Yardımı Reddeden Yakınma

Bu mekanizmaya toplumda sıklıkla rastlanmaktadır. İnsanlar sanki sürekli yakınmaktan, dertlerini dile getirmekten zevk almaktadırlar. Bu hali bir hayat tarzı haline getirmişlerdir. Çözüm aramak yerine şikâyet edip durmayı tercih etmek ve bununla rahatlamaya çalışmak özellikle günümüz insanının anlaşılmaz bir özelliğidir.

 

 Amerikan Psikiyatri Birliğinin bu mekanizmayı tarifi şöyledir: “Bireyin emasyonel (duygusal) çatışma ya da iç ve dış stres etkenlerine karşı, başkalarına duyduğu düşmanca veya sitemkâr duygularını gizleyerek, yineleyici yardım istekleri sonrasında başkalarının teklif, öneri ve yardımlarını reddederek yakınmalarda bulunmasıdır. Yakınma ve istekler ruhsal semptomları veya yaşam sorunlarını içerebilir.”

Yakın çevremizde genellikle bu hal farklı boyutlarda, pek çok insanda yaşanır. Çözüm aramak ya da bulmak yerine, içinde bulunduğu durumu sürekli dile getirmek ve halinden şikâyetçi olmak insanların garip bir özelliğidir. Çevrimize bir göz attığımızda halinden şikâyetçi olmayan insan hemen hemen yok gibidir.

“Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil” şeklinde bir yaklaşım yerine, insanlar kendi problemlerinin önünde durup, bu uygulamalardan hiç birini yerine getirmeksizin, yalnızca şikâyetçi olmayı yeğlerler. Bu, yaşanan streslere ve duygu çatışmalarına karşı ölçüsüz ve kontrolsüz bir ayakta kalma çabası gibidir.

Aslında, olaylardan ve halinden sürekli şikâyetçi olma psikolojisi, içinde kadere itiraz anlamı da barındırdığı için, çoğunlukla rahatlama yerine bir huzursuzluk ve karamsarlık halini de beraberinde getirir. Sıkıntı ve musibeti veren Zat’ı, hayrın ve şerrin O’ndan geldiğini dikkate almadan, yaratılan varlık tablosuna itiraz da bulunmak ya da bunu ima eden kelimeler ortaya koymak sahipsizlik, kimsesizlik, dayanaksızlık ve halini arz edecek bir melce bulamama duygusunun ifadesidir.

Diğer yandan sıkıntı ve şikâyete sebep olan her hangi bir hal, ne kadar çok dile getirilirse, o derecede bu hal enfüsileşir ve kişi benliğini şikâyetleri ve problemleri ile birlikte algılar hale gelir. Yani benlik algısı ve kimliği ile ilgili şuuraltı imajı şikâyetli bir fert olarak şekillenir. Bu durum, zamanla hayat tarzı haline dönüşür, bir problemle yüz yüze gelindiğinde şuuraltından açığa çıkan yaklaşım çözüm bulmak değil, şikâyet etmek şeklinde kendini gösterir. Bu şikâyetler geçici ve aldatıcı bir rahatlık belki sağlayabilir, ancak çözüm getirmeyecekleri açıktır.

Bu mekanizmanın sıklıkla işletildiği mekânlardan biri kahvehanelerdir. Ülkenin ekonomi sıkıntılarından, siyasetçilerin yetersizliğinden, işsizlikten, geçim derdinden şikâyet eden insanlarla dolu bu ortamda sigara dumanının oluşturduğu sisli, puslu hava içinde, bezgin ve depresif yüzlü insanlar “yardımı reddeden yakınma” mekanizmasının mücessem örnekleri gibidirler. Bir çare bulma arayışı yerine sürekli şikâyet ederler. Hatta bir yardım eli uzandığında ve bu kişilere sorumluluk yüklendiğinde bu yardımı kabul etmek yerine, tembelliğe ve şikâyete devamı tercih ederler. Çünkü bu hal onlar için bir hayat tarzı olmuştur. Adeta hayat enerjileri şikâyet etmekten kaynaklanmaktadır.

Alında varlığın, var olmanın asıl enerjisi bütün eşyanın gerisindeki esmâdan kaynaklanmaktadır. Her şeye gerçek enerjiyi veren asıl hayat kaynağı, varlığın gerisindeki gerçek varlık, yani Vâcibü’l-Vücut’ur. Bütün eksikliklerin gerisinde, dolayısı ile bütün şikâyetlerin gerisinde O’nsuz algılanan bir varlık alemi, O’ndan irtibatı kopuk şekilde değerlendirilen eşya yatmaktadır.

Belki de hayatı azaba çeviren, mutlulukları yok eden ve şikâyetlerle dolu bir alem algısına yol açan insanların kendileridir. Her ortamda ve yaşanan bir halde temel belirleyici unsur varlığı nasıl algıladığımızdır. Bu algımız varlığın gerçek boyutundan uzaklarda ise, her unsuru kendimize karşı bir tehdit olara algılayacak ve büyük bir güvensizlik hissedeceğiz. Eğer bu noktada çözüme yönelik bir çare arayışına girmezsek, yani itaat ve boyun eğme duyguları ile Kadir-i Külli Şey’e yönelmezsek sonuç şikâyetlerle dolu, çaresiz bir hayat olacaktır. İnsan şikâyetleri ile bir tür isyan yaşar. İsyan duyguları ise ferdi rahatlatmak yerine, iyice sıkıntıya sokan ve problemleri çözümsüz hale getiren bir buhran halidir.

İnsan aciz ve fakir bir varlıktır ve her an, her şekilde Rabb-i- Rahim’e muhtaçtır. O’nun yardımı olmaksızın ayakta kalması, var olabilmesi mümkün değildir. Üstelik O’na dayanmaksızın, O’ndan medet beklemeden çözüm aramak ya da çözümsüzlük içinde sürekli şikâyet etmek O’nun belirlediği programa bir itiraz anlamı da içermektedir, kaderi tenkid anlamına gelmektedir. Sürekli şikâyetler ve çözümsüzlükler içinde sıkıntılarla dolu bir hayat yerine, her durumda ve her anda Alemlerin Rabbinden medet istemek, O’nun yardımına müracaat etmek her varlığın tek çıkış yoludur. Kahrın da lütfun da hoş görüldüğü, her halin O’ndan bilinip, O’na dayanmaya yol açtığı ve şikâyetsiz bir hayat, sonsuz bir kudretten yardım alan, ancak hiç bir hâle şikâyet etmeyen dünya ve ahiret saadetinin yolunu açan bir hayat böyle mümkündür.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*