Yaz mevsiminde emanetlere sahip çıkmak

Yaz döneminin kendine has cazibedar fitneleri var. Özellikle sıcakların ortalığı kavurduğu şu dönemde kimi gençlerin üzerine geçirdiği kıyafetlerde ne yazık ki, gevşek bir giyim tarzı benimsediğini görebiliyoruz.

Daha dün “capri” giyen gençleri ayıplıyorduk. Şimdi muhafazakâr bildiğimiz insanlar bile “capri”siz gezemiyor.

Tesettürlü hanım kardeşlerimizin kıyafetleri de son yıllarda hayli tartışmalı… Ne yazık ki; genç kızlarımızın bazı kıyafetleri erkeğin nazarlarından kendini koruyabilecek bir zırh oluşturmaktan hayli uzak!

İnsan ve kâinat… Biri ağaca, diğeri meyveye benzetilir. Yani, insan küçük bir âlem, âlem için de büyük bir insan tabiri yerindedir.

Konuyu biraz daha açalım:

Hepimizin bildiği gibi Fatiha Sûresi, Kur’ân’ın bir özeti, hülâsası gibi… Tıpkı insan da kâinatın bir özetidir. Başka bir ifadeyle, Kur’ân eşittir Fatiha, Fatiha eşittir Kur’ân olabiliyor. Hal böyle olunca, kâinatı küçültün karşınıza madde ve mânâsıyla, fizyolojik ve biyolojik yapısıyla bir insan çıkacağı gibi, insanı da açın, karşınıza kocaman bir kâinat çıkacaktır.

Varlık hiyerarşisinin en şerefli mahlûkatı olan insanın, kâinat içindeki yeri elbetteki dünyadır. Ancak kâinatı, “sadece dünya”dan ibaret anlamak da doğru değildir. Zira kâinat, yıldızları, galaksi sistemi ile güneş ve atom zerrelerinden oluşan bir bütündür.

Dünya ise, kâinatın bir meyvesi, sadece küçük bir parçası. İnsanın kâinatın bir parçası olan şu dünya içinde yaratılan her canlı ile mutlaka bir irtibatı var.

Madem yaratılan her mahlûkatla sıkı bir temasımız var, o halde biz insanların yapması gereken bu kâinatı biz insanların hizmetine sunan Yaratıcı’ya borcumuzu eda etmek. O’nun yarattığı nimetlere karşı hayretimizi gizlememek, ibadetlerimizle “şükrümüzü” ifa etmek.

Yani biz insanlar bu yaz mevsiminde attığımız her adıma dikkat etmeliyiz. Çünkü bize verilen her nimet aynı zamanda birer emanettir. Bu emanetlerin en başında akıl geliyor.

Akıl bir nimet; güzelliklerin, kötülüklerin gerçekleşmesinin önceki durağı. Ameller, iradeyle yönlendirilen niyetlerle anlam buluyor. Yani aklın mesleği, düşünmektir, tefekkürdür. Hayrı ve iyiyi hayal etmekte hayra karar vererek hayatımızın rotasını belirliyoruz akılla.

Diğer emanetin başında ise göz geliyor; göz neyi görürse akıl onun derdine düşüp onunla meşgul oluyor. İnsanın kâinata açılan penceresi olan göz, eğer sefih duyguları kamçılayan görüntülere bakarsa, o göz ondan hesap soracak. Sürekli gözüyle pis ve çirkin nazarlara bakanın aklı ve kalbi yorulur.

Öyleyse ey göz, güzel bak!

Sen güzel baktıkça, güzeli gördükçe kâinatın sayfaları sana bir bir açılacak.

Ya kulak? Kulak akla bir yol açar. Gereksiz ve lüzumsuz her söz o yolda ilerleyip beyin kıvrımlarında yerini alır. Malûm, tüketim dünyasında marka yapmış firmalar bu mevsimde bol bol konser ve eğlence faaliyetleriyle malûm duyguları harekete geçirmek için genç kardeşlerimizi yoldan çıkarmak için uğraşıyorlar. Gençlerimiz bu tür organizasyonlara kulaklarını tıkamalı. Güzel seslere aşina olan kulak, güzel sesler duymalı.

El ve ayaklar da bize verilen emanettir. Bazan eller vermesi gereken yere uzanmıyor. Geri çekiyoruz. Ayaklarımız ise bazan yanlış yere uzanıveriyor irademizle. Öyleyse ey el, “veren” el ol… Ey ayak, bu bedenimizi en güzel yerlere taşı.

Gelelim “kalp”e… Kalp ne ile dolu olursa, ameller de o yönde olur. Gençlerimiz bu zamanın fitnesine kapılıp, kalbini boş ve malayani sevgilere ayırıyor. Yani sevgilerin esas Sahibi’ne (cc) yönelmeyince o kalp kurşundan daha ağır bir yük haline geliyor.

Ey kalp, seni Yaratan’dan çok sevebileceğin kimse olabilir mi?

Gelelim “dil”e… Türlü ve çeşit çeşit tatlarla mütelezziz organımız, türlü kelâmlara müteellim… Bazan dökülen her kelâm ayrı bir tohum ekiyor, dev çınarlar yetiştiriyor. Bazan de ağır bir yük olarak insanın kalbine balyoz gibi kırıcı sözler indiriyor. O halde dilimizi korumalı. Zikirlerle süslemeli. Sarf edeceğimiz sözler, ebediyette yankılanmalı. Aynı zamanda bir fabrikanın yasakçısı hükmünde olan dilimiz, yediğimiz her gıdadan sorumlu. Ey dil, iyi konuşmalı ve iyi tatmalı.

Bütün azalarımız bize verilen birer emanettir. Bunun şükrünü eda edebilmenin gayreti içinde olmalıyız. Yaz mevsiminin fitnelerinden kendimizi korumalı, aklımızı, gözümüzü, kulağımızı, kalbimizi ve dilimizi mümkün olduğu kadar bu ateşten uzak tutmalıyız. 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*