Yalnızlıktan şiddet doğar

Gün geçmiyor ki bir şiddet haberi ile sarsılmayalım. Ve neredeyse gazetelerle televizyonların olmazsa olmaz konuları arasında. Özellikle de kadına şiddet konusu ki, magazin haberi tarzında verme furyası içinde, hayatımızın iğreti bir parçası gibi duruyor. İşin magazin yanı bir tarafa, son on yıldır giderek artan bu hâlin altında yatan gerçek sebeplerdir asıl önemli olan. Sahi, nedir bu gerçek sebepler?

Her televizyon kanalına çıkıldığında, yüksek perdeden ifade edilen kuru ve hayatın gerçekliğine uzak bilimsel açıklamalar ve devamında da sorunu ucu açık medeni olamamaya bağlamalar mıdır?

Sebep her ne olursa olsun, şu bir gerçek ki; kadına şiddet geçmişten günümüze hayatımızda çığ gibi büyüyen bir toplumsal yaradır… Bu seferlik, kuru bilgilerden ziyade gözlemlerimden yola çıkarak karakter tahlili üzerinden değerlendirme yapmak galiba daha sağlıklı olacak. Zira şiddet uygulayan kişilerin sadece eşlerine karşı değil, çevrelerinde bulunan herkese karşı tepkili olmaları, çok şüpheci ve sürekli kontrol etme güdüsü yanında, basit olaylara bile çok sert tepkiler göstermeleri gibi yüzeysel değerlendirmeler hayatın derinliğine dalmaktan uzak geliyor.
Hatta maç izlerken, haber seyrederken bu kişilerin verdiği tepkilerin yüksek ve sert olması da bana gerçekçi gelmiyor. Dahası, sebepsiz yere “Yemek neden geç pişti?”, “Ev neden şimdi temizleniyor?”, “Bu çocuk neden ağlıyor?”, “Mavi gömleğim neden ütülenmemiş?” gibi çok basit tepkiler şiddetin asıl sebepleri olamaz. Olsa olsa her yeri ateşe vermek için kıvılcım mahiyetinde bahaneler olabilir. Nitekim bilinçaltları deşilse, bahanelerin asıl sebebi ortaya çıkacak. Eve gelirken yaşanılan bir gerilim, trafiğin yoğunluğu, bir arkadaşın kendisini alçaltıcı davranışta bulunması, yetiştirilmesi gereken bir iş ve ödenemeyen borçlar gibi insanı tedirgin eden etkenler olabilir.
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde yer alan “fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyaçları, kendini güven ve emniyet içinde ve tehlikeden uzak hissetmek, ait olma ve sevgi ihtiyaçları, başkaları ile ilişki kurmak, kabul edilmek ve bir yere ait olmak, değer ihtiyaçları, kendini gerçekleştirme ihtiyaçları” türünden basamaklar da bunu ifade etmiyor mu? Bunların yoksunluğunda, tarifi imkânsız tahammülsüzlük ve sonucunda hiçbir şeye yetememe, özgüven eksikliği ki, devamında çaresizliğin getirdiği şiddet ortaya çıkar.
İşin tuhaf yanı, kadına şiddete kırsal kesime has bir olay diye bakılır. Oysa bu durum kültürlü dediğimiz eğitimli ailelerde de yaşanmakta. Ancak bu eğitimli erkekler kaba kuvvetin yanında, sözlü taciz denen psikolojik şiddeti daha çok yeğler. Nasıl mı? Meselâ toplum içinde küçük düşürmeye çalışmak… Giyim ya da saç modeliyle ilgili eleştiriler, çok kilolu olduğu gerekçesiyle eleştirilip başka kadınlarla kıyaslamalar yapmak. Ve ev sorumluluklarını yerine getirmemek için türlü hakaretler…
Açıkçası bu tarz şiddetin daha fazla olduğunu düşünüyorum. Çok fazla dillendirilmemesi belki de kadınların bu durumu kendilerine yakıştıramadıkları için en yakınlarına dahi söylememeleri olabilir. Sahi, hayat şartları iyileştikçe, mutlu olmaları ve şikâyetleri azalması gereken bayanların mutsuz ve her şeyden şikâyetçi olmalarının altında yatan sır bu söyleyememe yalnızlığı olmasın? Belki de “kadın kadının kurdudur” ifadesinin gerçekliğinin acımasızlığındandır bu kadar yalnızlık ve huzursuzluk. Belki de çoğu kadın yaşadığı üzücü olayları gizlemek adına mutluluk maskeleri takıyor. Oysa bu durum, kadınları yalnızlaştırırken daha çok ezilmelerine ve başkasını beğenmeyerek kendilerini içten içe çökertmelerine zemin hazırlamaktan başka bir işe yaramaz.
Söz gelimi, kırsal diye adlandırılan kesimde, şiddet gitgide artmasına ve geçim sıkıntısı da had safhada olmasına rağmen, kadınlar mutlu olmayı becerebiliyor. Belki de bunun sebebi paylaşmanın dayanılmaz hafifliğidir. Çünkü komşu dediğimiz kişi, bu kadınların can yoldaşı. Öyle ki sabah uyanır uyanmaz kapısını çaldığı, iki lâfın belini kırıp rahatladığı, hayatın her hâlini “ti”ye alıp kahkahalarını havada uçuşturduğu bir nevi terapi sahası… Dertleşmek adı altında birbirine terapi uygulayan bu hanımlar, farkında olmadan deşarj oluyorlar ki, bence terapinin aslı astarı da budur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*