Yazılar ve yorumlar

Okuruyla, yazarıyla el ele, baş başa ve gönül gönüle olmak ne güzel! Bazen öyle bir yorum geliyor ki, neredeyse asıl yazıyı bile gölgede bırakıyor.

Hal böyle olunca da, o yorum sahibinin sadece yorumlarla yetinmeyip, yazarak da kervana katılmasını istiyorsunuz. Tabiî ki, yazanların da ara sıra yorumlarla yazar arkadaşlarına yardımcı olmaları evlâdır.

“Halep orada, ama arşın nerede?” başlıklı yazımıza yorum yazan Firyat Ayhan, İsmail Cebecili ve Mehmet Ekincioğlu isimli (veya rumuzlu) okurlarımızın yorumları da, yazımıza ayrıca anlam kattığı için, hem onlara, hem de mail atarak hissiyatlarını izhar edenlere müteşekkirim.

Bunlardan Firyat Ayhan ile; bir zamanlar göl kıyısındaki şahane bir lisede, öğretmen-öğrenci gibi farklı pozisyonlarda beraber bulunmuştuk. Şimdiyse memuriyet cihetiyle benzer pozisyonlarda, ama farklı yerlerdeyiz. (Avusturya-Türkiye)

Artık yazıların sahibine ulaşmak, tenkid veya tebrik sadedinde onunla muhabbet etmek o kadar kolay olmuş ki, dilerseniz elektrik hızındaki elektronik postayla postanızı(!) atarsınız, telefonla seslerinizi buluşturur, nefeslerinizi onun ensesinde hissettirebilirsiniz.. Ya da sitede açılan “yorumlar” bölümünde görüşlerinizi bildirip, yapıcı tenkidlerle yazara yardımcı da olabilirsiniz.
«««
Eskiden ulaşım, irtibat ve iletişim imkânları çok kısıtlıydı. Bir misal ve bir mukayese olsun diye, geçmişte yaşanmış bir yazışma serüveniyle sizi o günlere götürelim.

Yazarlığa Yeni Asya’da başlayan, tarihî hikâyelerle, dinî menkıbelerle okurların gönlünde taht kuran ve dinî sorulara makbul ve muknî cevaplar veren bir yazarımızla, Van’daki dikkatli bir okurumuz arasında geçen tatlı-sert bir yazışmadan söz edelim.

1970’li yılların sonuna yaklaşıyoruz. Yazarımızda yavaş vavaş (iniş demeyelim de) finişe kalkma hali var. Her gün yazmanın verdiği yorgunluktan mı, mevzu ve malzemede zorlanmasından mı, artık bazı “İsrailiyat (Zamanla hurafeye dönüşmüş Yahudilikten kalma hikâyeler)” sayılabilecek hikâyeleri de köşesine taşımaya başlamış. Dikkatli okurumuzun gözünden kaçar mı? Her defasında mektuplar göndererek, görüş ve tenkidlerini, yazarımıza iletir. Tam netice alamayınca da, son ve uzun mektubunu, gazetemizin ilgili makamına iletir, hatta direkt imtiyaz sahibine gönderir.

Bakkal olan ve dükkânının bir bölümünü sohbethaneye çeviren bu okurumuzla ilgili ilginç bir anekdotu antiparantez olarak aktaralım. Van’ın en büyük camiinin imam ve hatibi, bu dikkatli okurumuzun yakın dostudur. Bir gün kendisine şu itirafta bulunur: “Ben hutbemi hazırlarken, senin nefesini ensemde hissederim. İtiraz edebileceğin ifadeleri, hutbemden çıkarırım.”

Risale-i Nur’daki “dost” tarifine uyan bu imam-hatibimizin gösterdiği tevazu ve hakperestliği, malûm yazarımız da gösterebilseydi, o mektup o makama ulaştırılmayacaktı. Her neyse, mektup yerini bulacak ve bir gün bu değerli yazarımızın köşesinde şu başlığı görecektik:

“Bir Molla Kasım da Van’dan!”

Yunus Emre’nin şiirlerini farklı yorumlayıp beğenmeyen ve bir bir nehre atan Molla Kasım namındaki bir âlim, bir şiire rastgelir ki, orada Yunus Emre, “Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir” diyor. Onun bu kerametiyle sarsılan ve mahçup olan Molla Kasım, onun geri kalan şiirlerini nehre atmaktan vazgeçtiği gibi, onlara olağanüstü değer vermeye başlar.

İşte o gün bu gündür, kendilerini tenkid edenlere “Molla Kasım” diyerek, onlardan rahatsızlık duyanlar,  aslında “Molla Kasım”lığın başka bir versiyonunu sergilemiş oluyorlar. Yani tenkide tahammül etmeyen Molla Kasım’lık!

Halbûki, “Ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum” diyen bir Üstad’ımız var. Öyleyse iyi niyetli, samimî ve müsbet tenkidlerden bilâkis memnun olmalıyız. Yazarlık ve gazetecilik alanındaki yapıcı ve samimî tenkidleri, “Bu hizmet-i Kur’ânîyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik etmemek” şeklindeki düstûra da aykırı düşürmemek ve ayrı tutmak lâzım. Zira gazeteciliğin umuma açık olan apayrı bir özelliği de vardır.
«««
Son zamanlarda biz de acizane bazı yazılara yorumcu olarak müdahil olduk. Bizim bu yorumlarımıza da yorumlar geldi.. En ilginci de gazetecilik alanından emekli olmuş bir emektarımızdan geldi.

Onun uzun yorumundan bir paragrafla yazımızı noktalayalım:

“İlk yayın hayatına başlarken, Yeni Asya’nın yayın hedeflerinin tesbitinde bizzat Zübeyr Ağabey vardır. O hedeflerden biri de, ‘Sosyal ve siyasî alandaki fikir birliğimizi sağlamak ve muhafaza etmektir.’

O günden bugüne gazetemizde, iç ve dış politika hususunda, okurlarını aydınlatacak, Üstad’ın beyanlarına ve siyasetteki muktesîd mesleğine dayalı, ‘etrafını cami ve ağyarını mani’ yorumların yer almasına önem verilmiştir. Bu sahanın ehliyetli uzmanlarından faydalanılmış, gazetenin sayfaları onların yorumlarına açık tutulmuştur. Hatta zaman zaman; okurları etkileyecek ve tatmin edecek değerde, yani Risale-i Nur taranarak, bütün yayın kurulunun iştirakiyle kotarılan, imzasız, ‘üç yıldızlı’ yazılar, okurların dikkatli nazarlarına sunulmuştur. Netameli ve tereddütlü bazı konularda, okurlarımız bu yolla aydınlatılmıştır. (1991’deki Körfez Krizi, referandum, seçimler ve Arap Baharı gibi konular bu kabilden olsa gerektir..)”

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*