’asına dair belgelere ulaşılması için arşivlere yapılan bütün araştırma başvuruları sürekli reddediliyor. 31 Mart’a ait belgeler tamamen askeriyenin elinde. Genelkurmay’da ATASA arşivinde. Fakat askeriye her ne pahasına olursa olsun 31 Mart belgelerinin araştırmacılara, okuyuculara açılmasına imkân vermiyor. Gerekçe ise oldukça manidar: ‘Çok yüksek seviyede gizli bilgiler ihtiva etmesi.’” (Aktüel, 20 Ocak 2011)

Said Nursî’ye yapılan en açık haksızlıklardan biri de, onun 31 Mart Vak’asında ‘isyancı’lara destek verdiği iftirasıdır. Lise yıllarımızda okutulan tarih derslerinde hemen her yıl bu iddianın tartışması yaşanırdı. Tarih öğretmenimiz her defasında “Said Nursî de Volkan gazetesindeki yazılarıyla isyanı teşvik etti” derdi. Biz de her defasında bu beyana itiraz eder ve ‘belge’lerle bunun böyle olmadığını ifade ederdik. İtirazlarımız sebebiyle belki iyi ‘not’ alamazdık, ama o vesileyle Bediüzzaman ve Risâle-i Nur’la ilgili konular sınıfta tartışılmış olurdu.
Türkiye’yi ‘tek parti’ zihniyetiyle idare edenler uzun süre Bediüzzaman’ı sadece tanıtmamakla kalmadılar, iftira ve yalanlar sıralayarak yanlış tanıtmaya da çalıştılar! Şükürler olsun ki, artık yalancıların mumları sönmeye yüz tuttu. Onu tanıtmayanlar ve yanlış tanıtanlar utansın!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*