“Yazıklar olsun o namaz kılanlara!”

Başlığa attığımız bu kınama, bize ait değil. Zira, tövbeler olsun, bizim hakkımız olmadığı gibi, haddimiz de değildir. Maun Sûresi’nin dördüncü âyetidir bu.

Peki, Kur’ân hangi tür namaz kılanlara yazıklar olsun diyor?
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,
“Onlar namazlarını ciddiye almazlar.
“Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar.
“Ufacık bir yardıma bile engel olurlar.” (Maun Sûresi: 4-7)

Kalbî hastalıklardan biri de riyadır. Mânâsı bir iş veya ibâdeti, Allah için değil de, gösteriş için, maddî veya nefsî bir çıkar için yapmaktır.

Üstün olma meyli, riyanın başlangıcıdır. Şan, şöhret, para-pul, mal-mülk, makam-mevkî peşinde koşarak yükseldim zannedilirken, riya çukuruna doğru irtifa kaybedilir.

Riyakâr kişiye mürâî de denir. Mürâîliğin en büyük sebeplerinden birisi hırs ise, diğeri dünyaya ait, yani maddî, uzun emellerdir. Onun içindir ki riyakârlar, hasis menfaatlerini hırs ile elde etmeye kalkarlar, olmadık şaklabanlıklar yaparlar.

Riyakârlık, fiilî bir yalancılıktır. Mürâînin davranışları hep yalancılığı ilân edip durur. Bunun için Resulullah’ın (asm) dilinde riya “gizli şirk” olarak vasıflandırılmıştır.

Riyakâr alcakça yüze güler, arkadan aleyhte olmadık dolaplar çevirir. Eğer riya, eğitim ve terbiye ile giderilmezse, kısa zamanda bütün duygulara sirâyet eder, maddî hastalık, felâket ve helâketlere sebep olur.

Biri, arkadaşına yüksek sesle:
“Şu namaz kılan var ya, iyilik yapar, takvâlıdır, hacıdır, zekât da verir…”
Namazdaki (namaz esnasında) dönüvermiş:
“Oruçludur da aynı zamanda!”

Riyanın karşıtı, “ihlâs”tır. İhlâs ise yapılacak her işi yalnız Allah rızası için yapmak demektir. Şu halde, mü’minin dünyasında riyakârlığa yer yoktur. Zaten, “Bütün insanlar helâk oldu, ancak âlimler kurtuldu, âlimler de helâk oldu, ilmiyle amel edenler kurtuldu, onlar da helâk oldu, yalnız ihlâs sahipleri kurtuldu. Onlar da büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar” (Keşfü’l-Hafâ, 2: 312.) meâlindeki hadis-i şerîf, riyanın helâket ve felâket sebebi olduğunu, kurtuluşun yalnız ihlâs ile mümkün olacağını beyan eder.

İnsanlarda, ekseriyet itibarıyla, makam sevgisi denilen şöhret hırsı ve hodfüruşluk (kendini beğenme, beğendirme) ve şan ve şeref denilen riyâkârâne halklara görünmek ve kamuoyunda mevki sahibi olmak gibi arzular/meyiller, ehl-i dünyanın her ferdinde az çok vardır. Hattâ o arzu için hayatını feda eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu sevk edebilir. (Mektûbât, s. 401.)

Ölümcül şartlarda yalçın kayalıklara, dağlara, yüksek apartmanlara çıplak ayaklarla tırmananlar, çeşitli tehlikeli gösterilere, müsabakalara girenler ve hayatını tehlikeye atanların ruh hâli, psikolojisi budur işte… “Tırmandı, bravo!” desinler diye şöhret damarı hayatını hiçe saydırıyor!

Ya manevî makamlar, şöhretin yalçın basamakları!
İnsanın ebedî hayatını bile hiçe saydırır!
Riyayı önlemenin çarelerinden birisi, “ölüm”ü hatırlamaktır. Şu kısa dünya hayatı ve az bir zamanda yok olup giden maddî çıkarlar riyakârlığa değer mi?

Kur’ân, “Her nefis ölümü tadıcıdır” (Âl-i İmrân Sûresi, s. 185), “Muhakkak ki, sen de öleceksin, onlar da ölecekler” (Zümer Sûresi, 30.) gibi âyetleriyle riya hastalığını tedâvî eder.

Allah’a ve meleklere îman eden insan riyaya düşmez. Çünkü o, Allah’ın her yerde hazır ve nazır olduğunu düşünür ve başkalarının değil, Onun teveccühünü talep eder. İnsanlardan alkış yerine, meleklerin alkışını ve tebriğini bekler. Bu düşünce, insanı mutlaka iyiye ve güzele motive edecektir.

Şu halde namazı da ihlâsla kılmalı, camiyi de ihlâsla yapmalıdır. Namazı ihlâsla kılmanın bir ölçüsü, en zor ve sıkıntılı zamanlarda bile onu edâ etmektir…

Camileri ihlâsla açmanın yolu, ihtiyaç varsa ve velveleye vermeden onun inşaasına çalışmak; destek, çalışma ve yardımlarını gizli ve sessiz yapmaktır…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*