Yarım kalan röportaj

Yıllardır izini sürüp de bulamadığım o fedakâr ağabeyimizi nihayet bulup da karşılaştığımızda çok üzülmüştüm.

O vakur bakışlı gözler, artık görmüyordu, ciddî duruşlu insan, o değildi sanki… Seneler sonra birbirimizi görünce sarıldık, muhabbetleştik, eski günleri yâd ettik. Yüzüne bakarken aklıma, onunla Ermenek’in Tepebaşı Köyünde ilk tanıştığımız gün geldi. O zaman biz 17-18 yaşlarında bir gençtik. Köylülere sorduğumda, onu bir meczup gibi tarif etmişlerdi adeta… “Bir şeyhi var, ondan başkasını bilmez o!” dediler. Tam da Üstadında fânî olan bir ağabey… Ama ne derlerse desinler, biz onları hiç dinlemeyip, gidip bularak konuşup, tanışmıştık onunla…

Önceleri, Nur’un temeyyüz etmiş ağabeyleri gibi bekârdı. O hizmeti ile evlenmişti adeta… Tabiî sonraları, o da diğer bazı ağabeyler gibi evlenmişti. Hepsi de otuz yaşını geçmiş üç çocuk sahibi olmuştu. Demek ki, onunla otuz küsur senedir görüşemiyormuşuz…

Evet, kimden bahsettiğimizi anlamışsınızdır her hâlde. Geçtiğimiz günlerde vefat eden; Nur’un, öyle pek öne çıkmayan ağabeylerinden, Üstad Hazretleriyle çok görüşüp sohbet etmiş Ahmed Gümüş’ten bahsediyoruz. Vefat ettiğinde, taziye babında bir yazı yazmış ve ondan bahsetmiştik. Daha sonra da onunla yapmaya başlayıp da, tam bitiremediğimiz röportajı nazarlarınıza tevcih etmiştik.

2011 Mart ayı ortasında, Gaziantep’teki evinde yaptığımız o görüşmede, röportaj yapma isteğimizi memnuniyetle karşılamış, oğlu Said fotoğrafımızı çekmişti.

Ahmed Ağabey, Üstadı ile alâkalı hatıralarla dolu bir insandı. O kadar çok şey anlatıyordu ki… Her şeyi ince detaylarına kadar kaydettirmeyi istiyordu. Fakat bizim vaktimiz yoktu. Şam yolculuğu vardı… Kendisine bunu söyledik ve o sınırlı zaman diliminde sadece ses kaydı yaptık. Hatıralarının kalan kısmını—hem kendisiyle hem de Said ile anlaşarak—ileride bize e-posta ile göndermelerini istirham ettik.

Bir müddet sonra yolladılar, fakat hepsini değil… Sonrasında birçok defa görüştük ve her görüşmemizde de röportajın devamını istedik. “Geç kaldı, toparlayıp neşredelim!” dedik, ama bir türlü röportajın devamını bitiremedik. Onlar da bunu çok istiyorlardı, ama olmadı, demek ki nasip değilmiş. Hatta vefatından bir-iki gün önceki telefon konuşmamızda yine röportajdan bahsetmiştik.

Dediğim gibi o, pek öne çıkmayan enteresan bir ağabeyimizdi. Yani, ayak olmayı baş olmaya tercih edenlerdendi.

Bana yıllar önce söylemişti: Üstad ona, talebeliğinin biraz uzun süreceğini söylemiş ve gerçekten de öyle olmuştu. Onun İşârâtü’l-İ’câz tefsirinin tercümesindeki rolü pek bilinmez her hâlde. Üstad Hazretlerinin kardeşi Abdülmecid Nursî’ye, Arabî’den Türkçe’ye tercüme meselesini o teklif etmiş ve neticede Üstad tarafından da kabul görünce Türkçe tercümesi yapılmıştı.

Evet, Ahmed Gümüş Ağabey bu fânî dünyadan göç etti. İnşâallah burada sessiz sedasız ifa ettiği hizmetleriyle orada, Üstadının, Peygamber’inin (asm) yanında yerini almıştır.

Tekrar binler rahmet Ahmed Ağabeyim sana…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*