Yeni Asya elli yıldır hak bildiği yoldan vazgeçmedi

Dursun Penekli ile Risale-i Nurlar’ı,hatıralarını ve Yeni Asya’yı konuştuk
Dursun Penekli kimdir, kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Ecdadı Suriye tarafından Türkiye’ye gelen bir ailenin çocuğu olarak 1960 yılında dünyaya geldim. 1967 yılında ilkokulu köyümde okudum, müteakiben ortaokul ve lise öğrenimimi Çorum / Alaca’da, 1983 yılında Çorum Meslek Yüksek Okulu İnşaat Bölümü’nden mezun oldum.

1984 yılında askere gittim, askerlik dönüşü Ordu / Ünye Belediyesinde çalışmaya başladım. 30 yıllık belediyecilik hayatımdan sonra Ünye İlçe Sağlık Müdürlüğü’ne geçiş yaptım. Beş yıldan beri aynı kurumda çalışmaktayım. Biri kız, iki evlâdımız var.

Risale-i Nurlar’la nasıl tanıştınız, Risale-i Nur hayatınıza neler kattı?

1967 yılında henüz yedi yaşındayken köyümüz cami imamı ile iki gencin namaz sonrası cami avlusunda yaptıkları sohbetten çok hoşlandım, bu gençlere ‘’Nurcu’’ dediklerini duydum. Nurcu kelimesi çok güzel hoş ve tatlı bir sedâ olarak aklımda yer almıştı. O günden itibaren farkına varmadan Nurculuğa manen aday olmuştum.

1978’de lise talebesiydim, bilvesile Ankara’ya gittim. Ankara Kurtuluş Camii’nin avlusunda küçük bir sergide, küçük Risaleler satılıyordu. Her birisinden bir adet aldım. Tabiat Risalesi’nin arka kapağında “Tabiat bir sanat-ı İlâhiyedir…” En fazla dikkatimi çeken bu veciz cümle oldu.

O yıllarda batıl tabiat fikri yaygın idi. Bu küçük eseri okumalıydım. Okudum, okudukça hoşuma gitti… Hoşuma gittikçe okudum… Çünkü komünistliğin panzehiri olduğunu anlamıştım. Nurcu cemaatinden haberdar olmuşum, amma onlarla nasıl irtibat sağlayacağımı, nerede olduklarını bilmiyordum.

Ferhat Toraman Abi ile karşılaştık, elinde Yeni Asya Gazetesi vardı. Ferhat Abi gazeteyi bana verdi, gazeteyi aldım eve götürdüm, okudum çok hoşuma gitti.

Yeni Asya Gazetesi dershanenin yolunu bana gösterdi, manevî hayatımı kazandırdı, içtimaî hayatıma yön verdi.

Yeni Asya’nın kadim bir okuyucusu olarak 50. yılına giren Yeni Asya için hissiyatınızı alabilir miyim?

Rüstem Bey; yukarıda arz ettiğim üzere gazete ile 1978 yılında tanıştım, bu güne kadar ara vermeden günlük alır okuyorum. Adeta en sadık bir yoldaşım, bir arkadaşımdır, Yeni Asya.

Bazen Yeni Asya ile manen konuşuyorum. “Yeni Asya! Sen bir mektepsin, sen bir eğitim külliyesisin. Sen bir rehbersin, seninle Risale-i Nurlar gibi kutsî bir dâvâyı tanıdım. İçtimaî hayatıma doğru istikameti verdin. Sana ne kadar teşekkür etsem azdır,” diyorum.

Yeni Asya’nın her bir satırı her bir kelimesi bana bir deniz feneri bir pusula gibi doğru istikameti gösterdi. Yeni Asya Risale-i Nur’un medyadaki dili ve meşveretle çıkan tek gazetedir. Başyazarı Bediüzzaman’dır.

Geriye dönüp elli yıla baktığımızda, Yeni Asya’nın şanlı tarihini görebiliyoruz. Bu yolda sağlam adımlarla elli senedir giden Yeni Asya, zor şartlardan ve zeminlerden, fırtınalı zamanlardan geçse de hak bildiğini yoldan vazgeçmedi. Sadık ve ihlâslı okuyucularıyla büyük fedakârlıklarla bugünlere kadar geldi. Yeni Asya, nice elli yıllar senin olsun!

Biliyorum birçok hatıraların var, bir hatıranı alabilir miyim?

1982 senesinde Alaca’da dershanemiz ihtilâlciler tarafından basıldı, on beş kişiydik, hepimizi karakola götürdüler. Benimle birlikte altı kişi tutuklandı, üçü iki gün sonra bırakıldı. Ben, Orhan Alagöz ve Erdal Güler üçümüz 18 gün Üstadımızın deyimiyle Medrese-i Yusufiye’ de tutuklu kaldık.

Cezaevi bizim için Risale-i Nurlar’ın tedrisat yeri olmuştu, tutuklularla birlikte derslerimizi yapıyorduk. Nihayet beraatımız geldiği gün ben idareye dilekçe verdim, bu akşam hapiste kalmak istiyorum, dedim. Tabi bu isteğimi geri çevirdiler. Tahliye olurken bütün mahkûmların genci ihtiyarı sarılıp göz yaşlarını tutamadılar. Bize düşenin sadece dershane kapısını açmak olduğunu anladık. ‘’vazifemiz hizmettir vazife-i İlâhiye’ye karışmamaktır’’

Dursun Bey, Cezaevi sizlere kefaretü’z-zünüp olsun, on sekiz günlük beraatınızı tebrik ediyoruz. Bu arada vermek istediğin son bir mesajın varsa alayım.

Bu mülâkat imkânını bana sağladığınız için bahtiyarım, müteşekkirim, Yeni Asya’nın mimarı Zübeyir Gündüzalp, Mustafa Polat, dâvâsının sevdalısı,  “toplantıya gidiyorum, çocuk hasta, vefat ederse defin edersiniz  diyen Malatya’nın kadim Nur Talebelerinden Celâl Yalçın, keza “ben ölünceye kadar bu gazete bu eve gelecek,” diyen Malatyalı “Kürt lâkaplı” Osman Alper Ağabeyleri rahmetle anarken, Yeni Asya’ya emeği geçen, yöneticilerinden, en alt birimine kadar bütün dâvâ sevdâlılarını gönülden tebrik ediyorum. Selâm ve duâ ile..

Dursun Bey, biz de sana teşekkür ederiz.

Fotoğraf: Erhan Akkaya

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*