Yaratılıştaki Adalet ve Farklılıklarımız

Cenab-ı Hak insanı mükemmel bir şekilde yaratmış. Yaratılışta ise kemal derecesinde bir adalet, harika bir rahmet tecelli ediyor. Öncelikle bütün insanlar insan olarak yaratılmış. Tüm insanların insan olarak yaratılmasında müthiş ve ince bir adalet gözüküyor. Yani bütün insanların yokluktan varlık alemine çıkartılırken insan olarak çıkartılması harika bir adalet ve rahmet tecellisi.

Taş değiliz, kuş değiliz, ağaç değil, ot değil, hayvan değiliz, insanız. İnsan olarak yaratılmışız. Kudret ve Rahmet tarafından göz, kulak, dil, mide gibi yüzlerce maddi cihazla birlikte; akıl, fikir, his, şuur gibi binlerce manevi cihazlar ile donatılmışız. Burada da müthiş bir adalet gözüküyor. Yani her insanın şu imtihan dünyasında mükemmel bir şekilde yaşayacak tarzda tüm fıtri istekleri verilmiş, tüm fıtri arzuları yerine getirilmiş. İnsanın yaşamak için neye ihtiyacı varsa o ihtiyacı için gerekli aza ve cihazlar insana verilmiş. Yani her hak sahibine hakkı verilmiş. İşte müthiş bir adalet tecellisi daha.

Buraya kadar itiraz yok. Yani insanlar insan olmaktan, böyle bir dünyada insan olarak yaşamaktan, yokluktan varlığa insan olarak çıkartılmaktan şikayetçi değiller. Buraya kadar olan adalet ve rahmet tecellisine de hiç kimse bir şey diyemez. Fakat insanların gerek şahsi hayatlarındaki farklılıklar, gerekse sosyal ve içtimai hayattaki farklılıkları itirazlara neden oluyor. Hatta bazen adalet sorgulaması da yapılıyor.

İşin aslına dikkat edilse farklılıklar içinde de müthiş bir adalet ve rahmet tecellisi olduğu az bir dikkatle gözükür. Hiç itiraza gerek yok. Hem şahsi, hem de sosyal farklılıklarımızın adalet ve rahmet gereği olduğu kolayca anlaşılır. Şöyle ki:

Cenab-ı Hak tüm insanlara harika bir vücut vermiş. Bu vücudu el, ayak, yüz, göz, kulak vs gibi yüzlerce harika cihaz ile donatmış. Bütün bu azalar aynı vazifeyi görmekle birlikte her bir insandaki azayı farklı yaratmış. Yani tüm insanlara göz vermiş, her insanın gözü farklı. Tüm insanların yüz ve çehre vermiş, her bir insanın yüzü, siması ve çehresi farklı. Şöyle bir çevrenize bakın. Binlerce insan var ama bütün insanların yüz görünüşü birbirinden farklı. Seslerimiz farklı, ses tonlarımız farklı, hislerimiz farklı, sevgilerimiz farklı, beklentilerimiz farklı, hatta parmak uçlarımızdaki parmak izlerimiz dahi farklı. Anlayışlarımız farklı, deyişlerimiz farklı, bulunduğumuz noktadan hayata bakışımız farklı. Evet milyonlarca insan var. Benzer cihaz, his ve duyguları taşırken her birisi kendi içinde farklı. Sanki her bir insan ayrı bir alem. İşte tüm bu farklılıklarımız da adalet ve rahmet tecellisi olarak kendini gösteriyor çıkıyor. Şayet bu kadar benzerlik içinde farklıklarımız olmasa idi işte o zaman kargaşa ve karışıklık ortaya çıkardı, belki o zaman bir adaletsizlik olurdu.

Düşünün bir kez, tüm insanların yüzleri bir olsa idi. Yani her insan aynı yüz ve simaya sahip olsa ne olurdu? İnsanın şahsi hayatının tüm dengeleri bozulmaz mıydı? İnsanların şahsi hukuk ve kimlikleri tümüyle karışmaz mıydı? Ya seslerimiz, dillerimiz, görüşlerimiz, akıllarımız bir olsa idi? Yani herkes İbn-i Sina gibi aynı zekaya sahip olsa idi ne olurdu? Deha denilen, zeka denilen şeyin bir anlamı kalmazdı elbette. Sosyal hayatın tüm direkleri çökerdi. Bu misal ışığında şöyle zihinsel ve hayali bir tarama yapın. Farklı olduğumuz tüm kabiliyet ve özelliklerimizi zihninizde canlandırın. Farklı olduğumuz hangi konu ise, orada büyük bir hikmet ve adalet görülecektir. Farklılıkların ortadan kalkması durumunda ise telafisi zor sıkıntı ve adaletsizlikler ortaya çıkacaktır.

Demek ki insanlara verilen maddi cihazlarla birlikte, kabiliyet ve yeteneklerin farklı olmasında müthiş bir adalet ve rahmet var. Aksi olsa idi insanların şahsi ve sosyal hayatlarında tam bir kaos hakim olurdu, hayat yaşanılmaz bir hal alırdı.

İnsanlara verilen şahsi yeteneklerin farklı olması ile birlikte içtimai ve sosyal hayat içindeki farklılıklarımız içinde de yine rahmet ve adalet tecelli eder. Yani zenginlik- fakirlik, amirlik- memurluk, işçi-patron vs gibi içtimai ve sosyal farklılıklarımız da yine adalet ve rahmettendir. Düşünün bir kez. Hepimiz Sabancı kadar zengin olsa idik ne olurdu sosyal hayatımız? Ne zenginliğin, ne de fakirliğin bir manası kalmazdı, değil mi? Ya da her insan Sultan Süleyman gibi bir sultan olsa, sultanlığın manası kalmazdı. Herkes bir başbakan olsa idare edilecek kimse olmazdı. İşte bu misaller gibi sosyal hayatın farklılıklarına dikkat edilse, tüm farklılıkların içinde ince bir hikmet, hikmet içinde müthiş bir adalet tecellisi kör gözlere bile gözükür. Hatta kadın ve erkek arasındaki yaratılıştan gelen denge, zengin ve fakir arasındaki denge içinde bile müthiş bir adalet gözükür.

Evet, bu dünya imtihan dünyası, hikmet dünyasıdır. Bu nedenle dünyadaki her hadise hikmet ve imtihan sınırları çerçevesinde meydana gelir. Allah’ın bu dünyadaki Esma-ü Hüsnası da yine hikmet çerçevesinde tecelli eder. Yani yaşadığımız bu imtihan dünyasında esas olan Hakîm ismidir. Diğer isimler Hakîm ismine bağlı olarak tecelli ederler. Her isim olduğu gibi, Adil ismi de yine hikmet ve imtihan sınırları içinde tecelli eder. Evet imtihan var, hikmet var ama bu imtihan ve hikmet içinde bile Adil ismi öyle harika tecelli ediyor ki, her hadise içindeki harika adalet dengesi az bir dikkatle gözükür.

Demek ki Kainatın yaratılışında müthiş bir adalet tecellisi olduğu gibi, insanların yaratılışında da aynı derece ince bir adalet gözlere gözükür. Ve yine insanlar içindeki farklılıkların da adalet ve rahmet gereği olduğu açık bir şekilde anlaşılır.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. sizin en hayırlınız insanlara faydalı olanınızdır diyor efendimiz.Allah sizleride bu hayra dahil etsin ALLAH RAZI OLSUN.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*