Yeni Asya hak bildiğini söyler

alt

4 aya yakındır Risale-i Nur’a ‘bandrol’ vermeyenler, bu işi çok kolay yapabileceklerini, ‘yüzde bir’lik gördükleri Yeni Asya’yı ise sileceklerini düşündüler; ama yanıldılar. En cabbar bir kumandanın bitiremediği, darbelerin tüketemediği ve kayıtlara “Sen kimsin?” diye geçen Yeni Asya’nın sessiz kalmasını mı beklediler?

1970’lerde Türkiye bir kaosa sürüklenirken, o günün siyasal İslamcıları müsbet hareketi terk ettiği bir hengâmede namaz kılmanın yasak olduğu, dinî herhangi bir harekette bulunmanın yasak olduğu bir ortamda nam-ı diyar Generalin Oğlu; Ahmet Apay, Yeni Asya tarihine geçenlerden. Eğitimci-Yazar Atilla Yılmaz anlatıyor: “O dönem Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde Amet Apay hariç tamamı komünist. Bir gün derste ezan okunduktan sonra Apay, sırasını kıbleye çevirir ve devrimcilerin içinde namazını eda eder. Sen misin bu cesareti gösteren! Asıl şimdi başlayacaktı psikolojik baskılar, tahrikler. Ama o müspet hareketten, sırf livecillah için iman hizmetinden asla geri durmaz. Ve bu ilk namaz diğer namazların mukaddemesi olmuştur. Daha sonra bu üniversiteye gelen Nur Talebeleri ile birlikte yoğun mücadele sonucu ilk mescit açılır. Nurun bir diğer kahramanı matematik öğrencisi Hüsnü Ulaş’tır, ilk imam. Bundan cesaret alan nice imana hasret gönüller bu mescitte saf tutmaya başlarlar.”

İman kalesi yıkılmaya çalışılırken, Yeni Asya ekolünden gelen genç üniversiteli Risale-i Nur talebeleri bu uğurda dünya hayatlarını feda etmeye hazır bir vaziyette kudsi bir dava bildikleri hizmetlerinden asla geri durmamışlardır. Ankara Üniversitesi’nden İsmailler, Salihler, Ahmedler, Mehmedler; İstanbul Üniversitesinden Kâmiller, Abdullahlar ve niceleri…

1980 darbesinden sonra yapılan “1982 Anayasa” oylamasında Türkiye, yüzde 92 nisbetinde darbecilerin dayattığı anayasaya ‘evet’ derken, yüzde sekizin içinde kalan Yeni Asya çeşitli ithamlara maruz bırakılmıştı. Ne yazık ki o zaman da dost bildiklerimizden en evvel darbe almıştık. Hatırlatalım; o zaman da dik duran Yeni Asya’ydı. Darbe yönetimi çareyi neşriyat faaliyetlerini durdurmakta bulup, Yeni Asya’yı 470 gün boyunca kapatmıştı. Bitti zannettiler; ama bitmedi. Yeni Asya “Hakkın hatırı âlidir” sırrınca hak bildiğini söylemekten çekinmedi. Tıpkı 28 Şubat sürecinde sırf “Deprem ilahi ikazdır” dediği için hapse mahkûm edilen Mehmet Kutlular’ın hapisten çıktığında aynı sözü yine söylemesi gibi.

Yeni Asya’nın, hakikatleri yayma amacı hep devam etmiştir, edecektir. Twittersa evet twitter, adı her ne ise; eğer hakikatlerin neşrine vesile ise Yeni Asya okuyucuları orada yerini alacaklardır. Bu yapılan çalışmalarla şu da açıkça ortaya çıktı ki; Yeni Asya mektebi asla durmayacak. Nitekim bu gayret ve çalışmalar birilerini rahatsız etmiş olacak ki; üst üste açıklamalar yapıldı. Risale-i Nur’u devletleştirmek isteyenler bilsinler ki; Yeni Asya’nın bahtiyar okuyucuları hak bildiğini söylemeye devam edeceklerdir. Yeni Asya’yı başkaları ile karıştıranlar hayal kırıklığına uğrayacaklar. Zira Yeni Asya okuyucuları “La Tehzen! İnnellahe meena!” (Korkma, Allah bizimle beraberdir.) ayet-i kerimesini sinelerine yerleştirmişlerdir.

Satırlarımı Mustafa Osman Ağabeyin mektubunda geçen bir pasajla son vermek istiyorum: “Ey Nurcular! (…) Gecenin soğuğuna aldırmayınız. […] Bazıların düştüğü, istikbali düşünmek derdiyle maişeti sarsan hâdiseler karşısında titremeyiniz, korkmayınız. Nurun kudsî kerâmât ve imdâdını müşâhede ediniz. Ey Nurcular! Din düşmanlarının hücumlarından katiyen sarsılmayınız, fütur getirmeyiniz; çalışınız, çalışınız, çalışınız! Ve katiyen inanınız ki, Nurun şefaati; Nurun duâsı, Nurun hizmeti sizleri kurtaracaktır.” (Tarihçe-i Hayat, Emirdağ Hayatı, s. 431)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*