Yaralar sarılacak (mı)?

Ateş düşmüş yüreğine yanıyor
İman merhemini sür yarasına,
Bir yara ki, için için kanıyor,
Kur’ân tülbentini sar yarasına.

Her felâketten sonra yetkililerden en çok duyduğumuz söz, “yaralar sarılacak” sözüdür. Elbette bu millet yetimlerin, öksüzlerin, düşkünlerin elinden tutar, onları perişan bırakmaz, dertlerine derman olmaya ve çare bulmaya çalışır. Acılarını paylaşır, ekmeğini bölüşür. Bu, milletimizin asaletinden ve imanından gelen büyük bir haslettir.

Ne var ki, bazı yaraları sarmak, bazı dertlere derman olmak, bazı acıları dindirmek pek kolay olmuyor. Arkadaşınız, akrabanız, dostunuz ve komşularınız ne kadar iyi insanlar olsa da, sizin acılarınıza ortak olmaya çalışsa da, herkes kendi acısını en iyi kendi hisseder. Atalarımız bunu çok güzel bir atasözü ile dile getirmişlerdir. “Ateş düştüğü yeri yakar.”

Gerçekten de öyle oluyor. Çevresine de bir miktar tesiri olsa da, asıl yangın yeri, ateşin düştüğü yerdir. Başımıza bir felâket geldiğinde bunu televizyonlardan ve gazetelerden öğrenenler ilmenyakin bilirler. Uzaktan uzağa belki üzülür, halimizi merak edip anlamaya çalışırlar. Komşularımız akrabalarımız halimize yakından şahit oldukları için onlar aynelyakin olarak acılarımızı daha yakından hisseder, ortak olmaya, çare bulmaya çalışırlar. Ama bir müddet sonra onlar yine evlerine döner, kendi hayatlarını yaşamaya devam ederler. O felâkete maruz kalan kişi, yangının merkezinde olduğu için hakkalyakin bir şekilde o acıyı yaşamış olur. Çünkü ateş bizzat onun yüreğine düşmüştür. Başkaları bu ateşin dumanından ve yakınında bulunmaktan dolayı sıcaklığından bir miktar etkilenirken, ateşin düştüğü yürekler közünden ve korundan etkilenmektedirler. Çünkü asıl yangın yeri, alevlerin yükseldiği yerdir.

Soma’daki maden kazası, millet olarak hepimizin yüreğini yaktı. Sadece bizim milletimizin değil, yabancı milletlerin bu acıya ortak olmalarına sebep oldu. Devlet büyükleri ve yetkililer, bütün imkânları seferber ederek kalanların acılarını dindirmeye çalıştı. Her felâketten sonra olduğu gibi bu defa da “yaralar sarılacak, kayıplar telâfi edilecek” şeklinde sözler verildi. Gerçi daha önce yaşanan deprem, sel baskını ve heyelan gibi felâketlerden sonra da bu şekilde pek çok söz verilmiş, fakat olayların sıcaklığı geçtikten sonra bu sözlerin büyük kısmının tutulmadığı görülmüştür.

Velev ki verilen bütün sözler tutulmuş olsa, bütün maddî imkânlar geride kalanların önüne serilse, görünürdeki bütün yaralar sarılmış olsa bile, yüreklerin derinliklerinde bulunan yaralar nasıl sarılacak? Maden ocağının girişinde üç gün ağıt yakıp bekleyen ve “Kocamı almadan gitmem” diyen kadının yarasını sarmak mümkün olacak mı? Kömür karasına bulaşmış elbiseler içinde, babasının cansız bedenini sırtlayan delikanlının yüreğindeki acıyı dindirecek bir merhem üretildi mi acaba? Babasının tabutu başında feryat eden ve onun bir daha eve dönmeyeceğini bilen üç yaşındaki bir çocuğun küçücük yüreğinde açılan kocaman yarayı hangi tabib saracak? Yıllar geçtikçe, küçükler büyüdükçe onlarla birlikte büyüyen ve kanamaya devam eden yaraları sarmak mümkün olacak mı?

Böyle büyük felâketlerden sonra geride kalan ve olayların etkisi ile psikolojisi bozulan yetişkinler ve özellikle çocuklar için “psikolojik desek” terapileri uygulanıyor. Ruh sağlığı bozulanların, bunalıma girenlerin, normal hayatlarına dönüşleri bazen yıllar alıyor, çok defa da bunların etkilerini tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmuyor.

Cenâb-ı Hak insana taşıyamacağı yükü yüklememiştir. Bir dert vermişse, mutlaka dermanını da vermiştir. İnsana düşen, bu dermanı arayıp bulmak ve yaralarını bununla tedavi etmektir. Mânevî dertlerin devası da mânevî alanlarda bulunur. Bizim halkımızın mânevî duyguları güçlü olduğu için, her felâketten sonra dertlerinin devasını iman ve Kur’ân eczanesinden aramış, bulmuş ve tedavi olmuştur.

Minik yüreklerde açılan müthiş yaralar, sadece Kur’ân eczanesinde bulunan müşfik ilâçlarla tedavi edilebilir. Son Soma felâketinden sonra da acılı insanların, yakınlarının kabirleri başında Kur’ân okuduklarını, Yasin kitapçıkları ile dolaştıklarını görüyoruz. Onların acılarını dindirecek, yaralarını saracak, sadece Ahiret inancıdır. Bu dünyada kaybettikleri sevdiklerinin cennete gittiklerini düşünmek, onların bu dünyadan çok daha güzel bir yerde, huzur içinde yaşadıklarına inanmak, kendilerinin de öldükten sonra onların yanlarına gideceklerini bilmek, acıları hafifletiyor, yaraları iyileştiriyor.

Hakikî psikolojik destek işte budur. Kalp ve ruh travması geçirenlerin tedavisi, ancak iman ve ibadet terapisi ile mümkün olur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*